❅5.Bölüm❅

En başından başla
                                    

Yanımda yıllar önce gece karanlığında çığlıklarını duyduğum adam oturuyordu. Kaza olduğu gün ters dönen arabanın camından başım çıkmış, bacaklarım içeride kalmıştı. Onların hasarını hatırlamıyordum fakat adamın çığlıkları kulağımdaydı. Bilincim kapanana kadar duydum, koşup yardım etmek istemiştim ama ben de o an yardıma muhtaçtım. Göz kapaklarımın üzerinde her zamanki ağırlık vardı, uykum yoktu fakat bu ağırlık beni mahvediyordu.

Çiseleyen yağmur cama yapışıp narince kayıyordu, arabanın içindeki sessizlik zehirli bir sarmaşık gibi boyunlarımıza dolaşmıştı. Gözlerimi kapatıp düştüğüm anı tekrar tekrar hatırladım, gözünü kırpmadan beni itmişti. Bu bile ondan korkmam için yeterliydi. Aslında başka nedenlere gerek yoktu, kalbi parçalanmış bir adamdan bahsediyorduk. Yerinde kim olsa intikamını almak isterdi. Şirkete döndüğümüzde hiç düşünmeden arabadan inip şirkete koşar adım girdim, arkamdan yetişmesi sadece birkaç saniyesini almıştı.

"Sana benden kaçmaman gerektiğini söylemiştim," diye uyardı. Gözleri etrafı taradı, ardından kolumu sıkıca tutup asansöre yönlendirdi. Asansörün düğmesine basarken öfkeyle harmanlanmış gözlerini gözlerime kilitledi, kolumu sertçe kolundan çekip omuzlarımı dikleştirdim. "Gir," dediğinde ona ters bir bakış fırlattım. "Bana ne yapmam gerektiğini söylemeyi bırakın," dedim tüm inatçılığımla. Ama süt dökmüş kedi gibi oluyordum bu adamın karşısında, aslında son beş yıldır hep böyleydim. Eskiden çılgın, kendi haklarını savunabilen güçlü bir kadındım ama o kaza benim sahip olduğum her şeyi elimden almıştı. Şimdilerde kendini savunamayan, gerek olmadıkça konuşmayan suspus kadının tekiydim.

Bakışlarındaki nefret iliklerime kadar işliyordu. Gözlerimi zemindeki yönerge okuna dikmiş, sakin olmaya çalışıyordum. "Nefes al ver," dediğinde başımı kaldırıp ona baktım. Bana bakmıyordu, kaşlarını çatmış kapıya bakıyordu. Dediğini yaptım, kalbim bir nebze dinginleşmişti. Kapı açıldığında benden önce çıktı, ben de hemen arkasından çıkıp ciğerlerimi havayla doldurdum. Gerçekten rahatsız hissediyordum, dağılan saçlarımı elimle düzelttiğim sırada Ömer Bey'in sorgulayıcı bakışlarıyla karşılaştım. Levent Bey'le konuşuyordu fakat bana bakıyordu, ardından gözlerini kaçırıp tek kaşı havada Levent Bey'le konuşmaya devam etti. Odama gitmek için yanlarından geçmek zorundaydım ve daha fazla burada dikilmek istemediğim için bu tehlikeyi göze almalıydım.

Yanlarından sessizce geçerken kalbim hızla atıyordu. "Eylül Hanım!" diye bağırdı Ömer Bey, arkamı döndüğümde kaşları iyice çatılmış hâlde bana bakıyordu. "Üstünüz kir pas içinde, ne oldu?" diye sordu merakla. Keşke bir yerde durup kıyafet alsaydık. Levent Bey'in kaşları çatıktı ve bu alışmaya başladığım bir şeydi. "Söyledim ya araziye gittik diye." Ömer Bey tuhaf tuhaf bakıyordu, aklından neler geçtiğini bilmiyordum fakat iyi şeyler geçmediğini tahmin ediyordum. Levent Bey'in baş işaretiyle ortadan kayboldum. Hızla odama girdim, meraklı bakışlar üzerimdeydi. Sadece mekânı gören bir mimar toz toprak içinde olamaz mıydı? İnsanları bazen anlamakta güçlük çekiyordum.

Odama girdiğimde masanın üzerine bırakılan toplantı notlarıyla karşılaştım, onları inceleyecek kadar kendimde değildim. Perdeyi kapatıp odanın içinde volta atmaya başladım, ilk anda fark etmesem de şu an belim ağrıyordu. Muhtemelen soğudukça acı artacaktı. Bu kadarına dayanabilirdim. Fakat olanlar beni darmadağın etmişti. Çok zayıf bir insan olduğumun farkındaydım ama karşımda hayatı paramparça bir insan görünce iyiden iyiye bitmişti gücüm. Ayrıca Ömer Bey her şeyi yanlış anlamıştı, bunu gözlerinden okumuştum. Aldığım her nefeste daha fazla dibe batıyordum.

Kaç dakika volta attım bilmiyorum ama pes etmiştim, masaya geçip kesik bir nefes aldım. Telefonu cebimden çıkarıp hattı aldım. Bu telefonun oluru kalmamıştı. Çöp kovasına attıktan sonra gergince masaya oturdum, bir şeyler çizsem rahatlar mıydım? Hayır, bir işe yaramazdı. Beni şu an rahatlatacak tek şey sıcak bir duştu.

SİYAH KAR (KITAP)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin