"Evet, son söylediğini biliyordum." dedi Artair, gözünü bir saniye bile benden ayırmadan. Sesi babasının söylediğiyle ilgileniyormuş gibi gelmiyordu.

Sonra koyu kahverengi gözlerini zorla üzerimden çekerek başını babasına çevirdi, "Ama Balfour'da bir aile dostumuz olduğunu bilmiyordum."

"Dediğim gibi, eski bir dost." dedi demirci, "Babası bir tüccardı ve yılın bir iki ayı Eilinior'a gelirdi. Orada dost olmuştuk."

Artair anladığını belli edercesine başını salladı ve gözlerini yine bana çevirdi. Sanki benimle konuşmak istiyor ama ne diyeceğini bilemiyor gibi bir hali vardı. Sonuçta son görüşmemiz çok da iyi sonuçlanmamıştı.

O günü hatırlamak bende her zaman garip etkiler bırakıyordu...

Anlamsız sessizlik uzarken dışarıdan biri demirciye seslendi. Kalın bir erkek sesiydi. Demirci hemen döneceğini söyleyerek çıktığında dükkanda tek başımıza kalmıştık. Ortamın sanki olabilecekmiş gibi biraz daha gerildiğini hissettim. İkimiz de karşılıklı olarak öylece duruyorduk.

Sessizlik gittikçe sinir bozucu bir hal alırken Artair konuştu.

"Euphemia ben..." sesi tereddütlüydü, ama gerisini bir çırpıda söyledi, "Ben geçen gün olanlar için üzgünüm. Böyle olmasını istemezdim. Sana kendimi affettirecektim ama Kennis senin beni bir daha görmek istemediğini söy-"

"Ortada affedilecek bir şey yok Artair," diyerek sözünü kestim buz gibi bir sesle. Afallayarak bana bakıyordu. "Üzerine konuşmak istemiyorum." diye devam ettim, "Çünkü konuşulup tartışılacak bir şey değil."

Kuşkuyla yüzüme baktı. Bunları duymayı beklemediği belliydi.

"Yani... Bana kızmayacak mısın?" dedi kararsızca.

Şaşkınca yüzüne baktım. Söylediklerimden ne çıkarması gerekiyordu ve ne çıkarmıştı... Derin bir nefes verdim ve onunla burda karşılıklı bir konuşmaya girmeyi asla istemediğimden anında emin oldum. Gözlerimi cevap bekleyen yüzünden çekip bir saniyede dışarıyı kontrol ettim ve, "Şimdi gitmem gerekiyor." dedim kapıya doğru yürürken.

Beni durdurmak için yine kararsızca bir hamle yapacaktı ki vazgeçti. Ne diyeceğini bilemeyerek olduğu yerde kıpırdanıyordu ve onu öylece bırakıp dükkandan çıktım.

Umarım peşimden gelmezdi. Az ileride kendisini çağıran adamla konuşan demirciye "Benim gitmem gerek Bay Cromwell, sonra yine görüşebiliriz umarım. " diye seslendim ve yürümeye devam ettim. Yüzüne biraz şaşkınlık yayılmıştı ama gitmeme mani olmadı. Muhtemelen içeri gidip Artair'e soracaktı. Ne cevap vereceğini merak etmiştim ama sonra çok da umursamadım çünkü zaman bir hayli geçmişti ve eve geç kalmıştım. Kennis ve Lyonet'i yine telaşlandırmak istemiyordum.

Eve doğru hızlı hızlı yürümeye koyuldum. Daha evvel Lord Bruce ile yürürken yolları bir miktar ezberlemiştim. Aslında etrafta birkaç ayırıcı bulunduğu sürece gittiğim yolları çabuk öğrenirdim ama Lord Bruce ile yürüdüğümü varsayarsak onun büyüsüne kapılmaktan ev yolunu sadece 'kısmen' öğrenebilmiştim. Yine de yeterli olmuştu. Kennis ve annesinin evi göründüğünde daha da hızlandım. Bahçe kapısından girdiğimde Rory koşarak yanıma geldi ama onunla fazla ilgilenemeden eve doğru hızlı adımlarla yürüdüm ve içeri girdim.

Neyse ki sadece Kennis uyanmıştı ve onun da henüz uykunun etkisinden kurtulduğunu söyleyemezdik. Salonda geceliğiyle oturmuş esneyerek gözlerini kaşıyordu. Her sabah uyandığında önce biraz salona gelip oturur ve ayılmayı beklerdi.

Derin bir nefes alarak kapıyı kapattım. Beni görünce şaşırdı ve esnemeyi kesip, "Sen dışarıda mıydın?" diye sordu.

"Evet," dedim gülümseyerek, "Biraz erken uyandım ve bahçede Rory ile oynuyordum."

Kurtarıcı ve MaviWhere stories live. Discover now