Ölüme Tutsak Özgür..Bölüm 32

1.6K 94 5
                                    

"
Yaşam ve ölüm arasında ki o ince çizgi, hayatımın tamamını belirleyen bir rotaydı. Çıplak ayaklarla üzerinde yürürken ayaklarımın kesilip kanamasına sesimi çıkaramazdım. Çünkü tek bir hareket beni düşürmeye yeterdi. Düştükten sonra ölür müydüm, kalır mı burası hep bir muammaydı. Ben bu bilinmezliğin içinde kaybolmuştum.

Bu gece düşüncelerimi bir balona bağlayıp gökyüzüne emanet ettim. Sanki hiç yaralanmamış gibi, hiç ihanete uğramamış gibi, hiç terkedilmemiş gibi nefes alacak, ayaklarım yere daha sağlam basacaktı. Çünkü düşünülmeden verilmiş sözler, geriye yalnızca korkuyu getirirdi.

Korkuyu hissediyordum. Bacaklarımdan başlayıp kasıklarıma kadar çıkan o ince keskin his beni tamamen ele geçirmek üzereydi. Bunun adı korkuydu. Bir kere kapıldın mı kurtulmak epey çetrefilli olurdu. Aniden algınızı kaybeder ve düşebilirdiniz.

Düşer,
Düşer,
Ve buna devam ederdiniz.
Ta ki çakılana kadar.

Havanın aydınlanmasına neredeyse iki saat kalmıştı. Yorgun ve uykusuzdum. Dört kişiydik. Kilisenin sayısını bilmediğimiz korumalarına karşı sadece dört kişi. Bu oran düşündükçe gözüme daha korkutucu geliyordu. Çünkü orayı görmüştüm.

"Teçhizat arabanın arkasında, gelin." Dedi İz. Belli ki bunu da hesaba katmıştı. Hala ona güvenmiyor, olabildiğince göz hapsinde tutuyordum. Arabasının bagajını açtığında neredeyse dilimi yutacaktım. Bilimum tüm kesici, patlayıcı aletler vardı.

"Bir kadın arabası için fazla erkeksi şeyler." Diye mırıldandım. Ama İz ikisini de taşıyabilecek bir kadındı. Giyinmeyi iyi biliyor, aynı zaman da timde yer alıyordu. Kabul edilirse, bu biraz sinir bozucuydu. 

"Sen ne olsun isterdin?" Diye sorduğun da Emir çoktan bagajdan dişine keskin metalleri ayırmaya başlamıştı. Arabanın kaputuna yaslandım.

"Birkaç ruj iyi olurdu." Dedim ve omuz silktim. Makyaj artık gözüme en gereksiz şey gibi görünse de her kadının ihtiyaç duyduğu bir şeydi. İz bagaja uzanıp küçük bir siyah çanta çıkarıp bana fırlattığın da şaşkınlıkla; "ciddi olamazsın." Dedim. Ama ciddiydi. Çantanın içi makyaj malzemeleriyle doluydu. Tamda İz'den beklenilir bir hareketti. Minnet duymadım desem yalan olurdu. Onlar silahlarla ilgilenirken arabanın camından bordo bir ruju dudaklarıma sürdüm. Her zaman söylerim; alkol değil, makyaj bütün kötülüklerin anasıdır.

"Eylül silah kullanamaz. Ama bıçağı iyi kullanıyor. O yüzden ona keskin bir şeyler verelim. Hiç yoktan kendini koruyabilsin." Dediğin de Emir'e hak verdim. Silah tutmuşluğum bile yoktu. Emir'in evinde ki o günü saymazsak, bunlar hayatımda gördüğüm ilk büyük silahlardı. Gerçekten daha önce hiç bu kadar çok silahı bir arada görmemiştim. Babamın ki hariç. O bunların yanında oyuncak kalırdı. Bana uzun sivri bir bıçak verdi. Bir çakıyı da cebime koydu. Onlar ise silah almayı tercih ettiler.

Yarım saatin sonunda artık herkesin elinde bir silah vardı. Ve gün doğumuna yalnızca bir buçuk saat kalmıştı. Bu işi gün doğmadan halletmek zorundaydık. Gündüz ortaya çıkmamız demek hemen yakalamamız demekti. Hepimiz Barış'ın arabasındaydık. Çünkü takip edilmeyen tek araba onunkiydi.

"Kilisenin içinden girelim. Oradan kestirme bir yol biliyorum. Direk girişe açılıyor." Dedim ve kafamda iyice tasarladım. Kenan'la geçtiğimiz yolları, katları, kaldığımız odaları tek tek gözümün önüne getirdim. Hepsi daha tazeydi. Unutmam imkansızdı. "Eğer Kenan'ı bulabilirsem...."

"Kenan mı?" Diye araya girdi İz. Tanıyor gibiydi. "O kimseye boş yere yardım etmez. Onu tavlamak kolay değildir." Dediğin de Emir dikiz aynasından bana baktı. Hala aklında kalan soruların izlerini görebiliyordum. Her biri beni idam ediyor, sandalyemi ayaklarımın altından itiyordu.

Yaramızda Kalsın ♣️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin