İki İnsan Bir Yanlış..Bölüm 31

1.8K 100 2
                                    

"
Bahsetme kimselere
Yaramızda kalsın
Sığmadık şehirlere
Şiirlere taştık
Unutmadım yine
Bir büyüklük bende kaldı

Geçmişin sığ sularında gezerken, ayağına takılan bir taş parçasından bile çekinirdi insan. Çünkü bir taş parçası da olsa o, anıları tek tek ortaya çıkarmaya yeterdi. Bir domino etkisi meydana getirir, o küçücük bir anı; unutmak istediğimiz sancılı anları da beraberinde getirirdi.

Bir çakmakla bütün geçmişini yakmaya çalışan bu adamın acısı altında eziliyordum. Cesaret miydi bu sergilediği? Bilmiyor muydu ki yaktığı sadece evdi, eşyalardı. Asıl mesele kafanın içinde ki değil miydi? Onu da böyle bir çırpıda yok edebilir miydi? İşte asıl cesaret gerektiren buydu.

Yaşanılanlar kaburgalarımı bir jilet gibi yırtıyordu. Akan kanı durdurmak imkansızdı. Yama bağlanmaz, dikiş tutmazdı. Artık ben iflah olmazdım. Yıldızlara bakarken neden nefes aldığımı düşündüm. Şu hayatta ne işe yarardım ki? Koskoca evrenin etrafımda dönmesi bile lükstü benim için. Kirlenmişti ruhum. Defalarca el sürülmüştü. Katrandan daha karaydım. Dünyanın boşluğundan daha büyük bir boşlukta hissediyordum kendimi. Düşüyordum, ama bir türlü yere çakılmıyordum.

"Hiç ölmeyi düşündün mü?" Diye sordum Emir'e. Tam yanı başımda uzanıyordu. Evde ki alevler üzerimizi sanki bir battaniye gibi sarmıştı. Son kalan sigarayı elden ele dolaştırıyorduk.

"Çoğu zaman." Dedi ve sigarayı bana uzattı. Aynı dudakların değdiği kısım fazla sıcaktı, anlam yükleyecek durumda bile değildim. Bunu yaptığımız zamanlar da olduğu gibi midemde bir karıncalanma da hissetmiyordum artık. "Senin kadar değil."

"Beni anlıyorsun." Dedim bir dumanı havaya üfleyip bulutlarda olduğu gibi neye benzediğini anlamaya çalışarak. "En çok da canımı sıkan bu ya. Sen beni anlıyorsun." Sigarayı uzatan elimi tutup havaya kaldırdı. Dumanıyla belirli şekiller çizmeye uğraştı. Uzun eğik çizimler. Bir gökkuşağı gibi ama tek renk; beyaz, siyah gökyüzünde.

"Hep doğru olacak değiliz. Siyah bir gece de beyaz bir gökkuşağı olur, hayallerimizi ona bağlarız." Dedi ve parmak uçlarımdan sigarayı hafifçe çekip aldı. Ben ise başımın üzerinde ki beyaz gökkuşağında takılı kalmıştım. Uzansam, bozulacaktı. Bıraksam, kaybolacaktı. Biz gibi.

Biz; İki insan, bir yanlıştık.

"Dayanıksız olur." Dediğim de dudaklarında belirsiz tıslama gibi bir gülüş çıktı. O an gözlerini bile devirdiğine emindim. O kadar çocukça gelmiş olmalıydı. Yada her zaman olduğu gibi bir anı bozduğumaydı bu alaycı gülüş.

"Hangi hayaller dayanıklı ki? Gidip göreceğimiz tek yer var. Hayallerin tek bir sonu var."

Bir son; bütün insanlığın yok olacağı, Tanrı'nın bizi ilk kez gerçekten göreceği o son. Gerçeklerin tüm çıplaklığıyla meydana döküleceği o mutlak son. Umuyordum ki; Tanrı, içimde ki o çocuğu öldürdüğüm için beni cezalandırmazdı.

"Tanrı bizi affeder mi?."

"Tanrı sana ne yapar bilmem. Ama Allah bize yeter. O bize merhamet edecektir. Yoksa yaşamanın ne anlamı var?." Dediğin de sesinde ki o inançla sendelemiştim. Birden bire aradığım cevapların sanki onda olduğunu hissetmişim gibi bir paniğe kapıldım. Doğduğumdan beri meydana gelen soru kütleleriyle dolu o mekanizmanın cevabını bulmuşum gibiydi ve bu yüzden kalbimin yerinden çıkacağını sandım. Heyecanlanmış, aynı zaman da tedirgin olmuştum.

"Nereden biliyorsun ki? Yok olup gitmeyeceğimizi nereden biliyorsun ki?" Diye sorduğum da artık oturuyordum. Ellerim terlemişti. Vereceği her cevaba açtım. Elimden tutmasını ve beni bu boşluktan çıkarmasını istiyordum

Yaramızda Kalsın ♣️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin