33. Bölüm

13 5 0
                                    

Lotuprana beni şaşırtmaya devam ediyordu. Bilinç kavramının ismi dahi bende merak uyandırırken, bu konu hakkında konuşmak harika ötesi olacaktı. O sırada Muurik söze girdi:
"Lotuprana ile yaptığımız bilinç sohbetinin ardından yepyeni gezegenleri keşfetmenin birtakım yollarını hatırladım. Megfrela'ya geldiğinde sana söz ettiğim bu teknolojiyi geliştirmemde Lotuprana'nın çok büyük katkısı var. Yine de o bana daima 'Bu senin eserin, yola çıkan ve keşfi yapan sensin. Ben sadece sana minik yardımlarda bulundum.' der." 

Muurik cümlesini tamamladığında fısıltıya yakın bir sesle "Doğal teknoloji..." dedim.
"Evet, doğal teknoloji." dedi Lotuprana ve "Gezegenin ahengini bozmayan ve tüm evrenle bütünleşen, gelişimi duraksamayacak kadar esnek bir teknoloji." diye ekledi. Muurik'in elini tutuyordu, tıpkı Dünyalılar gibi. Her şey o kadar olağandı ki, olağandan doğan her şey beni müthiş bir şekilde etkiliyordu. O sırada kumsalın hizasında yürürken okyanusun tüm hücrelerimi canlı tutan sesi ve esintisi ile adeta mest oluyordum. Birkaç dakikanın ardından adımlarımız yukarı doğru yöneldi. Çimenlere ayak bastığımda fark ettiğim ilk durum, Megfrela'yı ilk ziyaretlerimde fark ettiğim, ağaçların arasındaki yolun benzeri olan düzlüktü. Yolun iki yanında da envaiçeşit ağaç vardı ve kelebeğe çok benzer hafif kanatlı varlıklar uçuşuyorlardı. Bu canlılar Dünya'daki kelebeklere oranla bir boy daha büyüklerdi ve hareketleri daha ağırdı. Yanımdan geçen bu canlılar aynı zamanda doğal bir koku yayıyorlardı. Bu koku ilk bakışta vücudumu kaskatı kesse de, beş saniye geçmeden ona adapte oldum ve kokunun adeta büyüsü içinde kaldım. Yaşadığım huzur öylesine derinden geliyordu ki, aldığım ilk nefeste tüm ciğerlerimin on kat daha fazla hava çektiğini hissediyordum. Sanki havayı değil, kozmosu içime çekiyor gibiydim. Hepsi beni gülüşerek izliyorlardı. 

"Dünya'daki kelebeklere ne kadar da benziyorlar, değil mi? Sana asıl benzerliklerinden söz etmek istiyorum." 
"O nedir?" 
"Metamorfoz."
Metamorfoz tabirini Biyoloji dersindeki en sevdiğim ünitede birkaç kez görmüş, fakat üstüne gitmemiştim. O dönemler Biyoloji dersi birkaç üniteden dolayı zor diyerek yargıladığım ve geçer not almaya uğraştığım bir dersti. Fakat şimdi tüm derslerin kozmik anlamda bir yerinin olduğunu görüyor ve yepyeni keşiflere yelken açıyordum. Lotuprana'ya tamamen odaklanarak adımlarımı atıp söze girmesini bekledim. 

"Gördüğün varlıkların adı Morlerosa. Morlerosa tıpkı dünyanızdaki kelebekler misali bizlerin öğretmeni. Çünkü onlar kanatsızken ve bambaşka bir hayatın içindeyken, düşledikleri, arzu ettikleri forma bürünürler. Dünyanızdaki tırtıl gibi bir formdan, metamorfoz ile yepyeni bir forma. Bak, ağaçların birinde birkaç tane Morlesarpha var, yani dünyanızdaki tırtıllara benzer formlar. Onlar metamorfoz sırasında kendilerine göre devasa boyutlara erişirler. Çünkü büyümeyi hayal ederler; onlar Megfrela'nın atmosferinin bilincindedirler. Küçücük bir morlesarpha nasıl olur da böylesine derin bir bilinçle hayal ettiği forma kendine ördüğü yatağı ile erişebilir?" 

Lotuprana cümlesini tamamladıktan sonra uçuşan devasa morlerosalardan biri büyüleyici kokusunu tüm hücrelerime nakşederek Lotuprana'ya kondu. Uçuşunun rastlantı olmadığına öylesine emindim ki, resmen Lotuprana ile iletişim kurduklarını hissetmiştim. 
"Onlarla biriz Doruk. Onları sevebilirsin, fakat en derinlerdeki birlik hissiyle, gördüğün her şeyin koşulsuz sevgi olduğunu daima fark edeceksin. Böylelikle onlarla daimi olarak tıpkı silikisyon ile kurduğun iletişimi kurabileceksin. Ayrıca morlesarphalar bizim öğretmenlerimizden yalnızca biri ve bu öğretinin içinde öyle güzel bir detay var ki, hepimizi daimi bir huzurla adeta yağmur misali yağıyor." Lotuprana tebessüm ile Muurik ve İkulzar'a yöneldi. Onlar bunun ne olduğunu biliyordu ve hatırladıkları bu bilgiyle vecit haline bürünmüşlerdi." Merakımı dizginleyemedim ve ne olduğunu sorarak araya girdim. 
"Bakın, az ileride morlesarphalardan bazıları düşüncelerine yeteri kadar odaklanmış ve kanatlanmaları an meselesi." 
Merak içinde Lotuprana'yı takip ederek morlesarphaların evlerine ulaştık. Oraya yaklaşırken üç morlesarpha, morlerosaya dönüşmüş ve ağaçların tepelerine doğru uçuşmaya başlamışlardı. Heyecanla onları izlerken İkulzar söze girdi:
"Bak Doruk, annemin bahsedeceği o harika ders. Yatakları simsiyah." İkulzar haklıydı; onların yatakları morlerosaya dönüşmeden önce simsiyahtı. Bu ne anlama geliyordu?
"Bunu dünyanızda sık kullanılan 'Gecenin en karanlık anı, şafak sökmeden az önceki andır.' sözü ile yorumlayabilirsin Doruk. Dönüşüm öncesi tamamen zifiri karanlığın içinde kalmak planın parçasından ibaret. Ve ruhlar yoğun deneyimleri gerçekten severler." 

Lotuprana ufkumu genişletmişti. Şu an garip bir şekilde bir tırtıl gibi yatağımı hazırlayıp tüm odağımı olmak istediğim kişiye vermek ve zihnimde bunu tutmak istiyordum. Böylelikle odağın ve imgelemenin gücünü de öğrenmiş olurdum. Düşüncelere dalmışken ağzımdan kelimeler dökülmeye başladı:
"Hayal gücü, imgeleme gibi kavramlar bu kadar önemli mi gerçekten?" 
"Evet, hem de en önemlisi. Olmasını istediğin her şeyi zihninde tutarak ve onu arzulayarak yapacağın keşif, ördüğün tüm duvarları bir daha örülmemek üzere yıkmanı sağlayacak. Ve böylelikle arzu ettiğin her şeyin daima var olduğunu ve onunla bütünleştiğini göreceksin. Bunu tüm doğa tüm sadeliği ve sadelikten doğan muhteşemliğiyle gerçekleştiriyor." 


Kozmik (Kitap & Sesli Kitap)Where stories live. Discover now