❂ 28 | Zayıf Halka

En başından başla
                                    

'Senden nefret ediyorum!'

Nefret... Steve başını bir kez daha iki yana savurdu. Hayır, nefret değil. Selene'in o an hissettiği duygu nefret değildi, nefret olamazdı. Steve nefretin ne olduğunu biliyordu ve Selene'in hissettiği duygunun nefret olmadığına emindi. Selene'in ruhu hala nefreti hissedemeyecek kadar duruydu. Başka birinden nefret etmeden önce kendinden nefret etmeyi öğrenirdi insan. Selene hiç kendinden nefret etmemişti çünkü gerçek kötülükle, kendi kötülüğüyle hiç yüz yüze gelmemişti. Selene'in kalbi hala lekesizdi. Selene sadece çok kırgındı ve kırgınlığı boyunu aşan bir öfkeyle yüzeye çıkıyordu.

Sadece o öfkeyi söndürmeli ve her şey durulduğunda o kırgınlığı tamir etmeliydi.

Elbette, yapması gereken buydu; hatalarını telafi etmeliydi. Önce Selene'e ulaşmanın bir yolunu bulmalıydı, öfkesine rağmen kendisini dinlemesini sağlamalıydı; kendisini anlamasını umut etmeliydi. Hemen sonrasında gidip Tony'e gerçekleri en doğru ve yalın haliyle anlatmalıydı, bu işi Selene'in omuzlarına yükleyemezdi. Hiçbir şeyi değiştiremeyecek olsa da bunu yapmalı, hatasından dönmeliydi. En sonuncusu ve en zor olanı ise Bucky.... Bir buçuk senedir aradığı ve ama hiçbir iz bulamadığı eski dostunu, ailesinden kalan tek kişiyi bulmalıydı.

İçinde dikenli telleri çıkarabileceğinin umudu yükselirken yanından geçtiği antikacı dükkanının koyu renkli camındaki yansımasına takıldı. İnsanın kendi yansımasına baktığında gerçekleri görebilmek gibi bir yeteneği vardı. Deniz mavisi gözlerini sorgulayarak yansımasıyla muhakeme etti birkaç dakika boyunca ve kendine karşı kaybetti.

Ne de kolaydı zihninde yapacaklarını sıralamak... Peki bunları yapacak cesareti var mıydı? Selene'in karşısına geçip yaptıkları – aslında yapmadıkları – için özür dilemek ne kadar doğru bir davranıştı? Selene özür dilemenin saçma bir davranış olduğunu düşünüyordu. Her şey olup bittikten sonra Tony'nin gözlerine bakarak nasıl anlatabilirdi ki? Tony ona nefret kusacaktı. Ya yıllardır aramasına rağmen bulamadığı adam konusunda Selene haklıysa? Bucky gerçekten kendisi tarafından bulunmak istemiyorsa? Bunu kaldırabilir miydi? Tüm bunları kaldırabilecek miydi?

Başını tekrar önüne eğerken sessizce mırıldandı Steve Rogers. "Keşke buzdan hiç çıkmasaydım."

Ekim 2015
Washington D.C.

_ _ _

Ceviz rengi çerçevenin içindeki fotoğraf o kadar eskiydi ki çerçeveden çıkarttığı an dağılacak gibiydi. Keşke ev sahibesi bu fotoğrafları yenilemesine, hatta renklendirmiş hallerini çerçeveye koymasına izin verseydi ama birkaç kez hayır cevabını almıştı. Sepya tonunun verdiği bu eski görüntü ve fotoğrafın orijinali olması yaşlı kadının hoşuna gidiyordu.

Asker kıyafetleriyle kameraya gururla bakan yedi adam... Yedi yüzden sadece iki tanesine odaklanabiliyordu. Diğerlerinin aksine yarı otomatik tüfekleri değil kalkanı ve keskin nişancı silahını taşıyana bakıyor, onları inceliyordu. Bundan tam yetmiş bir yıl öncesinde bu fotoğraf çekilirken bu iki adamın bugün yaşadıklarını yaşamayı akıllarının ucundan bile geçirmediklerine emindi.

"Kahven soğuyor."

Yaşlı kadının yavaş sesine rağmen Selene gözlerini fotoğraftan ayırmadı. "Senin de kahvaltın."

Zayıf bir gülme sesi kulaklarına ulaştığında Selene oturduğu koltuktan ayağa kalktı. Elinde çerçeveyi tutarak geniş odadan çıkıp hole ilerledi. Eve giren insanları ilk karşılayan duvara doğru ilerledi. Peggy Carter'ın gurur panosunda fotoğrafı aldığı yere astı. Buraya son gelişinde teyzesinin büyükbabasıyla olan fotoğrafına bakmıştı uzun uzun. Üzerine düşünmemek için hızlı adımlarla geniş odaya dönüp koltuğa oturdu ve kadının ilaç kutularına gözlerini dikti.

PANDORA ║ StarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin