1. Bölüm (Kaçış)

Start from the beginning
                                    

Annesi ise kızının sözlerini duyar duymaz gözlerini hızla Zehra'nın gözlerine sabitledi ve sert bir ses tonuyla devam etti."Zehra yapamam. Beni zor durumda bırakma lütfen." Latife Hanım'ın endişesi yersiz değildi. Haşim Ağa asla geleneklerini görmezden gelmezdi ve kızını hiç acımadan oracıkta vururdu.

"İyi o zaman kızını kaybedersin anne!"

Annesinin ellerini hızla ittirip arkasına döndü. Kararlıydı Zehra. O adamla evlenmektense tek başına kaçardı. O adamın karısı olmaktansa kara toprağın olurdu daha iyiydi. En azından bu acı dolu dünyadan kurtulabileceğini düşünüyordu ama yanılıyordu.

Tahtadan yapılma, eski kapının hafifçe tıklatılıp açılmasıyla Zehra kapıya doğru döndü. Kapıdaki kırklı yaşlarındaki esmer, soğuk görünüşlü kadın Zehra'yı göz ucuyla süzdükten sonra aradığını bulmuşçasına gülümseyerek konuşmaya başladı.

"Zehra, hadi herkes seni bekliyor!"

"Tamam." dedi Zehra, fısıltıyla gelen kişiye. Gelen kişi de cevabı duyar duymaz ayrılmıştı yanlarından.

Zehra hemen arkasını dönüp makyajını silmeye başladı. Gelinliğinin koluna kırmızı ruj lekesinin bulaşmasına dahi aldırmadan dudağını koparırcasına sildi. Kırmızı en nefret ettiği renkti. Siyahın içinde kaybolmuş bir renkti. Kırmızıdan nefret ettiği kadar beyazdanda nefret ediyordu artık. Annesine bakma gereği bile duymadan "Git anne makyajımın akan kısımlarını silip ineceğim." dedi keskin bir ses tonuyla.

"Tamam kızım. Üzülme artık, bak bende üzülüyorum sonra. Belki iyi bir adamdır her şeyi zaman gösterecek ve bu kaçma fikrinden de vazgeç. "

Üzülseydi böyle birşeye razı olmazdı, yüzyılın saçma geleneğini sürdürmekte babama yardım etmezdi, diye geçirdi içinden. Annesi sessiz adımlarla kapıya doğru yöneldi. Kapının kapanmasıyla Zehra nasıl kaçacağını düşündü. Etrafına bakındı bir süre; küçücük, tek bir penceresi olan kendince yapayalnız olan soğuk bir odaydı sadece. Zehra doğduğundan beri bu odada yaşamıştı. Tüm hayallerini bu odada kurmuştu ama şimdi tüm kurulan o hayaller tahtadan bir kule gibi tek hamlede devrilip bir kenara atılmıştı. Asla babasına karşı gelemezdi ama bu sefer gelecekti. Çünkü bu kadarı fazlaydı onun için. En azından hayalleri için gitmeye değerdi.

Canı bir şeye sıkıldığı zaman bu pencereden atlar arkadaşlarıyla buluşurdu. Şimdi ise bu pencereyi sonsuza kadar kaçmak için kullanacaktı ama bu gelinlikle yapamazdı. Yüksek topuklu, beyaz ayakkabılarını çıkarıp yere fırlattı. Duvağını tek bir hamlede söküp aynadaki yansımasına attı. Siyah gelinlikten bir parça koparmanın verdiği sevinç duygusuyla üzerindeki gelinliği de çıkarmayı denedi ama yapamadı. Gelinliğin ağır yükü zinciri açmasını engelliyordu. Fazla vaktinin de olmadığını biliyordu. Bir üzerindeki gelinliğe bir de pencereye baktı. Her şeyi göze alarak pencereye çıkıp atladı. Atlamanın verdiği şiddetle dizlerini acıtmıştı. Gelinliğinde ki kanı görünce acıyla ayağa kalktı. Gelinliğini hafifçe kaldırınca dizlerinin kanadığını gördü ama dayanılmaz olan acıya ve akan kana aldırmayarak arka tarafa doğru yöneldi. Evlerinin tek bir kapısı vardı o da şu an düğüne gelenlerle meşguldü. Tekrardan acısını unutarak karşısındaki taş yığınlarından oluşan duvardan atlayacaktı. Eğer şimdi yapamazsa bir daha yapamayacağını biliyordu. Sonsuzluk çok uzaktaydı, aynı zaman da mutlulukta ama deneyecekti. Dizlerindeki acıya aldanmayıp koşarak boyundan biraz daha yüksekte olan sert duvara tırmandı ve hiç düşünmeden atladı. Çok yüksek olmadığı için kolaylıkla atlayabilmişti ama dizleri daha da kanayıp, kanayan yarasının acısını şiddetlendirmişti. Yavaşça ayağa kalktı. Sendeleyerek birkaç adım atmıştı ki arkasından uzanan ilk feryata kulak verdi.

"Gelin kaçıyor, gelin kaçıyor!" Sesin geldiği yöne doğru başını hafifçe döndürdüğünde bir adamın koşarak ona doğru geldiğini gördü. Şimdi yapabileceği tek bir şey vardı. Koşmak...

Dizi o kadar çok acıyorduki bunu yapabilecek miydi, bilmiyordu. Yinede tüm acısına rağmen gelinliğini kaldırabildiği kadar kaldırıp gücünün yettiği yere kadar koştu. Çıplak ayakları yere her basışında bir adım daha hedefine yaklaştığını hissedebiliyordu. Mutluluğa koşmanın verdiği heyecanla dizindeki acıyı bile unutmuştu kısa bir süreliğine. Mutluluk ondan alınıp bir balon gibi masmavi gökyüzüne serbest bırakılmıştı ama şimdi o balonu ipinden tutup sımsıkı sarıp asla bırakmayacaktı. Mutluluk ondan alınmıştı evet ama o tek başına bulacaktı bu hazzı.

Arkasından gelen onlarca ayak seslerinin, sert ve soğuk zemine görünmez ayak izlerini bırakarak peşinden geldiklerini biliyordu. Artık acısına dayanamayarak sağdaki ilk sokağa girdi. Kapısı açık bir ev görünce hiç düşünmeden içeriye girip kapıyı kapattı. Nefes nefese kalmıştı. Korkunun tüm etkileşimleri kollarını, küçük bedenine sarıp titremesine neden olmuştu. Bir anda kendini sessiz avluda sert zemine yığılmış bir şekilde buldu. Bayılmıştı Zehra ama birinin o evde yaşayıp ta onu kurtaracağından habersizdi ve bu kişi bir erkekti. Artık her şey Zehra için daha da zorlaşacaktı. Mutluluğu ipinden sımsıkı yakalamak için kaçmıştı ama şimdi o ip tekrar elinden sessiz bir şekilde alınmıştı.

BÜYÜK ADAMIN KÜÇÜK AŞKI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now