3- Fırtına Öncesi

259 16 28
                                    


06.07.2015      

Sooyun kulaklıklarından yükselen müziğe kapılmış son bir kaç günü düşünüyordu. 2 gecedir yatağında uyuyamıyor ve Rachel ın yokluğuna alışmaya çalışıyordu. Güneşle bir problemi yoktu aslında gündüz gayet güzel uyumuştu, sorun karanlığın ürkütücü yanındaydı. İlk gece kendini kötü hissetmesine rağmen direnmiş ve odanın diğer köşesindeki yatağın boş olduğunu düşünmemeye çalışarak uyumaya çalışmıştı. Fakat kısa bir süre sonra pes ederek aşk'ın kollarına sığınmıştı. İnsan birlikte yaşadığı birinin yokluğuna nasıl alışır en ufak bir fikri dahi yoktu. Rachel temelli gitmemişti fakat yokluğu Sooyun'u su yüzüne çıkarmak istemediği korkularıyla boğuşmak zorunda bırakmıştı. Düşünebildiği  ve düşündükçe içini acıtan tek şey ya hastalığa direnmeyi başaramaz ve sonsuza dek onu kaybederse? Buna nasıl dayanırdı? Donghae iki gecedir sorgulamadan kabul etmişti birlikte uyumayı fakat buna devam ederse eğer şüphelenecek ve derdini öğrenene kadar peşini bırakmayacaktı.
Sooyun bakışlarını masa üzerindeki laptoba çevirdi.
Bacaklarını karnına doğru çekmiş salondaki sandalyede oturuyordu. Saat sabahın 6'sıydı ve yurtta  derin bir sessizlik hakimdi. Laptobu biraz daha kendine çekerek ağ kablosunu düzeltti. Ekranda beliren kullanıcı adına gamerkyu yazarak hatırladığı şifreyi girdi.  Fakat başarılı bir şekilde giriş yapamamıştı. Şifrenin değişmiş olduğuna şaşırmadı ve ayağa kalkarak sessizce Kyuhyun un odasına doğru koşturdu. Nazik bir şekilde kapıyı açtığında onların uyuyan meleği andıran silüetlerine karşı elinde olmadan gülümsedi. Üzeri açılmış olan Ryeowook un yanına ilerledi ve uyandırmamaya özen göstererek üzerindeki pikeyi omuzlarına kadar örttü. Dağınık saçlarına ve şişmiş gözlerine rağmen hala doğal olan tatlılığını kaybetmemesi mucize gibiydi. Diğer yataktaki Kyuhyun'un yanına gittiğinde bu mucizenin herkese nasip olmadığını bir kez daha anlamış oldu. Maknae ağzı açık bir şekilde horluyor ve en gürültülü melek ünvanının sonuna dek hakkını veriyordu. Sooyun ona doğru eğilerek hafifçe burnunu sıktı. Kyuhyun, birden nefesi kesilince rahatsızca başını kımıldattı fakat uykunun kollarından ayrılamıyordu. Sooyun ikinci denemede ellerini onun burnundan çekmedi ve uyanana dek bekledi. Kyuhyun bir terslik olduğunu hissediyor fakat bir türlü gözlerini açamıyordu. Uyku her zamanki gibi tatlı ve cezbediciydi. Sonunda şişmiş gözlerini açtığında Sooyun la göz göze geldi.

"Şifreni söyle yoksa bırakmam."

Eliyle burnundaki parmaklardan kurtulmaya çalıştı fakat kime karşı direndiğini fark edince pes ederek mırıldandı.

"koca kafalı "

Sooyun parmaklarını daha da sıkarak söylenmeye başlayacaktı ki tekrar Kyuhyun un sesi duyuldu.

"Ya! Sana demedim, şifre o!"

Burnundaki parmaklar gevşeyerek onu özgür bıraktığında Kyuhyun kıkırdamaya başladı.

"Sırf gözümün içine bakıp bunu söylemek için böyle saçma bir şifre seçtin dimi."

Kyuhyun cevap olarak üzerindeki pikeyle başını örterek kıkırdamaya devam edince Sooyun eliyle onun omzuna vurdu ve söylenerek odadan ayrıldı.

"Uyuz!"

Kyuhyun kendi çapında kazandığı zaferin tadını çıkarırken ve uykusunun bölünmüş olmasına rağmen bir kaç dakika içinde hiç bir şey olmamış gibi tekrar sızmıştı.
Sooyun masanın başına döndüğünde sinirli değildi, Kyuhyun ne yaparsa yapsın ona karşı kızgın gözüksede içinde işler öyle yürümüyordu. En küçük o olduğu için onunla çok uğraşıyordu fakat en kıyamadığıda oydu aslında.
Donghae ıslak saçlarıyla ve onları hizaya sokmak için kullandığı havluyla kapıda belirdiğinde Sooyun salona yayılan çilek kokusunu içine çekerek söylenmeye başladı.
"Beni baştan çıkarmayamı çalışıyorsun bay Hae! Odanda kurut saçlarını!"
Donghae onun karşısına otururken gözlerini kısarak mırıldandı.
"Bunun için belki yardım edersin dedim.."
Sooyun direk kalbine hitap ederek ritmini bozan sese karşılık sakince sordu. Çilek kokusu daha da yoğunlaşmıştı.
"Saçlarını kurutmamı mı istiyorsun?"
Bu arada şifreyi girerek laptobu açmayı başarmıştı. Donghae bıyık altından sırıtırken başını evet anlamında salladı.
"Peki, bir dakika."
Sooyun hızla salonun diğer ucundaki dolaba giderek kurutma makinasını aldığında bunu gören Donghae gözlerini devirdi. Elindeki havluyu havaya kaldırarak söylendi.
"Buda iş görüyor!"
Sooyun onunkine eş bir sırıtışla karşılık vermeden önce makinayı pirize takarak çalıştırdı.
Nazik bir şekilde saçlarını karıştırarak kurutmaya başladığında Donghae gözlerini kapamış halinden memnun bir şekilde gülümsüyordu. Saç diplerine değen parmaklar ölene dek bırakmak istemediği ellere aitti. Tanıdık ve her şeye bedel..
Yaklaşık bir dakika sonra Sooyun kurutma işlemini bitirerek makinayı toplamaya başladığında Donghae söyleniyordu.
"Ah bu şekilde kısa sürdüğü için havluyu önermiştim."
Sooyun makinayı yerine bırakıp masaya geri döndüğünde sessizce mırıldandı.
"Bu tarz fantazilerini bu saate bırakma o zaman."
Donghae gülümseyerek masanın üzerine eğildi ve  aynı ses tonuyla karşılık verdi.
"Peki."
En ince ayrıntısına kadar kendileri işleyerek oluşturdukları dünyada çok daha fazlasını haketmelerine rağmen küçük şeylerden mutlu olmayı başarabiliyorlardı. Onların ki bir ilişkiden çok biz olmayı abartarak tek olmayı başarmaktı aslında. Gözleri buluştuğunda kalpleri aynı anda atıyor ve hayata karşı hiç eskimeyen, günden güne büyüyen bir aşkı temsil ediyorlardı. Gizli ve içten..
Bir kaç dakika daha birbirinin gözlerine bakmaya devam eden ikili aniden duydukları kapı sesiyle aynı anda  irkilerek oturdukları yerde sıçradı. Donghae geri çekilerek sandalyesine yaslanırken odasının kapısına yaslanmış onlara bakan adamla göz göze gelince sırıtmaya başladı. Ani bir hareketle Sooyun'un yüzünü ellerinin arasına alarak onun arkasına dönmesini engelledi.
"Sence kapıyı hayvan gibi kapatıp yaşadığımız anın içine eden kim olabilir?"
Sooyun tereddüt etmeden yanıtladı.
"Bu çatı altındaki herkes o kapasiteye sahip."
"Tahmin et" diyerek diretti Donghae.
"Eunhyuk? O dimi? Beni hemen bırak ki saçlarını yolabileyim. Daha akşamın intikamını almamışken.."
"Hayır o değil."
Sooyun sabırla soludu.
"Kim o zaman? Niye birden böyle garip davranıyorsun?"
Donghae dudaklarını yamultarak gözlerini kıstı.
"Pekala bırakıyorum. Git ve bizi rahatsız ettiği için onu parçala."
Ellerini yavaşça onun yüzünden çektiğinde Sooyun merakla arkasını döndü. Onun neden işi bu kadar büyüttüğünü şimdi anlayabiliyordu. Gözlerinden önce merak sonrasında ise şaşkınlık okunurken heyecanla ayağa fırladı.
