19. Bölüm: RUHTAKİ İZLER

70.2K 4.4K 2.1K
                                    

  Slow Skies // On the Shore  


Dün geceye tanıklık eden büyüleyici elbiseyi çıkardım üstümden. Elbisenin yumuşak kumaşı tenimden yavaşça kayarak yere düştü. Aynanın karşısına geçtim. Dağılmış saçlarımla ve akan makyajımla korkunç duruyordum.

Çıplak ayaklarımla odamdaki banyoya yürüdüm. İç çamaşırlarımı da çıkarıp suyun altına girdim. Dün gece ne kadar çok duyguyu bir arada yaşamıştım öyle. Adrenalin, heyecan, korku, acı, şefkat. Bedenim yorgundu, dinlenmem gerekiyordu ama dinlenemezdim. Ali'nin sanat okuluna gidecektim.

Dün geceki silah sesi çınladı kulağımda, gözlerimin önüne adamın alnı delik hali geldi. Ardından Ilgar'ın odası, ona şarkı söyleyişim, kokusunu içine çekişim. Hepsi gözümün önünden geçmişti, sanki her şeyi tekrar yaşamıştım.Suyun soğukluğunu arttırdım.

İçkiye alışık olmadığım için hala midem bulanıyordu.

Uzun bir duşun ardından banyodan çıktım. Islak saçlarımı düzgünce kuruttum ve taradım. Güzel ve canlı duruyordu saçlarım. Bacaklarımı sıkıca saran bir kot pantolon giyindim, üstüme de koyu yeşil kayık yaka bir badi giyindim. Yeşil, onun gözlerine benziyordu. Bu badiyi sevmiştim. Yüzüme hafif bir makyaj yaparken düşüncelerime mani olamıyordum. Her geçen gün ona daha çok kapılıyordum. Doğru değildi belki de asla karşılık bulamayacağım bir sevgiye sürükleniyordum ama elimde değildi. Sadece onu istiyordum, onun kokusunu, onun kollarını.

Başlarda ona karşı duyduğum öfkeyi anımsadım. Bana çok kötü davranıyordu, hala da öyle davranıyordu ama artık nedenini biliyordum. Elinde değildi, korkuyordu. Ne kadar izin verecekti ama ona korkusun yenmesinde yardım etmek istiyordum.

Gözüm boynumdaki kolyeye kaydı. Gitmek istiyordum, bu işin bir parçası olmak istemiyordum. Masum bir cana kıymıştı bu kolyeyi bana veren adam. Burada kalmamın nedeni sadece ailemi öğrenmek değildi, onlara çok alışmıştım. Çağkan bir ağabey gibiydi, Aleda bir abla, Karan'la yakın olmasak da koruyucu bir tavrı vardı, Demir ise bir baba gibi hepimizi kanatları altına almıştı. Ilgar, o Ilga'dı işte. Bir sıfata ihtiyacı yoktu. Sadece yeşil gözleriyle gözlerime bakması bile burada kalmama yeterdi.

Elimi kalbimin üstüne götürdüm. Sadece onu düşündüğümde bile hızlanıyordu. İşim bittiğinde deri ceketimi ve çantamı alıp aşağı indim.

Herkes yavaş yavaş masaya geçiyordu, Ilgar'ın olmadığı dikkatimi çeken ilk şey olmuştu.

"Günaydın." Dedim masaya geçerken herkese. Başım çatlıyordu. Demir çatık kaşlarla bakıyordu, Karan ve Çağkan da dün geceden sonra nasıl olduğumu anlamaya çalışıyor gibiydiler. Aleda ise sırıtıyordu, ne var dercesine kafamı salladım ama sessiz kalıp önüne döndü.

"Kolyeyi çaldık, ne yapacağız şimdi?"Dedim sıkıntıyla.

"Belirlediğimiz ailelere dağıtacağız" Demir ifadesiz bir şekilde konuşmuştu. Başım çok ağrıyordu, içki yüzünden olduğunu biliyordum. İki elimle şakaklarımı ovuşturdum.

"Neyin var?" Dedi Aleda çayından bir yudum alarak.

"Başım, çok ağrıyor."

"Odamda ağrı kesici var, kahvaltıdan sonra veririm." Kafamı olumlu anlamda salladım. İştahsız bir şekilde önümdekilere baktım. Kafamı kaldırdım ve gözüm salondan içeri giren kişide takıldı, Ilgar.

Saçları dağınıktı, üzerinde bir tişört ve pantolon vardı. Gözleri kıpkırmızıydı. Sanırım onu içki daha fazla etkilemişti. Gözleri üzerimde gezindi, bir şey söylemedi. Karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu.

KİRALIK CEHENNEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin