Sunset

288 30 1
                                    

Jaemin evden gittikten sonra hala kendime gelememiştim. Yukhei kim bilir ne zamandır içinde acı çekiyordu da belli  etmemeye çalışıyordu. Artık geç olduğu için onu arayamazdım veya yanına gidemezdim. Sıkıntıyla yatağıma girdim. 

Bütün gece uyuyamamıştım ve sabah bir zombi gibi görünüyordum. Bugün dersim yoktu ama öğleden sonra antrenmanım vardı. Sütlü gevrek ve kahvemle kahvaltı yaptıktan sonra tek odalı evimi temizledim. Antrenmanın başlamasına yakın üstüme siyah kısa tişörtüm ve dizleri yırtık siyah jeanimi giyip yola koyuldum. 

Yanımda ceket getirmediğim için pişman olmuştum çok esinti vardı. Hızlıca yürüyüp salona vardığımda donmuştum ve dişlerim takırdıyordu. Yukhei erkenden gelmiş çalışıyordu. Ayakkabılarımı çıkarıp salona girdim, beni aynadan  görünce gülümsedi. 

Üstüme Taekwondo kıyafetlerimi giydikten sonra Yukhei'nin yanına gittim. 

Yerde esnerken ben de yanına oturup yaptığı hareketleri yapmaya başladım. 

"Neden bana söylemedin?" Kaşlarını çatınca açıklama gereği duydum. "Doyeon'un hasta olduğunu neden söylemedin?"

Çatılan kaşları düzeldi ve yüzü ifadesiz halini aldı. Sağ elini kahverengi saçlarının arasından geçirdiğinde derin bir nefes verdi.

"Duyduğumda ne yapacağımı bilemedim Rhujin. Hala buna inanamıyorum."

"Onunla görüştün mü?" dedim sağ bacağımı esnetirken. 

Başını iki yana salladığında omzunu dürttüm. "Onunla görüşmelisin, sonuçta sana değer veriyordu." Onun da değer verdiğini biliyordum nihayetinde geçmişleri vardı.

"Görüşmeye çalışacağım." 

Diğerleri de gelince antrenmana başladık. Poomselerimize çalıştık. Pek de esnek olmayan bacaklarım yüzünden epey bir sıkıntı çekiyordum. Antrenman bittiğinde soyunma odasına kuzu sürüsü gibi daldık. Jiyeon unni duyuru yapmak için oturma yerinin üstüne çıktı. 

"Kızlar bu Cuma nişanım var hepiniz davetlisiniz." Bunu söylemesiyle etrafta bir curcuna başlamıştı. 

"Unni o yakışıklı adamla mı nişanlanıyorsun?"

"Adı adı neydi? Kyungsoo... Ha Myungsoo." 

"Evet. Hepiniz gelmeye çalışın tamam mı?"

Etraftan sesler yükselirken giyinmeye devam ediyordum. Giyinmem bittikten sonra tam dışarı çıkıyordum gibi Jiyeon unni yanımda bitti.

"Cuma günü geliyorsun değil mi?" Büyük gözlerini kırpıştırarak sordu.

"Unni bilmiyorum. Şu aralar pek bir yere gidecek durumda değilim."

"Yukhei'den dolayı değil mi? Doyeon'un durumunu ben de duydum." 

Bunu duyduğumda başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Neredeyse herkes duymuştu. Yukhei'nin en yakını sanıyordum kendimi ama böyle önemli bire olayı en son ben öğreniyordum. 

"Gelmeye çalışırım, görüşürüz unni." 

Çantamı da alıp hızlıca salondan çıktım. Çıkışta Yukhei motoruna yaslanmış beni bekliyordu.

"Yürüyerek gideceğim." dedim ve yanından hızlıca geçtim. "Rhujin!" kolumdan tuttuğunda durdum. Şuan hem üzgün hem de kızgındım. Ona doğru döndüm.

"Üzgün olmanı anlıyorum Yukhei. Senin yanında olmak istiyorum ama hep bir şeyleri en son ben öğreniyorum. Bana ne derdin olursa gel diyorsun ama sen bana açılmıyorsun. Üzgünken, mutluyken, kızgınken senin yanında olmak istiyorum. Ama bu şekilde yanında olamam."

Kolumu elinden kurtarıp hızlıca yürüdüm. Ceket almadığım için içimden kendime küfür edip  rüzgar eşliğinde yürümeye devam ettim. 

Eve geldiğimde ışıkları açmadan yatağıma doğru gittim. Sanırım pişman oluyordum. Kendimi tutsam ne olacaktı sanki. Yukhei'nin şuan en son ihtiyacı olan şey sevgili tribiydi. 

Yastığıma sarılıp sessizce gözyaşı dökmeye başladım. O kızı düşününce içim daralıyordu. Daha çok gençti ve güzeldi. Hayat acımasızdı. Genç veya yaşlı bakmıyor siliyordu dünyadan. Doğar doğmaz ölen ikizim gibi. Belki o yaşasaydı bu kadar yalnız hissetmezdim. 

Terim soğumuştu ve üşümeye başlamıştım. Kendimi iğrenç hissediyordum. Terden yapış yapış ve ağrıyan vücudumla yataktan kalktım. 

Banyoya giderken üstümdekileri tek tek çıkarıyordum. Sıcak bir duş aldıktan sonra bornozumla etrafımı toplamaya başladım. Dolabı açıp baktığımda yiyecek bir şey bulamadım. Midem antrenmandan sonra isyan etmeye başlamıştı. 

Zil çaldığında irkildim. Kapının deliğinden baktığımda Yukhei'nin gergin yüzünü gördüm. 

Kapıyı açtığımda Yukhei tuhaf gülümsemesiyle elindeki poşeti kaldırdı. 

"Acıkmışsındır diye düşündüm."

Dudağım ağlamak için büzülürken ona sarıldım. "Özür dilerim, gereksiz yere canını sıktım."

Bir eli sırtımdayken bir eliyle kafamı okşadı. "Gereksiz değildi." 

Bir süre daha sarılırken aklıma hala bornozlu olduğum geldi. Aniden kollarından ayrıldım. 

"Sen içeri geç ben üstümü değiştireyim." Dolabımdan hızlıca kıyafetlerimi aldım ve banyoya geçtim. Kapıya yaslanırken yanaklarıma ellerimi koydum. İçimde hiçbir şey yokken ona sarılmıştım. Muhtemelen göğsümü hissetmişti. Tamam tamam böyle şeyler düşünmemeliydim. 

Üstümü giyinip banyodan çıktım. O ise küçük masamın üstüne yiyecekleri hazırlamıştı. Kızarmış tavuk kokusu burnuma gelirken gülümsedim. "Gerçekten acıkmışım."

Tabağın dibini sıyırdığımızda ikimiz de olduğumuz yere yığılmıştık. Hapşurduğumda Yukhei bana baktı. 

"Bugün niye ceket giymedin?"

"Unuttum. Sanırım hasta olacağım."

"İlaç alayım mı?"

"Hayır dolapta vardı. Sık sık hasta olduğum için yanımda bulunduruyorum. Masadakileri toplayıp mutfağa götürdüm. İlacımı alıp bulaşık yıkamaya başladım. Uzun kollar bedenimi sardığında durakladım. 

Sıcak göğsü sırtıma değiyor, nefesi ise boynumu ve yanağımı okşuyordu. Dudağımı ısırdım, kalbim hızlanırken bulaşık yıkamaya devam ettim.

"Sana söylemediğim için özür dilerim. Canını sıkmak istememiştim sadece. Ama yanlış düşünmüşüm."

Elimi kurulayıp kollarındayken ona doğru döndüm çok yakın olduğumuz için tezgaha doğru yaslanmak zorunda kalmıştım. 

"Benimle her şeyi paylaşabilirsin Yukhei bunu biliyorsun değil mi?"

Başını salladı. Batmakta olan güneşin kızılımsı ışınları pencereden üstümüze vuruyordu. Bu açıdan o çok güzel görünüyordu. Beyaz tişörtü gözlerinin üstünde biten düz, dağınık saçları. Kahverengi yumuşak bakan gözleri... 

Yukhei tezgahta olan ellerimin üstüne ellerini koyup başını eğdi. Dudaklarımız ağır çekimde birleşirken kalbim durmuştu sanki. Defalarca kez öpüşmüştük ve ben her seferinde bu kalp krizini yaşıyordum. Dudaklarımı yavaşça dudaklarımın üstünde gezinirken elimi ensesindeki saçlara attım. Ensesinden okşanmayı seviyordu. 

Belimden destek vererek beni tezgaha oturttu. Hala ellerim saçlarındayken kahverengi gözlerine baktım. Sağ eliyle yanağımı okşadı. 

"Sana sahip olduğum için çok şanslıyım Rhujin." Ellerini iki yanıma koyup beni öpmeye devam etti. Yumuşakça beni öperken sanki beni dünyanın en naif kızıymışım gibi hissettiriyordu. 

Artık nefessiz kaldığımızda birbirimizden ayrıldık. Alnıma omzuna dayadım. Bir an çok bitkin hissetmiştim. Tatlı bir yorgunluk çöküyordu üstüme. 

Ve ben güneş yeni batarken, tezgahın üstünde, başım Yukhei'nin omzularında uyuyakaldım.

Rhujin çıkış yaptı!💛💚💜

Belt [Lucas × Ryujin]Where stories live. Discover now