"Hey! Ne zaman geldin!"
Shindong kollarını açmış aylardır görmediği kıza doğru yürürken neşeli bir ses tonuyla mırıldandı.
"Akşam geldim."
İkili biribirine sıkı sıkıya sarılırken Donghae'nin gözleri çoktan dolmuştu.
Sooyun ondan ayrıldığında elleri direk Shindong un yanaklarına gitti. Eskisi kadar tombik olmayan yanakları sıkarken ses tonunu ayarlayamadan bağırdı.
"Aigoo zayıflamışsın sen!"
Shindong hoşuna giden kelimeler karşısında  kıkırdayarak karşılık verdi.
"Öyle değil mi?"
İkili salondaki koltuğa yerleşirken aylar süren ayrılığın canına okurcasına mutluydular. Kaç ay olmuştu Shindong askere gideli? Dört ay? İlk kez bu kadar uzun ayrı kalıyorlardı. İnsanlar birbirlerine alışmak için zorluk çekebilirdi fakat alışkanlık haline gelen şeylerden kopmak çok daha zordu. Sooyun içinde bulunduğu melankolik havadan Shindong sayesinde birazda olsa sıyrılabilmişti.
"Ahh insan gibi özlemedim resmen."
"Aynı durumdayım. Buraya gelince daha çok anladım, akşam ağlamaktan gözlerim şişti."
Sooyun'un da içinden ağlamak geliyordu fakat gözyaşları inadına ortaya çıkmıyordu. Böylesi iyiydi tabi ama içinde biriktiklerinde sonrasında huzursuzluk yapıyordu. O yüzden Sooyun hiç bir zaman onlarla göz yaşını paylaşmaktan çekinmezdi. Özellikle Shindong'la ikisinin geçmişte defalarca omuz omuza ağlamışlığı vardı. Başını çevirip Donghae'ye baktığında yanaklarına süzülmüş olan gözyaşlarına rağmen gülümsediğini görünce elinde olmadan sırıtarak ona laf attı.
"Başladı yine."
"Akşam yetmedi mi, yine niye ağlıyorsun?"
Shindong ve Sooyun'un bakışlarını üzerinde hisseden Donghae gözlerini kaçırırken mırıldandı.
"Yuny ağlayamıyor şu an baksana. Gözyaşlarım onun yerine-.."
"Ya! Kes şunu."
Shindong daha fazla dayanamayarak onun cümlesini yarıda kestiğinde Donghae sırıtıyordu.
Sooyun da sırıtırken parmaklarını birleştirerek havada ona doğru kalp yaptı, tam o sırada dış kapı açılınca dikkatleri o yöne kaydı.
Asık yüzlü olmasına rağmen karizmatik görünen menajer içeriye girerken soğuk bir şekilde selam verdi.
"Günaydın."
Elindekileri masaya bırakıp koltuklardan birine otururken canının sıkkın olduğu her halinden belli oluyordu.
"Ne oldu?" diye sordu Shindong merakla. Ortama hakim olan neşe nedense birden dağılmıştı.
"Yine ne sorun var?"
Donghae de merakla laf attığında Jung Hoon Sooyun'a doğru baktı. Sadece bir kaç saniye göz teması kurduktan sonra gözlerini kaçırarak mırıldandı.
"Bu haftaki programlarınızı akşam hepinizin mail adresine gönderdim."
Az önce Sooyun'un laptobu açma çabaları maillerini kontrol etmek içindi. Biriki şeyden emin olmak için haftalık programa bakması gerekiyordu. Tahmin ettiği gibi menajer akşamdan göndermişti fakat onun yüz ifadesini gördükten sonra içini garip bir huzursuzluk sardı. Kesin hoşlanmayacağı bir şeyler eklenmişti programa. Yoksa neden her zaman pişmiş kelle gibi sırıtan çocuğun şimdi yüzünden düşen bin parçaydı?
"Gözlerini benden kaçırdığına göre kesin o çizelgede sinir bozucu bir şey var."
Sooyun yerinden kalkıp masaya doğru ilerlerken Donghae laptobu önüne çekmiş ondan önce davranarak mailine bakmıştı. Sooyun yanına gelip başını ekrana uzattığında Donghae hızla ekranı aşağı eğerek  ekrandaki çizelgeyi görmesini engelledi.
Sooyun kendini gittikçe daha da huzursuz hissederken sakince sandalyeye oturdu.
