3

15.9K 1.4K 2.1K
                                    

Harry ailesinden gelen mektubu okuyup sihirle yaktı. Zira endişeli ama mutlu ve gururlu cümleler sinirlerini bozmuştu. Diğerleriyle paylaştığı odadan çıktı. İnsanların ona gururla ve sevinçle bakmasına, sevecenlikle sırtını sıvazlamasına katlanamıyordu. Bu turnuvaya katılmayı o istememişti. Sadece lanet bir kadeh Hogwarts içindeki onca hevesli öğrenciye rağmen onun adını kusmayı başardığı için kendini turnuvanın içinde bulmuştu.

Gittiği her yerde, koridorlardan geçerken bile insanlar onu işaret ediyor ve onun hakkında fısıldaşıyordu. Bir anda hiç olmadığı kadar ünlü olmuştu ve tüm gözlerin üzerinde olması rahatsız ediciydi. Bütün bunlardan biraz olsun uzaklaşabilmek için olabildiğince kuytu köşe bir yer aramaya başladı ve bu arayış onu gölün kıyısında izbe bir yere getirdi. Ağaçlar şatoyla olan görüş mesafesini kapatıyordu. Biraz olsun nefes almak için harika bir yer olabilirdi. Zaten kapışmış olmasaydı.

Bir ağaca yaslanmış kitap okuyan Malfoy'u gördüğünde hiç yaklaşmadan geri dönecekti ki ona bir teşekkür borcu olduğunu hatırladı. Ancak kuru kuruya teşekkür etmek olmazdı. Bu annesinden bulaşan bir muggle adetiydi. Teşekkür için ona verebileceği bir şey düşünürken Ron'un onu neşelendirmek için mutfaktan aşırdığı pekmezli turta geldi aklına, hala masasının üzerinde duruyordu.

Sözsüz bir çağırma büyüsüyle turtayı çağırırken turtanın sığabileceği boyutlarda bir hediye paketi oluşturdu. Turta ona doğru süzülerek yaklaşırken yakaladı ve paketin içine yerleştirdi. Ardından ısıtma büyüsü yaparak turtanın yeni pişmiş gibi olmasını sağladı. Paketi kapattı ve tüm Gryffindor cesaretini toplayarak Malfoy'a doğru ilerledi.

Onun tarafından terslenmek istemiyordu. Eğer terslerse geçen gün yaptığı iyiliği boşverip o da cevabını yapıştırırdı. Daha kötüsü teşekkür etmeye kalktığına pişman olurdu ve asilzadeler hakkındaki azıcık iyi yöndeki düşünceleri tekrar kötüye kayardı.

Malfoy birinin yaklaştığını fark edince bakışlarını kitabından onun üzerine kaydırdı. Biri yerde otururken bile bu kadar asil durmamalıydı. Elindeki hediye paketini ona uzatınca Malfoy'un yüzünden bir şaşkınlık ifadesi geçti ama hemen yüzünü ifadesizleştirdi.

"Bu ne Potter?" diye sordu. Sesindeki hafif şaşkınlık tınısını saklayamamıştı.

"Teşekkür hediyesi. Geçen gün beni kurtardığın için. Siz asilzadeleri bilmem ama biz Potterlar onlara yapılan iyiliğe teşekkür etmesini biliriz. Umarım asilzade gururun bir Potter'dan hediye almayı kabul eder."

Malfoy ukalaca sırıttı. "Bir asilzade verilen hediyeyi geri çevirmez." Aslında böyle bir kuralları yoktu. Sadece Potter'ın ona ne verebileceğini merak ediyordu. Tabi, hediyeyi geri çevirmek nezaketsiz bir davranış olurdu ki, her zaman kibar bir beyefendi olmak asilzadeliğin kurallarından biriydi.

Kutuyu alıp açtı, içinden çıkan turtayı gördüğünde kaşları şaşkınlıkla çatıldı. Bu kadar basit ve sıradan bir hediyeyi ancak Potter verebilirdi zaten.

"Turta mı Potter? Gerçekten mi?" dedi ve bir ısırık aldıktan sonra ekledi. "Hem de pekmezli."

"Pekmezli turtanın nesi varmış? Benim favorim." dedi Harry kaşlarını çatarak.

Malfoy gözlerini devirdi. "Birine bir hediye verirken ona kendi sevdiğin şeyi vermezsin Potter, onun seveceği bir şey verirsin. Bu bir nezaket kuralıdır. Aklında bulunsun. En azından bir daha ki sefere  elmalı turta verdiğinden emin ol." dedi ve turtadan bir ısırık daha aldı.

"Mağdem beğenmedin, ne diye yemeğe devam ediyorsun?"

"Verilen hediyeyi beğenmesen bile beğenmiş gibi yapmak kibarlıktır."

Malfoy turtanın bir kısmını yerken Harry öylece bekledi. Başka ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Turtayı kabul edip yediğine göre teşekkürü kabul edilmişti ve sinirini bozmadığı sürece Malfoy onunla turnuva hakkında konuşan diğer herkesten daha iyiydi şu anda.

"Bu arada Potter..." dedi Malfoy kutuyu kenara bırakırken "turnuvaya seçildiğin için seni tebrik etmeliyim ama etmeyeceğim."

"Neden bir Gryffindor'un turnuvaya seçilmesinden memnun olmadığın için mi?" diye sordu gülerek.

"Hayır, sen turnuvaya seçilmekten memnun olmadığın için."

Harry'nin gülümsemesi soldu. Hermione ve Ron dışında kimse turnuva hakkındaki düşüncelerini bilmiyordu. Kardeşi Damien'a bile söylememişti. "Bunu da nereden çıkardın Malfoy?"

Malfoy gözlerini devirdi. "Diğerlerini bilmem ama ben kör değilim Potter. Herkes seni tebrik ederken sessizce kabul ediyorsun, hiç turnuva hakkında böbürlenmiyorsun ya da neler yapacağın hakkında konuşmuyorsun. İlk başta bunun saçma Gryffindor alçak gönüllüğü olduğunu düşündüm." dedi ve gözlerini devirdi. Sanki alçak gönüllü olmak dünyanın en saçma şeyiymiş gibi. "Sonra fark ettim ki sen mutsuzsun."

Harry bir an için dona kaldı. Kendi binasındakiler bile hatta kardeşi bile bunu fark etmemişti. Malfoy ayağa kalktı ve cüppesini düzeltti. Yavaşça Harry'e yaklaştı ve eğilip fısıldarcasına sordu.

"Söylesene Potter, korkuyor musun?"

Harry bir kez daha "Çok beklersin." diye cevapladı onu. Ancak bu sefer sesi titremişti.

Malfoy istediği cevabı almışcasına geri çekildi. "Neden Gryffindorlar içinde en çok sana laf attığımı biliyor musun Potter? Neden en çok seninle uğraşıyorum?"

Harry bilmiyorum anlamında kafasını salladı.

"Çünkü sana karşı sürekli kaybediyorum. Her zaman her yerde kazanmak için yetiştirildim ve bunun için eğitildim. Fakat ne zaman seninle karşı karşıya gelsem sana kaybediyorum. Quidditch maçlarında ve ikinci sınıfta yaptığımız o düelloda. Bunun ne kadar sinir bozucu bir şey olduğunu biliyor musun?"

"Bunun için mi yani? Kaybetmeyi kendine yediremediğin için mi? Tamam, kazanmayı bende seviyorum ama Quidditch sadece bir oyun ve düelloda sadece senden daha hızlıydım."

"Saçmalık." dedi Malfoy. "Önemli olan kazanmak değil, önemli olan eğlenmektir. Bu sadece kaybedenlerin uydurduğu bir avuntu. Bir Malfoy her zaman kazanmalıdır."

Harry şaşkınlıkla ne diyeceğini bilememişti. Onun kazanmaya takık bir manyak olduğunu nereden bilebilirdi ki? "Asıl saçmalayan sensin. Hayatta her zaman kazanamazsın. Her istediğini elde edemezsin."

Malfoy güldü. "Ben Draco Malfoy'um. Ben her istediğimi elde edebilirim, her istediğimi yapabilirim. Ben sıradan bir büyücü değilim Potter ve ben bunu biliyorum. Fakat ne zaman seninle karşılaşsam kaybediyorum. Bu ne demek biliyor musun?"

"Ne demek?" diye sordu Harry. Gerçekten Malfoy'un nereye varmaya çalıştığını merak ediyordu.

"Sende sıradan bir büyücü değilsin. Beni bu okulda yenebilen tek büyücü olmanın onurunu taşıyorsun. Biraz ona göre davran. Bu korkak ve mutsuz halin sinirlerimi bozuyor."

"Nasıl olayı yine kendine bağlayabildin şaşıyorum doğrusu."

Malfoy işaret parmağıyla Harry'nin anlına bir fiske vurdu. Harry acıyla inlerken onu umursamayıp sözlerine devam etti. "Demek istediğim kendine güven. Lanet kupa beni değil de seni seçtiyse bunun sebebi kupanın seni öldürmek istiyor oluşu değil, senin turnuvayı kazanmak için benden daha fazla potansiyele sahip olman. Cidden bana bunları söylettiğine inanamıyorum. Seni lanet, aptal, budala Gryffindork!"

"Övdün mü, sövdün mü belli değil." dedi Harry gülerek. İlk kez ona Gryffindork demesi sinirlerini bozmamıştı. "Peki bu cesaretlendirme konuşmasını neye borçluyuz?"

Malfoy arkasına döndü ve yere bıraktığı kutuyu aldı. "Bir asilzade verilen hediyenin altında kalmaz Potter. Ayrıca beni sürekli yenmeyi başaran birinin biraz daha kendine güvenen biri olması gerek."

Bir iç çekti. "Ben artık gidiyorum Potter." Kutuyu gösterdi. "Turta fena değildi." Şatoya doğru ilerlerken bir anda arkasını döndü. "Bahislerde Hogwarts'a oynayacağım Potter. Unutma ben kaybetmeyi sevmem. Kazansan iyi edersin." Sonra tekrar arkasını dönüp uzaklaşmaya devam etti. Harry ise sadece onu yüzünde bir gülümsemeyle izledi, farkında bile olmadan.

Challenge -DrarryWhere stories live. Discover now