"Senin kapatman gereken bir yara yok Levent."

"Yapma, ben sana kötü davranıyorum. Hataların canımı yakıyor ve kendimce haklıyım ama artık senin de bana kötü davranmanı gerektirecek şeyler var. Benim yüzümden parçalanıyorsun."

"Merak etme ben vitrinde gördüğün cam bir bebek değilim. Parçalanmıyorum, yaralar alıyorum ve o yaraların zamanla iyileşeceğini biliyorum." Gözlerine bakmak istiyordum, pişmanlığı gözlerinden okunuyor muydu acaba? Merak etsem de bakacak cesaretim yoktu. "Ölmeni istemiyorum toprak." Dudaklarımdan buruk bir tebessüm geçti. "Ölmemi istemiyorken toprak demen..."

"Aynı anlamı taşımıyor."

"Her şeye anlam yüklemekten yoruldum." Hiçbir şey demedi ve sessizce kalktı. Odadan çıkacağı sırada güç bela konuştum. "Levent." Eli kapının kolundayken durup bana bakmadan bekledi. "Senin bir suçun yok." Göz ucuyla bana baktığında gözlerinin kıpkırmızı olduğunu gördüm, kalbim acıyla kavruldu. Ağlayacak kadar çok mu önemsiyordu?

Onun asla ağlamadığını düşünüyordum nedensizce, gözümde çok güçlü bir adamdı.

Parmaklarımı örgünün üzerinde gezdirip dudaklarımı birbirine bastırdım. Kalbime yedi ateş düşmüştü ve ben o ateşleri nasıl söndüreceğimi bilmiyordum. Koltuğun koluna bıraktığım ceketi alıp yavaşça giydim, çıplak ayaklarım parkenin üzerinde hiç ses çıkarmıyordu. Koray beni görünce dudaklarını büküp alkış çaldı. "Sonunda çıktın ha? Bu günleri göreceğimi biliyordum." Kendimi tutamayarak gülümsedim, Levent'le satranç oynuyorlardı. Koray şimdiden açık ara öndeydi. "Biraz buralarda takılmak istiyorum," diyerek yanına oturdum.

"Ben sıkıldım," diyerek oyunu dağıttı ve güldü. Kim mi? Yapmayın, cevabı bildiğinizi biliyorum. Levent, Koray'ı öldürecekmiş gibi bakıyordu. Ben de Koray'a katılıp güldüm, yani kazanmak üzere olduğu oyunu dağıtması onun şapşal olduğunu gösteriyordu bence. "Birazdan seninkiler geliyor," diyerek gülümsedi Levent. "Benimkiler?"

"Okan ve Duygu." Onlar hangi ara benimkiler olmuştu acaba? "Sana küçük bir sürprizleri varmış," diyerek gözlerime baktığında sürpriz falan umurumda değildi. Buz mavisi gözlerindeki çözemediğim ifade ilgimi çekmişti. "Çişim geldi." Sağlam elimle Koray'a vurup, "İğrenç şey, git işe!" diyerek kıkırdadım. "Ne var be? Ben hastanede neler duyup görüyorum siz çişe iğrenç diyorsunuz süt bebeleri." Dil çıkarıp gittiğinde hâlâ gülüyordum.

"Gözlerin hâlâ kırmızı," diye fısıldadım Koray kaybolunca. "Biliyorum," diyerek omuz silkti. "Bu konuda konuşmak istemediğimi de sen biliyorsun." Ekleyerek satrancı topladı. "Üzülmene gerek yok, gerçekten." Kapı zili aramıza girdiğinde rahatlayarak kapıyı açmaya gitti.

"Biz geldiiikkk!" Okan ve Duygu aynı anda bağırdığında gülümseyerek kapıya koştum. İkisi de beni görünce çığlık atarak boynuma sarıldılar, tabii koluma dikkat ederek.

"Şampiyonumuz kazazede olmuşsa yardıma koşarız," diyerek kıkırdadı Duygu, gerçekten bir süredir değişik insanlar ile tanışıyorum. Şikâyetçi miyim? Kesinlikle hayır! "Siz benim kurtarıcılarımsınız," diyerek Duygu'nun koluna girdim ve onu içeri sürüklemeye başladım, kendimi kadın gören uzaylı gibi hissediyordum. Erkeklerle yaşamak olmayan dengemi iyice bozmuştu, hele ki Koray da ekibe dahil olunca her şey çığırından çıkmıştı. Sürekli konuşmak istiyordu ve konuşmak için her şeyi yapıyordu.

"O olay hakkında konuşmayı yasaklıyorum," diyerek parmağını salladı Duygu, bu kız tam alfaydı. "Aşkım siz Levent'le yemekleri hazırlayın, senin borcundu zaten yardım edecek hâlim yok değil mi? Levent de ortalıktan çekilmiş olsun işte."

"Senin saçını yolarım bücürük," diyerek göz devirdi Levent, aslında göründüğü kadar soğuk ve sert değildi. Aslına bakarsanız fazla merhametli ve sevilesi bir adamdı. Pekâlâ bu tarz şeyleri düşünmek yok! Yeterince kafayı yedim.

SİYAH KAR (KITAP)Where stories live. Discover now