"Ne var?" diye sordu sevgilisinin gözlerinin içine bakarak. Sesi birazdan öğreneceği olumsuz şeylere hazırlanır gibi güçsüz çıkmıştı.
Donghae yutkunarak derin bir nefes aldı. Gözleri yine dolmuştu. Onun üzüleceğine adı gibi emindi. Ve bu kendi üzüntülerinden bile daha fazla canını acıtıyordu. Ona sarılmak istiyordu şu an ama yapamazdı. Jung Hoon'un da diğer menajerler gibi ikisinin ilişkisinden haberi yoktu. Aslında super junior üyeleri, Rachel ve snsd üyeleri dışında bunu bilen başka kimse yoktu.
Donghae ne diyeceğini bilmiyordu. Bunu daha ne kadar yaşayacaklardı? Ne zamana kadar Sooyun'un böyle engeller yüzünden üzüldüğünü görmeye devam edecekti?
Göz yaşlarına hakim olmaya çalışarak Jung Hoon'a söylendi.
"Bu ne şimdi?"
Genç menajer başını iki yana sallamakla yetinirken Sooyun Donghae'nin elini çekerek laptobu n ekranını açtı.
Hızla listede kendi adını buldu ve parmağıyla bir haftalık programını gözden geçirdi. Bir gün bile boşluğu yoktu, ne zaman olmuştu ki? Fakat Donghae'nin gözlerinde gördüğü üzüntüye neden olan şey işte ordaydı ve çok fazlaydı. Şeytan şimdiden kulağına fısıldamaya başlamıştı ona karşılık yapması gereken kötülükleri. Ve her zamanki gibi başkanı yakma fikri ilk sıradaydı. Sakince menajere döndü. Jung Hoon baş menajer gibi değildi, işine önem veriyordu elbette fakat diğerinin aksine tepki verebilecek duyguları hala onunlaydı. Grup içinde olumsuz bir şeyler olduğunda kendi derdi gibi yaklaşırdı her şeye.
"Sende ordaydın Hoony yönetmen ayarlayacağını söyledi. Bu ne şimdi?"
"Sooyun gerçekten bilmiyorum. Bunu hatırlattım ama 'ayarlanamadı' dediler."
Shindong araya girmek yerine sessizce onları izlemeyi tercih ettiğinden herhangi bir yorumda bulunmadı. Fakat Donghae denizin altında her an patlamak üzere olan bir bomba gibiydi.
"İşin ucunda 2 günlük bir tatil var çünkü. Koskoca iki gün!"
Sinirli bir şekilde sarf ettiği kelimelerin ardından hızla ayağa kalkarak odasına gittiğinde Sooyun tepkisiz görünüyordu. Ardından kapıyı kapayana dek sevgilisinin arkasından baktı ve hiç bir şey olmamış gibi laptobu kapayarak koltuğa, Shindong'un yanına gitti ve sakince oturdu.
"Ne zaman döneceksin?"
Shindong keyifsizce mırıldandı.
"Kahvaltıdan sonra gideceğim mecburen. Eve uğrayıp akşam beş gibi askeriye dönmem gerekiyor."
Sooyun anladığını belirtircesine başını salladı ve içten bir şekilde gülümsemeye çalıştı. Birlikte geçirecekleri bu kısa anı sinirlenerek, moral bozarak harcamaması gerektiğinin farkındaydı. Naaıl olsa bu yıllardır süre gelen ve değişmeyecek olan bir sorundu. Bu yüzden biraz bekleyebilirdi.
Derin bir soluk alarak Shindong'un elini tuttu ve ayağa kalktığında onunda takip etmesi için çekiştirdi.
"Pekala o zaman sorunlar biraz bekleyecek çünkü çok daha önemli bir işimiz var."
Shindong onun iyi hissetmediğini biliyordu. Programda yine bir terslik olduğu ortadaydı.Yine de ayağa kalkarak onun peşinden mutfağa doğru ilerlerken ona minnettardı. Dostluğuna, sevgisine ve kocaman olan yüreğine..
Mutfağa vardıklarında neşeli bir ses tonuyla sordu
"Bay dongiri dong dong kahvaltıda ne isterler acaba?"
Birlikte geçirecekleri anın tadını çıkarmak için modunu hemen değiştirmiş olması Shindong'un hoşuna gitmişti. Kendini tutamayarak ona sarıldı ve mırıldandı.
"Buz dolabındaki her şeyi yiyebilirim!"
Sooyun onun kollarının arasından sıyrıldığında sırıtarak önlüğü boynuna geçirdi.

Unwanted GoddessWhere stories live. Discover now