47. Bölüm

3.5K 140 12
                                    

Merhaba okurlarım..
Bölüme açıklama ile başlamak istedim, tahmin edersiniz ki final yaklaştı. 'Töre sonucu evlilik' öyküsünün sonuna doğru ilerliyoruz. Bahsetmek istediğim bir kaç -bana göre- önemli husus var. Bölümlerin arasında ki zaman farkı bazen oldukça uzun olabiliyor ve siz sevgili okurlarım haklı olarak yeni bölüm için sabırsızlanıyorsunuz fakat bazı nedenlerden dolayı bölüm araları uzun oluyor. Size uyduruk, basit bir bölüm sunmak istemediğim için senaryonun kaliteli devam etmesi için ilham almaya, düşünmeye zaman tanıyorum kendime. Bu yüzden gecikiyor. Yorum ve votelere gelecek olursak, eğer ortada bir emek söz konusuysa bence karşılığı basit bir kaç kelime ve yıldız tuşuna basmakla kat be kat fazlasıyla verilebilir 😊 Haa birde poncikbiryazar'ın "Hizmetçinin Kızı" adlı hikayesine de bir göz atarsanız sevinirim.. Şimdiden teşekkürler
Sizleri seviyorum.. İYİ OKUMALAR❣️

Kirpiklerim göz kapaklarıma ağır geliyordu, gözlerimi her kırptığımda sanki tonlarca yük taşımışçasına yoruluyordum.
Camın ardından sevdiğim adamın acınası halini izlerken kalbim hayli acıyordu. Kafamın ve serumdan dolayı acıyan sol kolumun acısı, kalbimin yanında hiç kalıyordu. Aşırı stresten ve yorgunluktan bünyem zayıf düşüp daha fazla dayanamamış ve sonuç olarak bayılmışım. Gözlerimi açtığımda beni bir odaya almışlardı. Kolumda ise serum vardı ama benim verdiğim ilk tepki 'Emir nasıl?' Diye sormak olmuştu. Yanı başımda bekleyen annem ise yoğun bakım ünitesine alındığını söyleyince kolumdaki serumu hiçbir şekilde umursamadan çekip atmıştım.

"İyi olacak, merak etme, durumu daha vahim olan kaç hastayı taburcu edip kahkahalarla uğurladık biz buradan."

Hemşire odadan çıkıp samimi bir şekilde bunları söyleyince Emir'in de onlardan biri olması için dua ettim içimden.

Tebessüm ettikten sonra hemşire yanımdan uzaklaştı. Bende telefonumu çıkarıp saate baktım. Tam sekiz saat olacaktı. Telefonun ekranını kilitleyip arka cebime sıkıştırırken,

"Geriye kaldı kırk saat"

Diye söylendim kendi kendime.

Ne kadar çok kalmak isteselerde Emir uyuduğu yani kaide değişmediği için Abim ve Nurşen ablayı evde bebekleri olduğu için yolladık. Baran'da hem Miran'la ilgilenmek, hem de İstanbul'a dönecek olan Arya'ya bakmak için konağa dönmüştü. Nihal Hanım ve Halil Ağa ise annem ile babamı yolculamak için çıkışa gitmişlerdi.

Gözlerimi açtığımda geceye nazaran daha yoğun olan hastane koridorunda tekli refakatçi koltuğundaydım. O an anladım ki gece Emir'in odasının önünde nöbet tutarken uyuyakalmışım. Aniden ayağa kalkıp Emir'in odasının camına doğru giderken tutulan belim hareket etmemi zorlaştırıp, canımı acıtmıştı. Emir'i yatakta aynı şekilde uyurken görünce bir yanım rahatladı diğer yanım acıdı. Onu böyle görmek içimi acıtıyordu. Ama en azından uyusa bile kalbi atıyordu. Şuan için önemli olan da buydu, hayatta kalması.

Saate baktığımda öğlen on bir'e geliyordu. Kendi kendime 'yirmi dokuz' saat diye söylenirken yerime geçip oturdum. Kafamı sağa çevirdiğimde buraya doğru ilerleyen Arya ve Baran'ı gördüm. Sanki bir tuhaflık vardı bunlar da.. Hadi hayırlısı.
Yaklaştıklarında Arya gülümseyip bana sarıldı, Baran'da aynı şekilde sarılırken ben tekrar tekli koltuğa, arya karşımda ki üçlü sandalyeye, Baran'da Emir'in odasının camının önüne geçti.

"Çok geçmiş olsun, duyunca çok üzüldüm."

Dedi Arya hüznü sesine yansırken,

"Teşekkürler."

Dediğimde burukça gülümsemiştim.

"Doktorlar birşey söyledi mi?"

Dedi Baran.

TÖRE SONUCU EVLİLİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin