5.Bölüm: KİMSESİZ

81.6K 5.1K 3.3K
                                    

Fleurie - Breathe

Evgeny Grinko - Valse





Yüksek binalar, trafik ve kalabalığıyla İstanbul'daydım. Tanımadığım daha önce hiç görmediğim bambaşka bir şehirdeydim. Trafikten çıktığımızda hızla giden yolu seyrettim.

"İstanbul nasıl bir şehir?" Dedim şu an İstanbul'da olmama rağmen. Demir yoldan gözlerini ayırdı ve çok kısa bir an yüzüme bakıp tekrar yola döndü.

"Bambaşka bir şehir İstanbul. Bazıları için başlangıçtır bazıları için ise bitiş. Öyle bir şehirdir ki kalabalığını sevmezsin, uzaklaşmak istersin bazen ama bazen de buradan başka hiçbir yerde yaşamayacağını düşünürsün. Farklıdır İstanbul'un kokusu." Sadece bakışlarından bile bu şehrin onda yerinin büyük olduğunu görebilmek mümkündü.

"Peki bu senin başlangıcın mı yoksa bitişin mi?" Gür siyah kirpiklerinin ardındaki gözleri kırpıştırdı. Ela rengiydi gözleri. Yutkundu. Hüzün geçti gözlerinden, aklına canını yakacak bir şeyler gelmişti sanki. Onun bakışları da yaralıydı.

"Ben bu şehirde çok bittim Efsa." Dedi yorgunlukla ve derin bir nefes çekti ciğerlerine. "Ama bu başlangıç Efsa. Son kez bitmek için başlıyorum." Ne yaşadığını merak ettim. Gözlerindeki hüznün sebebini merak ettim. Yaralıydı bakışları ama çok geçmeden kayboldu o bakışlar. Duygularını gizlemeyi iyi bilen bir adamdı Demir.

Camdan yola bakmaya devam ettim. Bunu yaptığıma inanamıyordum. Tanımadığım insanlarla hiç bilmediğim bir şehirde olduğuma inanamıyordum. Başımı koltuğa yasladım ve her an yağmur yağacakmış gibi duran bulutlara baktım. Sanırım benim hikayem şimdi başlıyordu.











Sadece dizilerde gördüğüm evlere benzer kocam bir evin önünde durmuştuk. Hayır, bu ev değildi. Boğazın hemen bitişiğinde olan kocaman bir yalıydı. Gözlerimin irileşmesine engel olamadım. Bundan sonra burada mı yaşayacaktım?

Yalının çift taraflı büyük kapısı orta yaşlarında bir adam tarafından açıldı. Demir arabayı yalının bahçesine soktu. Yüz ifademe bakarak güldü ve arabayı durdurdu. O arabadan inerken bende hızla indim arabadan.

Büyük bahçeden gözlerimi gezdirdim. Kocaman ağaçlar ve mevsimden dolayı solmuş çiçekler vardı ama çimenler hala canlıydı. Burasının yazın ne kadar göz alıcı olacağını düşündüm. Yemyeşil ağaçlar ve renkli çiçeklerle muhteşem görünüyor olmalılardı.

Demir elindeki anahtarı az önce bize kapıyı açan adama uzattı.

"Tatiliniz nasıldı Demir Bey?" Demir adama sıcak bir şekilde gülümsedi.

"Oldukça iyiydi. Sen ne yaptın biz yokken bir yaramazlık olmadı değil mi?" Dedi sıcak bir şekilde.

"Hayır Demir Bey her şey yolundaydı." Bir korno sesi yükseldi bahçede. Bu Ilgar'ın arabasıydı ve Karan sürüyordu. Az önce bize kapıyı açan adam bu sefer onlara kapıyı açtı. Demir'in arabasının hemen arkasına park ettiler. Çok geçmeden hepsi birden indi arabadan. Çağkan ve Aleda arka koltuktan inmişlerdi. Çağkan yorgunlukla vücudunu esnetti. Gözleri kırmızıydı, sanırım arabada uyumuştu.

Ilgar'ın siyah kazağının altındaki beyaz sargı boynuna kadar uzandığı için dikkat çekiyordu. Canı acıyor olmalıydı, kurşun yarasıydı sonuçta.

"Ilgar Bey bir şeyiniz mi var?" Diye sormuştu bize kapıyı açan adam endişeyle Ilgar'ın omzuna bakarak.

"Yok Mehmet amca önemli bir şey değil. Asıl kızın nasıl oldu onu söyle." Şaşırmıştım. Ilgar'ı ilk defa bu kadar samimi konuşurken görüyordum. O hep buzdolabı gibiydi ama bu adama karşı oldukça sıcak görünmüştü. Demek buzdolabı ifadesi sadece bana özeldi. Mehmet amca kafasını yere eğdi.

KİRALIK CEHENNEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin