"Hayır, doktor daha gelmedi. Arada sırada hemşireler birkaç kontrol için geliyorlar."

Beni onaylayan birkaç mırıltılı ses çıkardıktan sonra Alya'nın yanında ki yerini aldı. Bacakları bacaklarına değerken tek elini omzuna attı. Arya yerinde rahatsızca kıpırdanınca sanki utanmış gibi oldu, hadi ama evlilik düşündüğü sevgilisinden mi utanıyordu!?

"Miran nasıl?"

Diye merak ve özlemle sordum.

"İyi iyi, hiç merak etme sen. Aklın kalmasın herkes çok iyi ilgileniyor kendiside halinden memnun."

Arya'ya memnun olmuşçasına gülümsedikten sonra birkaç eşya almak için erkenden eve giden Nihal hanımın geldiğini gördüm. Halil ağa ise şirkete gitmişti ilgilenmesi gereken işler olduğu için.
Baranlarla biraz sohbet ettikten sonra bize doğru yaklaşan doktoru farketmiştim.

"Doktor bey,"

Derken doktor odaya girmeden bana dönmüştü.

"Ne zaman normal odaya alınacak? Yanına girebilecek miyiz?

"Şuan bunun için birşey söyleyemem, maalesef."

Kafamı onaylarcasına sallayınca doktor içeri girdi ve perdeyi kapattı. Yaklaşık on dakika sonra tekrar çıkınca bu kez hepimiz ayağa kalktık ve söyleyeceklerini dinlemeye başladık.

"Durumunda bir değişiklik yok, şu son bir buçuk günü de atlatırsa uyandırmaya çalışacağız. Şuan bizim için önemli ilk sırada yaşaması var. Eğer isterseniz sadece bir kişi beş dakikalığına yanına girebilir."

Son cümlesiyle kalbim hızlıca çarparken, yanına girmek için can atıyordum. Ama bencil davranmamalıydım, benden önce annesi ve kardeşi vardı.

Doktor,

"Hanginiz girecek?"

Diye sorduğunda Baran bir çırpıda

"Sen gir yenge."

Dedi.

Kaynanamın gözlerine bakarken sol kolumu sıvazlayıp gözlerini onaylarcasına yavaşça kapatıp açtı.

Sevinçten gözlerim dolarken, ardı ardına teşekkür ederim diye fısıldayıp bana seslenen hemşireyi takip ettim.

"Buyurun lütfen, hazırlayayım sizi."

Hemşire, üstüme önlüğü giydirip kafama boneyi taktı. Ağzım ve burnumuda kapatacak kadarıyla maskeyi de taktıktan sonra artık hazırdım. Yoğun bakım ünitesine doğru ilerlerken Emir'in yanına böyle girmek zoruma gitti. Resmen ruhumu, kalbimi, bedenimi teslim ettiğim adamdan korunuyordum üstümde ki bir kaç parça eşyayla.

Kapıyı usulca açıp içeriye girdiğimde dışarıya göre daha soğuk olan oda ürpermeme neden oldu. Emir'in vücuduna bağlı olan makinaların sesleri birbirlerine uyumlu bir ritim tutmuşlardı sanki. Yavaş adımlarla ona doğru yaklaşırken ağlamak istemiyordum, bu yüzden dudaklarımı birbirine bastırdım fakat dolan gözlerime engel olamıyordum. Yatağın yanına geldiğimde ne yapacağımı bilemeden bir kaç dakika durdum, bu süreçte Emir'in üstünü ve yanındaki kabloları inceliyordum. Sonra etrafımı incelemeyi bıraktım ve kafamı biraz olsun kendime gelmek amacıyla iki kez salladım. Derin bir nefes aldım ve yatağın boş olan kısmına oturdum. Emir'in yüzünü incelerken,

"Sevgilim, ben geldim.."

Diye fısıldadım.

Üzerindeki örtü göğsünün altından ayaklarını kapatacak kadar örtülü, üstü çıplaktı. Göğsünün çıplak ve örtülü olmamasının sebebi ise bağlı olan kablolardı.

"Üşümüyor musun? Burası fazla soğuk."

Diye sorduğumda sesimin titrediğini hissettim.

Kafasının bir kısmı bandajlıydı. Bu hali içimi acıtırken aldığım nefesler bana batıyordu. Gözlerinin altları morarmış ve çukurlaşmıştı. Eğer daha önce bana bir insan iki günde zayıflar deseler inanmazdım ama şuan karşımda yatan adam bunun canlı örneğiydi. Pekâlâ ciddi bir kilo vermemişti ama solduğu ve daha çok meydana çıkan elmacık kemikleri zayıfladığının kanıtıydı.

"Şuan bilinçaltın nerede, ne yapıyor, bilmiyorum. Ne hissettiğini, acı çekip çekmediğini tüm bunlar hakkında hiçbirşey bilmiyorum. Elimden sadece canının yanmaması için ve uyanman için dua edip beklemek geliyor."

Dedim ve yanağına kuş tüyü kadar hafif bir öpücük kondurup, gözümden akmasına engel olamadığım yaşı sildim.

"Senden tek birşey isteyeceğim birtanem. Benim için, oğlumuz için, ailen için ve gençliğin için, önündeki uzun yıllar için uyan."

Dediğim anda kapının açılmasıyla arkama döndüm.

"Bu kadar yeter, sizi böyle alalım."

Diyen hemşire dışarıyı gösterince kafamı onaylar anlamda salladım.

Üzerimdeki önlüğü, kafamdaki boneyi ve yüzümün yarısını örten maskeyi çıkardıktan sonra eski yerime oturdum.

"Nasıl kızım?"

Diye sorunca Nihal hanım gerçeği söylemekten kaçınmadım.

"Kötü.."

Derken zayıflamış hali ve vücuduna bağlı olan makinalar aklımdan bir an olsun çıkmıyordu.
Nihal hanım cevap verme gereği duymadan gözündeki yaşların firar etmesine izin veriyordu.

"İçerisi çok soğuk ve Emir yarı çıplak. Üşür orada üstelik üzerindeki örtü çok ince! Neden ilgilenmiyorlar? Niçin giydirmiyorlar? Sanki yoğun bakımda değil de morgda gibi muamele yapıyor bunlar! Başka hastaneye gidelim."

Sesim yükselirken ağlamam şiddetleniyordu. Şuan birşey hissetmese bile üşüyor olabilir düşüncesi bile canımı yakıyordu

"Sakin ol, yoğun bakımda ki bütün insanlar bu şekildeler. İçerisi bakterilere, mikroplara karşı o kadar soğuk tutuluyor. Burası Mardin'in en iyi hastanesi ve emin ol çok iyi ilgileniyorlar."

Baran yanıma gelip kolumu sıvazlarken beni rahatlatmaya çalışıyordu.

Yine de içimde ki huzursuzluk ve oğluma duyduğum özlem beni sıkıyordu. Tek istediğim bir an önce herşeyin yoluna girmesiydi..

Bir bölümün daha sonuna geldik !

Sizce Baran ve Arya'da ki tuhaflığın sebebi ne olabilir? Bilen kişiye birdahaki bölümü ithaf edeceğim. Sizleri seviyorum bool yorum istiyorum ❣️

TÖRE SONUCU EVLİLİKWhere stories live. Discover now