16-Kalbine İnan Yalvarırım

42 7 0
                                    

1 HAFTA SONRA

*

Rachel

Küllerinden yeniden doğan bir anka'nın mucizesinde gizliydi aslında hayat dedikleri şey. Ve o mucizeyi içinde gizleyen ateşe katlanmanın en iyi yolu sana her koşulda elini uzatacak dostlar edinmendi. Ancak o zaman hayat, bir mucize olduğunu hissettiriyordu.

Bir anka gibi tekrar doğmuşken içimdeki eksiklikle büyüyemeyeceğimi, iyileşemeyeceğimi biliyordum. Sesim çıkmıyordu, kalp atışlarım düzensizdi ve değerlerim yerlerdeydi. Ama yaşıyordum. Sadece yaşamam için deli gibi çırpınırken Sooyun'un hala neden beni görmeye gelmediğini anlayamıyordum. Sooyun sadece mesaj yoluyla iletişim kuruyordu. Şaka gibi. Bir sorun vardı ve benden saklıyorlardı. Yesung geri dönmediğini, başka bir etkinlik için uzun bir süre dönmeyeceğini söylüyordu. Leeteuk sürekli konuyu değiştiriyor, Donghae ise kısa ziyaretlerinde göz temasından kaçınıyordu. Ve en şüphe çekici olanı; Jackson her geldiğinde ağlıyordu. Bunlar kesinlikle normal davranışlar değildi.

Yesung elinde iki küçük papatya buketi ile içeriye girdiğinde gözlerim kapıdaydı. Onun geldiğini biliyordum çünkü bu dünya üzerine Yesung Kokusu diye bir şey vardı. Görüntüsünden önce kokusu geliyordu.

''Hoş geldin, teşekkür ederim.''

Her zamanki naifliği ile önce anneme çiçeğini vermiş ve benim yanıma gelmişti. Annem yorgun bir sesle karşılık verdiği için Yesung ona bakmaya devam ederek söyledi.

''Anne, istersen biraz dinlenebilirsin. Bu gece buradayım. Leeteuk'ta gece geç saatte gelecek. Sabaha kadar dinlen lütfen.''

Annem iç çekerek gülümsediğinde dinlenme kısmına cevap vermemişti.

Yesung bana döndüğünde gülümseyerek papatyaları yastığımın kenarına koydu.

''Bugün nasılsın bakalım?''

''Sooyun nerde Yesung?''

Yüzü düşer gibi olsa da çabucak toparlamış ve karşılık vermişti.

''Bu soruyu zaten cevaplamıştım.''

''Yesung, o nerde!''

Ağlamak istiyordum hemde hıçkırarak fakat kalbim buna dayanabilir miydi emin değilim. Yanağıma süzülen küçük göz yaşını gördüğünde yutkundu ve bakışlarını kaçırdı.

''Güzel kızım yorma lütfen kendini. Sooyun gelecek merak etme ne zaman uzak durabildi senden o?''

Gözlerimi kapatıp onlardan kendimi soyutladığımda içimdeki endişeleri bastırmaya çalışıyordum. Bende bunun imkansızlığından bahsediyordum işte. Sooyun'un bu kadar uzak kalması imkansızdı. Başına bir şey gelmiş olmalıydı. Tanrım!

Makine nabzımın yükseldiğini belli edercesine sinyal vermeye başladığında sakinleşmeye çalıştım fakat gücüm yoktu. 

''Rachel, gözlerini açar mısın? Sakin ol biraz ve konuşalım lütfen.''

İstemiyordum. 

Oksijen maskesini burnuma yerleştirdiklerinde bu histen nefret ettiğimi bir kez daha anımsadım. Ama Sooyun dan daha fazla nefret ediyordum. Yaşamamı söyleyip giden pisliğin tekiydi. Bana yaşamam için baskı yaparken kendi canına sahip çıkamadıysa ne olacaktı? İkimiz arasında yaşamak için can atan o olduğu için direncimi kaybedebilirdim. 


**


Makine seslerini işittiğimde kalp atışlarımın hızı yine zirvedeydi. Bu hissi de sevmiyordum. Sürekli koşu bandından yeni inmiş gibi hissetmek bir süre sonra insanı gerçek anlamda yoruyordu. Öyle ki uykumdan bile uyandırıyordu.

Unwanted Goddessजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें