44.Bölüm: KIR ZİNCİRLERİNİ

ابدأ من البداية
                                    

"G-gitti." Dedim hıçkırıklarım arasında.

"Giderse o kaybeder, sen çok güçlü bir kadınsın." Demir'e inanmıyordum. Ilgar olmadığı sürece ne güçlüydüm ne mutlu. Hatta bir insan bile olmazdım, sadece solunum yapan bir canlı olarak kalırdım.

"G-gidemez. O benden gidemez." Beni seviyordu, seven insan gidemezdi değil mi?











Ilgar iki gündür eve gelmiyordu. İki gündür ne uyuduğumu biliyordum ne yediğimi. Her şey boştu, fazla boş. Sanki yaşama amacım kalmamış gibiydi. O olmazsa yaşamanın ne anlamı vardı ki? Yoktu. Onsuz yaşamak, ölüme eş değerdi. Bunu geçen iki günde daha iyi anlamıştım. Onu defalarca aramıştım, açmamıştı. Aynı zamanda Arın'ı da aramıştım ve o da açmamıştı. Ilgar, hani hep yanımda olacaktın? Yalan mıydı sözlerin? Bir hıçkırık kaçtı dudağımdan. Onu deli gibi özlemiştim.

Kokusunu içime çekmeyi, sıcaklığında kaybolmayı, heybetli bedenine yaslanarak uyumayı, yüzümü okşayan yumuşak dudaklarını. Her şeyini özlemiştim. Ilgar Berceste, nerelerdesin?

Açılan kapıyla bakışlarımı camdan ayırdım. Ilgar'ın odasınadaydım iki gündür. Aleda yoktu, sabah erken saatte çıkmıştı, Karan dünden beri yoktu ve Çağkan'da yarım saat önce beni zar zor bırakarak çıkmıştı. İki gündür sürekli yanımda Çağkan ve Aleda vardı. Demir kapıda durmuş beni izliyordu.

"Ne zaman kendine geleceksin?" Omuz silktim yüzüne dahi bakmadan. Ilgar beni nasıl Demir'le bırakmıştı? Aklım almıyordu. "Çok güzel bir akşam yemeği hazırladım."

"Yemek istemiyorum."

"Sadece senin için uğraştım, bence tadına bakmalısın."

"Demir, beni rahat  bırak." Dediğimi tabi ki de yapmadı, aksine yanıma yakınlaştı.

"Daha ne kadar yas tutacaksın? Ilgar seni bıraktı ve iki gündür ortada yok. Bir kez olsun nasıl olduğunu merak etmedi, üstelik yaralı olduğunu biliyordu. Üzülme demiyorum ama en azından yemek ye. Günlerdir yemek bile yemiyorsun." İlk söyledikleri sinirlenmeme neden olsa da son söylediklerinde haklıydı. Ama hiç iştahım yoktu. "Ağrı kesicilerini aç karna aldığın için karnının ağrıdığını biliyorum. Neden inat ediyorsun?" Yine haklıydı. Benimle neden bu kadar ilgilendiğini anlamıyordum.

"Tamam, geleceğim." Dedim kısık sesle. Ayağa kalktım, yüzünde bir gülümseme oluştu. Demir hakkında düşüncelerim karışıktı, tam olarak amacı neydi?

Birlikte aşağı indik. Salon her zamankinden daha loştu. Yemek masasından mükellef kokular yükseliyordu. Masaya oturduk, yemekler güzeldi ancak tat almıyordum. Onsuz her şey renksiz ve tatsızdı.

Demir tatlı bile yapmıştı, pek yiyesim olmasa da tadına bakmıştım. Masayı toplamasına yardım edecektim ancak hala yaralı olduğumu söyleyerek izin vermedi. Odama çıkacaktım ki yine gitmemi engelledi.

"Biraz konuşalım." Salondaki koltuğa oturdum. Ardından Demir geldi, elinde içki bardakları vardı. Ve iki şişe içki. "Biraz içmeye ne dersin?" Kafamı iki yana salladım.

"Hayır, içmeyeceğim." Yanıma oturdu. İki bardağı da doldurdu sanki söylediklerimi duymamış gibi.

"Sana söz veriyorum, içmek seni rahatlatacak." İçmek acımı dindirebilir miydi? Hiç sanmıyordum. Yinede uzattığı bardağı avuçlarım arasına aldım.

"Neden bu halde olduğunu anlamıyorum, onu sadece iki gündür görmüyorsun. Özlediğini düşünüyorsun aslında özlüyorsun da ama senin özlemin aslında hiçbir şey." Çünkü onu her şeyden çok seviyordum. Bardağından büyük bir yudum aldı. "Ben onları o kadar uzun zamandır görmüyorum ki..." Gözlerini yumdu. "Çocuklarımın 'Baba' diyerek boynuma atladıkları zamanları özledim, karımın yumuşak bakan gözlerini özledim. Çocuklarımla resim çizmeyi, onlarla oyun oynamayı özledim. Üçünün de kokusu hala burnumda ama seslerini unutmaya başladım. En ağırı da bu, artık onları hatırlamak için fotoğraflara ihtiyaç duyuyorum. Asıl özlem bu işte Efsa." Gözünden bir yaşın düştüğünden haberi var mıydı? Cebinden sigara paketi çıkardı, bir tane aldı ve dudaklarının arasına koydu. Paketi bana da uzattı ancak almadım. Elimdeki içki bardağını yudumladım.

KİRALIK CEHENNEMحيث تعيش القصص. اكتشف الآن