Bayan Jeeun masasında değildi. Elimdeki kutuyu masasına bıraktım ve onlara doğru adımladım.

"Evet, evet, evet."

Onları taklit ettiğimde gülüştüler ve sonunda bana ulaştılar. Çantamı omzumdan sıyırıp dizlerimin üzerine çömeldim. Onlar her zaman neşe doluydu. Bana güç veren şeylerden biride buydu.

Her seferinde hepsine birden sarılmak zor oluyordu. Kollarım onları aynı anda saramıyordu.
Küçük kollar bedenimi ele geçirdiğinde görüş alanım kapandı. Hepsi aynı anda bana sarılmaya çalışıyorlardı.
Bazen bu kadar sevilmeyi hak etmediğimi düşünüyordum.

"Hey.. nefes alamıyor gibiyim."

Miya saçımı geri itip kulağıma doğru konuştu.
"Sana bir sürprizimiz var Rosé."

"Hmm. Yiyecek bir şey mi?"

"Hayır."

Aralarından sıyrılmaya çalıştım. Nefes almakta zorlanıyordum. Beni kaçacakmışım gibi sıkıyorlardı.

"Gözlerini kapat Rosé."

"Tamam."

Dediklerini yapıp gözlerimi kapattım. Artık dizlerim yerle buluşmuştu. Ne derlerse sorgulamadan yapıyordum. Sesimi çıkarmadan oturmuş gözlerimi kapatmıştım bile.

Ben buna genç kızın masum bedenlere teslimiyeti adlı çalışma diyordum.
Daha sonra etrafımda bir hareketlilik olmaya başladı. Beni bırakmışlardı.

"Bakıyorsun ama Rosé."

"Hayır bakmıyorum sadece gözlerim... kaşınıyor."

"Hayır gözlerini kaşıma."

Gözlerimi aralamaya çalıştığımda Miya ellerini gözlerime kapattı.

"Bana bunu yapmayın. Meraklı ve sabırsız biri olduğumu biliyorsunuz."

"Biraz bekle lütfen."

Sürprizlerinin ne olduğunu merak ediyordum. Yiyecek bir şey değildi. Çünkü bana yiyecek aldıklarında gizlice çantama koyuyorlardı. Abur cubur ve yemek... benim zayıf noktamdı.

"Artık açabilir miyim? Uykum geliyor."

"Biraz daha..."

"Dev bir pasta? Elmalı çörek? Şekerlemeler?"

"Hayırr.."

Kıkırdadıklarında gülüp Miya'nın gözlerimdeki ellerini tuttum.
"Benimle dalga mı geçiyorsunuz? Bu bir şakaysa kasamızdaki bütün abur cuburları tek başıma bitireceğim."

İçlerinden biri beklemediğim bir anda eğilip kulağıma fısıldadı. Sesinden Chan olduğunu anlamıştım.
"Geldi Rosé. O, gerçekten geldi. Sana geldiğini söylemiştik."

Gülümsemem düşer gibi oldu. Ağzımı açacağım esnada devam etti.
"O, geldiğinde ne zırhı olacak ne de kılıcı. Melek Rosé'ye sarılacak ve onun bütün yükünü alacak."

Bunlar benim söylediğim şeylerdi. Unutmamışlardı. Masallarımızın sonları hep böyle bitiyordu.
O bir gün gelecek. Ve geldiğinde...

"Chan-"

"Sarıl ona Rosé senin için geldi. Sıkıca sarıl çok mutlu olacaksın."

"Korkma o anlattığın gibi. Dev gibi bir kalbi var."

"O da seni bekliyor."

Miya ellerini gözümden çektikten sonra minik kolları boynuma kaydı ve bana sarıldı.
"Seni seviyoruz Rosé. Bu sana verebileceğimiz en büyük hediye. Ve bir gün gitsek bile hediyemiz sana iyi bakacak."

Conteur fille | JungkookOnde histórias criam vida. Descubra agora