32. Bölüm

14 4 0
                                    

İkulzar ve annesinin uyumunu görmek büyüleyiciydi. Ayrıca yürüyüşe çıkmayı çok ama çok istiyordum. Hem onlara kafamdaki soruları sorabilir ve yaşadıklarımı paylaşabilir hem de Megfrela'da henüz görmediğim birçok yeri görebilirdim. Tıpkı İkulzar gibi ben de yerimde duramıyordum. Onunla birlikte önden yürümeye başlayan Lotuprana ve Muurik'e yetiştik ve yürüyüşümüze devam ettik. 

Kumsala çıktığımızda, Yılkapi'nin tam tepede olduğunu, fakat bizi sıcaktan kavurmadığını fark ettim. Normalde Dünya'dayken gölgelik bir yer arar, hatta bazen evden dahi çıkmazdım. Fakat bunun Güneş'in sorunu olmadığını düşünüyordum. Dünya doğallıktan epey uzaklaşmıştı ve Güneş bizi cezalandırmıyordu. Biz kendi kendimizi cezalandırıyor olmalıydık. 
"Düşünce yolun harika Doruk. Fakat Dünya kendini asla cezalandırmadı. Kendi deneyimini yaratan ve merdiven basamağını atlamak üzere olan bir gezegende yaşıyorsun. İnsanlık, sanıldığından çok daha geçmişi olan bir medeniyet. Fakat sonsuzluğun benliğinde halen odasını dağıtan bir çocuk misali hareket ediyorlar. Güneş ana ise size asla kızmıyor ve koşulsuz sevgisini daima veriyor." Lotuprana'nın her cümlesi, onu ağzım açık bir şekilde dinlememi sağlıyordu. Adımlarımı yavaşlattım ve söze girdim:
"Biz ne zamandır buradayız? Seni tanıştığımız ilk andan itibaren çok daha iyi algılıyorum ve bu yüzden sorularım ister istemez artıyor." Cümlemi tamamladığımda Muurik ve İkulzar'ın da can kulağıyla Lotuprana'yı dinlediğini fark ettim. İkisi de Dünya'yı aşırı merak ediyordu ve aynı tepkiyi ben onlara gezegenim hakkında konuşurken de vermişlerdi. Ayrıca Lotuprana'nın gezegenimizi benden iyi bilmesine artık şaşırmıyordum. Kendimi sohbetin akışına bıraktım.

"Gördüğün, işittiğin, iletişim kurduğun, düşlediğin her şey ve herkes aynı yaşta. Megfrela'da, dolayısıyla iç dünyanda her şeyin bir olduğunun bilincine varmaya başladın. Burada özgür irade kavramını serüveninin temel taşı olarak görmeni diliyorum. Çünkü birlikten doğan sonsuzlukta her şey bilince sahiptir. Bu süreçte ise bazılarımız zaman kavramının doğduğu uzaya daha önce geldi ve ilk serüvenlerini yaşamaya başladılar. Onlar bu serüveni yaşarlarken tüm sonsuzluk, özgür iradesiyle sonsuzluğun tüm katmanlarında arzuladıkları deneyimleri yaşıyorlardı. Yani kısacası, hiçbir şeyin zorunlu olmadığını ve tüm canlıların uyması gereken kuralların var olmadığını bilmeni istiyorum. Güneş'in bir bilince sahip olduğunu ve gezegeniniz ile sisteminizdeki diğer gezegenleri çocuğu olarak gördüğünü de... Aynı şekilde gezegeninizin de bir ana, yani doğuran olduğunu ve üzerinde, içinde barındırdığı her şeye koşulsuz sevgisini verdiğini de bilmelisin. Bu özgür iradenin ta kendisidir." 
Lotuprana zihnimdeki karanlık noktaları aydınlatıyor ve yepyeni yollar keşfetmeme yardımcı oluyordu. İlk adımlarımın biraz zor olması şaşırtıcı olmazdı, fakat içimdeki ışık daima ilerlemeye can atıyordu.

"Daha derinlere inebilir, içindeki evreni görerek her bir yapının derinliklerinde bir başka ananın olduğunu ve doğurdukları her yavrusuna sevgisini koşulsuzca verdiklerini görebilirsin. İçindeki evrenin uzaydaki yapılara benzediğini ve büyüklük ile küçüklük kavramlarının illüzyondan ibaret olduğunu fark edebilirsin. Yaşamın sonsuz derinliğini ve genişliğini de..." Lotuprana bunu belirttiğinde aklıma gelen ilk imge, sinir hücreleri ile evrenin birbiriyle olan benzerliğiydi. Bu çok garipti çünkü insanın yapı taşları ile evrensel yapıların birbirine benzerliği rastlantı olamazdı. Rastlantı kelimesini düşündüğümde ansızın zihnimde Dünya'da Ögeday ile tanışmam ve yepyeni bir deneyim kazanma durumum belirdi. Tüm bunları Lotuprana'nın benimle şahit olduğunu biliyordum. Fakat durumu konuşmalıydım. Ögeday ile yaşadığım garipliklerin benzerleri hayatımızda birçok kez karşımıza çıkıyordu. Lotuprana'nın düşüncemi bölmek istemediğini ve konuya girmemi beklediğini hissettim. Muurik ve İkulzar'ın da anlaması adına konuyu açıklamaya başladım.

"Kolumdaki yaşam çiçeği şeklinden başlamak istiyorum. Kendimi Dünya'da bulduğumda yaşam çiçeği şeklini görünce neye uğradığımı şaşırdım. Eda ve Savaş adındaki dostlarımla buluşup onlara her şeyi açıkladım. Onlar bana inanıyorlardı. Megfrela kumunun etkisinin büyük olduğunu söyleyebilirim. Buraya tekrar gelmeden önce, kafede onlara yaşadığım tüm olayları anlatmaya devam ederken  bir anda kalimba adlı enstrümanın sesiyle büyülendik. Ardından kalimbayı çalan kişiyle, Ögeday ile tanıştık. Bize Inayat Khan'ın sözünden alıntı yaptı ve yaptığı alıntı, içinde bulunduğum durumu tamamen özetliyordu. Ardından onun sayesinde yepyeni dersler edindim. Anda kalmanın, geçmiş ve geleceğin birer illüzyon olduklarının öneminden söz ederken,  Ögeday ile aramda garip bir diyalog geçti. Onun bana ışık tuttuğunu düşünürken, belki de öncesinde benim ona ışık tutmuş olabileceğimi belirtti. Bu farkındalığın ardından bilinçli olarak burada edindiğim derslerden yola çıkıp iç sesimle bütünleştim ve tek bir düşünce dahi kurmadan bunun sebebini keşfettim: Koşulsuz sevgi ve alma beklentisi olmaksızın paylaşmak. Dünya'dayken burada bulunmuşçasına heyecanlı olduğum için çok mutluydum. Bunun olmasında rol oynayan herkese sonsuz teşekkürler!"

Muurik ve İkulzar gözlerinin içiyle gülümserken İkulzar konuya girdi:
Bu, gezegenimizin bolluk içinde olmasının asıl sebebi. Biz daima beklenti duymadan paylaşırız. Bu sayede her şeyin daima var olduğunun bilincinde kalırız. Annem bana bu durumun ötesinin de olduğunu ve bir süre sonra bunu deneyimleyebileceğimi söyledi. Senin adına öylesine mutlu oldum ki Doruk, iyi ki varsın!" İkulzar cümlesini tamamladığında bana sımsıkı sarıldı. Sarılma hissi bu serüvene ilk adım attığımdan beri bana daima kusursuzca geliyordu. 

İkulzar'a sımsıkı sarılırken aklıma bir konu daha geldi.
"Ögeday, yaptığı alıntının bizimle tanışmadan önce, kalimba çalarken aklına geldiğini ve enstrümanı çalma dürtüsünün istemsizce belirdiğini söyledi. Bu ne anlama geliyor? Bunların hepsi rastlantı olabilir mi?"

"Bilinç hakkında konuşmanın zamanı geldi Doruk."  


Kozmik (Kitap & Sesli Kitap)Where stories live. Discover now