D-Day

92 16 15
                                    


  O iki ay farkında olmadan geçiverdi. Aslında farkındaydım ama yine de çok çabuk geçti. Yukhei askere gitmeden önce tekrar kafasını kazıttı, saçları hemen uzamıştı. İki ay boyu nereye giderse yavru köpek gibi onu takip ettim. Böyle çiftlerle hep dalga geçerdim nereden bilebilirdim ki benim de böyle olacağımı.  

Bu süre zarfında tekvando antrenmanlarına da gelmeye devam etti. Tekvandoda son zamanları olarak düşünüyordu bunu. Çünkü iki yıl aradan sonra eskisi gibi olamazdı ve askerden dönünce okulunu tamamlayıp işe başlamayı düşünüyordu. Milli sporcu günlerinin biteceğini hiç düşünmezdim, en azından bu kadar çabuk. 

Ben artık kırmızı siyah kuşağa geçmiştim. Daha da gelişmiştim ve artık Jiyeon unni ile olan maçlarımızda 20 puan farkla kaybetmiyordum. Daha çok 5-10 puan. Bu da bir gelişme.

Jeno çok büyümüştü ve oldukça güçlenmişti. Ergenlikte olmanın etkileriydi sanırım. Hala noona diyerek geliyor yanıma. 

Yukhei gidiyor diye üzülsem de sonsuza dek gitmiyordu sonuçta. Ayrıca eskisi gibi yalnız da değildim. İnsanlarla sosyalleşmiştim, gerçi çoğuyla Yukhei sayesinde tanışmıştım. Mark sunbae de Yukhei ile aynı zamanda gidecekti askere. Yeri unni benden daha kötü karşıladı bu haberi. 

Sonuçta karakterlerimiz farklıydı, ben daha çok içimde yaşardım duygularımı ama Yeri unni kıyamet koparmayı severdi. Mark sunbaenin anlattığına göre haberi duyduğunda önce şok olmuş sonra ağlamış sonra gülmüş sonra tekrar ağlamış. 

Antrenmanlarımıza kadar takip ediyordu sunbaeyi. Hoş ben de aynıydım. Tek fark antrenmana gelmem zorunluydu.

Bu akşam Yukhei ve arkadaşlarıyla içmeye gidiyoruz, gitmesine son bir hafta kalmıştı. Johnny'nin mekanında toplanacaktık. Lami de Kore'deydi ve Jaemin'le birlikte gelecekti. Yetişkin olmadığı için o içmeyecekti tabi ki. 

Son beş dakika kala aşağı indim. Üstümde beyaz tişört ve kırmızı ceketim altımda ise kot pantolonum vardı. Hava serinlemişti, dışarı çıktığımda ürperdim. Yukhei beni aşağıda bekliyordu. Jaemin saçlarını kestiği için onunla dalga geçtiğinden beri şapka giyiyordu. Nereye gitti senin dağ gibi özgüvenin Wong Yukhei? 

 Kısa süre sonra mekana vardık, çoğu kişi toplanmıştı. Donghyuck ve Jungwoo girişte karşılamıştı bizi. Jungwoo ismimi haykırarak bana sarıldı.

"O Jaemin serserisiyle arkadaş oldun diye beni unuttun Ryujin, aşk olsun."

"Aaa, hiç unutur muyum, bir ara şu sevdiğin kafeye gidelim ben ısmarlayacağım."

"Waah! Tamam affedildin." Jungwoo'nun zaafı tatlılardı.

Donghyuck sağ elini göğsüne koyup asker selamı verdi.

"Hoş geldin yenge." Ben de aynı selamı verdim.

"Hoş buldum Donghyuck."

Yukhei'nin arkadaşlarının üçte biri buradaydı ki bu da epey bir insan demek oluyordu.  Yukhei arkadaşlarını selamlarken Lami ve Jaemin'in yanına gittim. 

"Selam Lami!"

"Merhaba unni. Uzun zaman oldu."

"Gerçekten öyle. Nasıl geçiyor tatilin?"

"İyi, Jaemin oppa sağ olsun bir günüm boş geçmiyor. Bir gün bile yatıp dinlenemedim. Sürekli bir yerlere götürüyor beni."

Jaemin'e kaşlarımı çatarak baktım. Omuzlarını silkti.

"Ne yapabilirim, Lami Kore'den gitmeden önce tüm vaktimi onunla geçirmeye çalışıyorum. En iyi sen anlarsın beni."

Doğru diyordu, başımı aşağı yukarı salladım. Ortam bayağı gürültülüydü. Herkesin keyfi yerindeydi hatta şimdiden sarhoş olanlar vardı. Örnek bir Yeri unni. Kızarmış yüzüyle Mark sunbaenin omzuna yaslanmış kolunu çekiştiriyordu. 

"Mark, Mark... Maaaaaaaark." 

Öbür tarafta çiftler birlikte oturmuş konuşuyorlardı. Yukhei ise Johnny ve Jungwoo ile konuşuyordu. Gözüm ona daldı. Basit siyah örme şapka bile nasıl bir insana böyle yakışabilirdi.

Donghyuck yine yaptı yapacağını. Arkamdan gelip tiz sesiyle "Ryujin!" diye çığlık attı. Ben ise elimdeki meyve suyunu suratına fırlattım Tamamen refleksti, ben masumum. Kızaran burnunu tuttu. "Sanırım artık seni korkutmamam gerekiyor her seferinde daha da korkunçlaşıyorsun."

"Tamamen hak veriyorum." dedim. 

O gece çok eğlenceli geçti. Yeri unni ağlamayı bırakmayınca Mark sunbae onu eve götürmek zorunda kaldı, Donghyuck sarhoş olup kendini Yukhei'nin kucağına atınca kendini saniyesinde yerde buldu. Jungwoo ve Johnny twerk danslarını sergilediler sonrasında aralarına tanımadığım bir kız da katıldı. Asıl fiyasko Jaemin'in sarhoş olup elinde bir tokayla Lami'ye evlenme teklifi etmesi oldu. Çoğu kişi gibi bunu kameraya aldım. Ömür boyu bununla dalga geçecektim. Lami de ortama ayak uydurup evet dedi. Nasıl olsa ayılınca hatırlamayacaktı. Jaemin elindeki tokayı Lami'nin yüzük parmağına taktı ve kalkıp kıza sarıldı. 

Sonrasında hepimiz dağıldık. Eve nasıl vardığımı hatırlamıyorum ama sabah kalktığımda başım zonkluyordu.

O bir hafta da su gibi geçti ve Yukhei'nin gidiş tarihi geldi. Ailesi ve ben vardım sadece. Arkadaşlarına gelmemelerini söylemişti. Çünkü bilindiği üzere bir ordu kadar arkadaşları vardı eve sığmazlardı.

Birlikte fotoğraf çektirdik. Ailesinin yanındayken fazla sarılmadım, utanmıştım. Anne, babası ve ablası çok neşeli duruyorlardı. Bende mi sorun var diye düşünmedim değil. 

Ama gerçek duygularını Yukhei gittikten sonra gösterdiler. Annesi ağlamaya başladı, ablası ve babası ise onu teselli etti. Yukhei benim aksime annesiyle çok iyi anlaşır. 

Ben ise bir kenarda duruyordum. Ağlamak istiyordum ama ailesinin yanında bana düşmez diye kendimi tuttum.

Annesi gelip elimi tuttu. 

"Yalnız yaşıyorsun değil mi? Ara sıra gel de sana güzel yemekler yapayım." 

Elini sıkıp teşekkür ettim. Evlerinden ayrıldıktan sonra dışarıda başıboş gezindim. Eve gitmek istemiyordum, yalnız kalacaktım. Gözlerim dolarken telefonum çaldı, arayan babamdı.

"Ryujin-ah akşam bize gel yemek yiyelim."

Sanki kötü olduğumu hissetmiş gibi beni aramıştı. 

"Ryujin? Orada mısın?"

"Geliyorum şimdi."

Ve ailemin evine doğru gittim. Beni on dokuz yaşımdan sonra zorla tekvandoya gönderip arkadaş edin diye beynimi yiyen insanların yanına. Beni Yukhei ile tanıştıran insanların yanına.

Belt [Lucas × Ryujin]Where stories live. Discover now