37.Bölüm: BİLİNMEZLİKLER TEKNESİ

63.4K 3.9K 1.3K
                                    

           

Son Lux - "Lost It To Trying





Hayat bilinmezliklerle dolu bir oyundu, insanlar ise birer oyuncuydu. Oyunun sonunu bilen yoktu, her seviye sona yaklaşmaktı. Seviye atladığımı hissediyordum ama oyun ne zaman bitecek bilmiyordum. Kimse bilemezdi.

İnsanlar ve birbirinin kopyası hayatlar. Doğuyorduk, büyüyorduk, çalışıyorduk, en iyi olmaya çalışıyorduk ve ölüyorduk. Bazıları erken, bazıları ise daha geç göç ediyordu bu dünyadan. Sürekli olarak doğuyor ve ölüyorduk. Her başlangıçta doğuyor, her sonda yeniden ölüyorduk. Sonsuz bir kısır döngü içerisindeydik.

Farkında olmadan hayatımızın iplerini kaçırmıştık. İpler klişelerin elindeydi. Değişiklikten ve farklı olmaktan korkuyorduk. Öyle olanları ise dışlıyorduk, çünkü herkesin kendi olmaya yetmezdi cesareti. Belki de tüm olay kendini bulmaktaydı. 

Kendimi kaybetmiştim. Sonu olmayan uzayda gibi hissediyordum, uzay boşluğunda sürükleniyormuş gibi. Ne yapacağımı, nereye sürüklendiğimi bilmiyordum. Entrikalarla dolu bir evrendeydim.

Uzamış ve biçimsiz duran tırnaklarıma baktım. Ardından kafamı kaldırdım, kirpiklerimi kırpıştırdım. Karşımdaki tanıdık gibi duran ama aslında bir yabancı olan adama baktım. Kısa sarı saçları yüz hatlarının daha da keskin görünmesine neden olmuştu, maviye dönük yeşil gözleri ve sarıya çalan, seyrek kirpikleri vardı. Bana onu hatırlatıyordu, ona o kadar benziyordu ki...

Aralarında bir kan bağı olabilirdi, buna inanıyordum. Ama karşımdaki yabancı adama hiçbir şey söylememiştim, güvenemiyordum. Artık kimseye güvenemiyordum, herkes her şeyi yapabilirmiş gibiydi. Ilgar dışında inanabileceğim kimse olamazdı.

"Arın." Dedim kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatarak. Kafasını bana çevirdi, hafif çekik olan gözlerini üzerime dikti bir anlık. "Ailem hakkında bir şey biliyor musun?" Herkesden umutsuzca ailemi öğrenmeye çalışıyordum. Önüne geri döndü, yüzü ifadesizdi. Bu adamın yüzü her zaman ifadesizdi.

"Hayır." Dedi sadece. Artık Demir'in anlattığı şeylere inanmıyordum. Ailem başkalarıydı, Demir yalan söylemişti. En azından ben buna inanıyordum. Böyle olmasını umuyordum. Annemin beni istememiş olmasını kaldıramazdım.

Karanlık akşamda akıp giden yolu izlerken eve gidecek olmanın rahatlamasını yaşıyordum. Ev dediğim bir mekan değildi, ev bir kişiydi. Ilgar benim evimdi ve ben evime gidiyordum. Yolda tanıdık yerler görmeye başladıkça rahatlıyordum.

Karanlık ve boş bir sokakta durdu araba. Kafasını bana çevirdi, yüzü karanlıkta ürkütücü duruyordu.

"Sana söylediğim hiçbir şeyi ve anlaşmamızı unutmuyorsun." Dedi tembihler bir şekilde, kafamı olumlu anlamda salladım sadece. Kısık gözleri ve çatık kaşlarıyla bana bakıyordu. "Eğer bana inanmıyorsan bile dediklerimi kontrol et, Demir'i dene. Eğer ben haksızsam istediğini yap." Kendinden fazlasıyla emindi. Cebinden bir telefon çıkardı, eski model bir telefondu. "Sana bu telefondan ulaşacağım, kimseye gösterme." Uzattığı telefonu aldım.

Bir şey söylemedim. Arabadan indim, yabancı olmayan sokaklarda yürümeye başladım. Günler sonra ilk defa gerçekten özgür hissetmem gerekiyordu ama hissetmiyordum. Bir esaretten çıkıp başka bir esarete gidiyor gibi hissediyordum. Kime güveneceğimi bilmiyordum, ne yapacağımı bilmiyordum, bilinmezlikler teknesinde sürükleniyordum. Dalgaların beni götüreceği yeri bekliyordum.

Karanlık akşamda, tek başıma yürüyordum. Çevreden tek tük insan geçiyordu. Tanıdık evi görünce durdum, derin bir nefes aldım. Oraya girecek ve onu görecektim, ona sarılacaktım. Sonra ise savaşacaktık, birlikte. Bu bir başlangıçtı, yeni bir başlangıç. Sonu kanlı bir savaşla biteceğini hissettiğim bir başlangıç.

KİRALIK CEHENNEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin