41. Bölüm

3.8K 142 6
                                    


Benim güzel okurlarım...
Çook uzun bir aradan sonra tekrar sizlerleyim. Uzun süre yazamadim çünkü ne ilham geldi ne heves. Yazmak için size basit bir bölümde sunmak istemedim. O yüzden şimdi bomba gibi yazmaya hazırım. Çoğunuzun yorumlarına cevap veremedim çünkü çok sonra gördüm. Ama emin olun artık hepinizin yorumlarına tek tek cevap verip aklinizdakileri cevaplayacağım😊 sizi seviyorum

İyi Okumalar..

Korku, tuhaf bir duygu. Bir çok şeyden korkar insan. Karanlıktan, yüksekten, yılandan ve ölümden.
Bu korkuların çoğunun üstesinden gelinebilir. Biraz karanlıkta kalırsın, alışır yenersin korkunu. Elli katlı bir binanın tepesine çıkar mehtabı izlersin, veya kafesteki bir yılana bakıp onun derisinin eşsiz güzelliğini farkeder incelersin, böylelikle korkularını yenersin. Ama ölüm öyle birşey ki... Kıyısından döner, daha fazla korkarsın. Öyle ki lanet birşey.

Birde 'Sevdiğini Kaybetme Korkusu' var tabi.. İşte o korkuların en beteri, Ölümden de ağır birşey. O olmazsa ben ne yaparım düşüncesi tıpkı bir kanser hücresi gibi insanın ruhunu, bedenini, beynini ele geçiriyor.

İşte bende o korkuların en beterini, en acısını, en acımasızını yaşıyorum. Onu kaybetme düşüncesi önce kalbime bir basınç uyguluyor, daha sonra nefesim daralıyor. Ölecek gibi oluyorum ölemiyorum. Tamı tamına üç buçuk saattir hayatımı yıkacak ya da yeniden kuracak haberi bekliyordum.
Emir yaşamayı hak eden bir adam. O sert çehrenin altında ki yürek duramaz. O yürek durursa bende ölürüm. Aşk bir yürekte iki can demek değil miydi?

Ben kafamı ellerimin arasına almış doktorun ameliyathaneden çıkıp iki dudağının arasından güzel kelimelerin çıkması için dua ediyordum. Diğerleri ise benden farksız merak ve minnetle bekliyorlardı.

Üç saatin son dakikalarında ameliyathanenin kapıları iki yana açıldı ve içerden doktor çıktı. Hepimiz doktorun etrafında toplandık.

"Lütfen güzel şeyler şöyle Doktor."

Ağlamaktan sesim kısılmıştı. Doktor derin bir nefes aldı ve sorumu cevapladı.

"Ameliyat fena değildi. İç kanamayı durdurduk. Kırıkları onardık fakat sağ kolundaki kırık ciddi olduğundan biraz alçıda kalması gerekiyor. Beyinde bizi pek şaşırtmayan kısacası beklediğimiz gibi kanama gerçekleşti fakat beyni açamadık zira masa da kalma ihtimali vardı. Bu yüzden hastamız kendini topladıktan sonra beyin ameliyatı yapmaya karar verdik. Bu durumda karşılaşacağınız bazı durumlar var."

"Ne gibi durumlar doktor bey"

Dedi Baran.

"Davranış bozuklukları, dengesiz ruh halleri vb. Yani bir süre eskisi gibi olmayabilir. Hatta son zamanlarda yaşananları 1 - 2 sene gibi sürelerde yaşananları hatırlamayabilir. Tabi bunlar bir ihtimal sadece."

Önce derin bir nefes aldım.
Işte şimdi yaşadığımı hissettim. Şimdi nefes aldım. Hayata gözlerimi yeniden açmış gibi oldum. Hayatımı adadığım, herşeyim dediğim adam beni, bizi terk etmemişti. Ama bir sorun vardı. Beni, oğlunu hatırlamayacak mıydı? Yabancı gibi mi bakacaktı bize? Olsun. Hem geçici bir süreliğine sonra herşey yeniden tıpkı eskisi gibi güzel olacaktı. O yaşıyordu ya gerisi önemli değildi.

Doktor bize açıklama yaptıktan sonra emir'i odaya aldılar. Yanına ilk nihal hanım girmek istedi. Annesiydi sonuçta. Görmeye onunda hakkı vardi.
Nihal hanım girdikten sonra ben girdim. Usulca yaklaştım ve yanına oturdum masumca uyuyordu.

"Aşkım, ben geldim.
Uyan sevgilim.. Bak gözlerime aşık aşık. Çok korkuttun hepimizi. Bunu sana yapan kalpsiz cezasını ödeyecek merak etme. Söylemeye çalıştım sana be bitanem. Dinlemedin ki. Acelem var dedin gittin daha da gelmedin. Gitmeseydin keşke, dinleseydin. O zaman böyle olmazdı."

Gözlerimden firar eden yaşlarla eğilip kafamı hafifçe göğsüne koydum. Kokusunu içime çektim. Ağladım ağladıkça da rahatladım.

"Kimsin.?"

Duyduğum ses... Onun sesiydi. Emir'in sesiydi. Uyanmıştı, işte uyanmıştı!

Kafamı hızla kaldırdım.

"Emir, çok şükür sonunda uyandın!"

"Ne işin var burada? Ben neden buradayım ve sen kimsin de bana sarılıyorsun! Çık çabuk, Ailemi çağır."

Aile... Ailemi çağır... Senin ailen benim Emir, benim.

"E-emir. Bak sen şimdi hatırlamıyorsun ama ben seni-"

"Çık diyorum! Ne saçmalıyorsun? Hãlã ne duruyorsun! Çık."

Sevdiğim beni tanımıyordu. Yabancı gibi nefretle bakıyordu. Tıpkı düşman gibi aşkla bakan gözler yabancıydı.

"Ne bakıyorsun? Çıksana!"

Aniden yataktan kalktım ve odadan çıktım. Herkes bir soru soruyordu.

"Emir, uyandı. Ailesini görmek istiyor."

TÖRE SONUCU EVLİLİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin