Wong Wong

386 34 6
                                    

Tek odalı evime taşındım. Ev benim odamdan bile küçüktü. Ama idare edecektim işte. Sadece yatağımı, kıyafetlerimi ve kitaplarımı getirdim. Diğer eşyalar buradaydı zaten. 

Şuan akşam 9.14. Ders çalışmamı yeni bitirdim. Okuma gözlüğümü çıkarıp gözlerimi ovuşturdum. Bulanık görüyordum. Aynaya baktığımda görüntüm içler acısıydı. Yeşil tişörtümün yakası kaymıştı. Siyah şortum belimde zar zor duruyordu ve topuz yaptığım saçım topuz dışında her şeye benziyordu. 

Biraz kendime gelmek için etrafı toplamaya başladım. Bir yatak, bir televizyon ve küçük bir masam vardı. Mutfakla oda birleşikti. Bulaşıkları yıkarken kapı çaldı. Bu saatte birini beklemiyordum. Ya Yeri ya Yukhei idi gelen. 

"Kim o?" 

"Wong Wong." Hemen saçımı açtım ve tişörtümün eteklerini şortumdan çıkardım. Nefes kontrolü de yaptıktan sonra kapıyı açtım. 

Yukhei siyah tişörtü ve koyu mavi jeaniyle karşımda duruyordu. Ellerinde de poşet vardı.

Elindeki poşetleri alıp mutfak tezgahına koydum. 

"Beklemiyordum seni."

"Ben de buraya gelmeyi planlamıyordum ama kuşlar bana yarın okulun olmadığını ve birlikte vakit geçirebileceğimizi söyledi."

"Uzun saçlı ve minik bir kuş." diye mırıldandım. Kesinlikle Yeri'ydi.

Neler getirdiğine bakmak için poşeti açtığımda hayal kırıklığına uğradım. 

"Gerçekten havuç mu getirdin?"

"Marul da var."

"Tavşan mıyız biz Yukhei?"

"Hayır ama sporcuyuz." Gözlerimi devirdim. Sebzeleri yıkayıp bir kaba koydum. Çift kişilik yatağımda oturan Yukhei'nin yanına oturdum. 

Televizyonda dizi vardı. Havuçlarımızı kıtır kıtır yerken televizyon izliyorduk. 

"Dersler nasıl gidiyor?" dedi Yukhei bir taraftan da havucunu yiyordu. Yayıldığım yerden toparlanıp Yukhei'yi görecek şekilde oturdum. Saçları biraz dağılmıştı ve alnına dökülüyordu. Ona baktıkça içimde hareketlenen şeylere engel olamıyordum.

"Zor. Profesör Do her şeyi burnumuzdan getiriyor onun dersinden geçemezsem sene tekrarı yapmak zorunda kalacağım." Yüzümü astım.

"Kimmiş o Profesör Do? Nasıl benim sevgilimi üzermiş o?" Omzuna vurdum.

"Dalga geçme gerçekten zorlanıyorum."

"Yapabileceğine inanıyorum. Sadece üşengeçliğini bir kenara bırakıp çalışman gerek."

"Otuz sayfa not çıkardım bakar mısın." Masamın üzerindeki kağıt yığınını gösterdim.

Ağzı o harfi şeklini alırken elini bileğime koydu.

"Ellerin ağrımıştır." 

"Çok değil."

"Olsun ben yine de masaj yapacağım."

Elleri nazikçe bileğimi ovalarken dudaklarımı ısırdım. Her şeyiyle beni etkileyen adam bir dokunuşuyla kalp ritmimi bozabiliyordu.

Yeterince masaj yaptıktan sonra bileğimin iç tarafını öptü. Sadece ufak bir öpücük değildi. Kokumu içine çekerek öpüyordu. Beni sevdiğini rahatça göstermesi hoşuma gidiyordu.

Ben sadece küçük detaylarla gösterirdim sevgimi o ise tamamen dışa vururdu.

Başını kaldırdığında ben de ellerimle sağ elini tuttum ve avuç içini öptüm. Havuç kokuyordu. Sevimli.

Yüzüne baktığımda şekilli dudakları kıvrılmıştı. 

"Çok güzelsin." Yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Parmaklarının tersiyle boynumu hafifçe okşadı. 

Ona dokunmayı seviyordum. Heyecanlı bir o kadar da sakinleştiriciydi. 

Elini her zamanki gibi yanağıma koydu. Yaslandığı yerden hafifçe doğruldu ve aramızdaki mesafe sıfıra indi. Dudakları dudaklarıma değdiğinde elektrik çarpmış gibi oldu. Saç diplerim dikenleşiyordu.

Alt dudağımı emdiğinde ensesine tutundum. Yukhei elini sırtıma koyup beni kendine yaklaştırdığında başımı yana eğdim ve öpücüğümüzü derinleştirdim. Televizyondan müzik sesi gelirken biz son derece konsantre biçimde birbirimizi öpüyorduk.

Elleri tişörtümün içinden belimi tuttuğunda öpücüğümüzü kestim ve kesik kesik nefesler almaya başladım.

Yukhei'nin de benimle aynı durumda olduğunu fark ettiğimde tekrar dudaklarımızı birleştirdim. Ensesindeki saçlarını çekiştirdiğimde beni kucağına çekti. 

Aramızdaki tensel temas arttıkça ortamdaki cinsel gerilim de o kadar artıyordu.

Bir anda sırtımı yatağın yüzeyinde bulduğumda ufak bir çığlık attım. 

Yukhei yüzünü boynuma gömdüğünde kesik kesik nefesler alıyordum. Benim hizama geldiğinde öpüşmeye başladık. Ellerimi tişörtünün altından karnında gezdirdim. Tişörtünü çıkarmamıştım çünkü o kadar cesaretim yoktu. 

Yukhei ağırlığını üzerime verdiğinde boğazımdan titrek bir inilti kaçtı. Aynı şekilde Yukhei'nin de.

Dudaklarımızı ayırıp alnını alnıma yaslayıp derin derin nefes aldı. 

Saçları alnıma dökülmüştü. Terleyen saç dipleri ve kızaran dudaklarıyla çok öpülesiydi. Ama daha fazla ileriye gitmeyecektim. Yukhei de gitmeyecekti. 

Üzerimden kalkıp kendini yanıma yatağın üzerine attı. Açılan karnımı tişörtümle örttüm. 

Tek kelime etmeden sadece sakinleşmeyi bekledik.

Nefeslerimiz kendi ritmini bulduğunda sakin bir sesle konuştu.

"Ailem yarın seni yemeğe bekliyor."

Gözlerimi açıp ona doğru döndüm. 

"Gerçekten mi?"

"Evet. Senden biraz fazla bahsetmiş olmalıyım."

"Ailenle tanıştırdığın kaçıncı kızım kim bilir."

"İlk."

"Yalan."

"Hayır. Ablama sorabilirsin."

Gülümsememe engel olamadım. 

"O zaman yarına güzelce hazırlanmalıyım."  Burnuma öpücük kondurup kalktı.

"Geç oldu, sen dinlen."

"Peki, iyi geceler Wong Wong."

"İyi geceler Rhu."

Belt [Lucas × Ryujin]Where stories live. Discover now