"efsane ve Antr aynı cümlede mi geçti az önce ben mi yanlış anladım?"

"hayır, sahip doğru duydunuz: maalesef elimizde Antrların gerçekten yaşamış olduklarına dair en ufak bir bilgi; bir söylenti –bakın yazıt, kitap falan demiyorum: masal bile yo-"

"genç efendi ben ne kadar efsaneysem Antrlar da o kadar efsane"

"o zaman durum sandığımızdan daha vahim sahip, zira sizler antrlar kadar bile bilinmiyorsunuz en azından ben duymadım. Duyan var mı? Bu arada arkadaşlarım ülkenin farklı yerlerinden geldikleri için benim bilmediklerimi biliyor olabilirler" Theshup bir umutla diğerlerinin gözlerine baktığında herkeste en mel'un ifadeyi görerek üzülmüştü: umutsuzluk. Hiç kimse onların kim olduklarını bilmiyorlardı; bu zamana kadar yaptıkları her şey unutulmuş yitip gitmişti, yüreğine bir kasvet çökmüşken bilginin sahibesi konuşmaya başlayarak kendisini kurtarmıştı,

"efendi Üykül, öncelikle sizden tekrar özür dilerim ve sahip de izin verirse bildiklerimi sizinle paylaşayım –Theshup ses çıkartacak bir durumda değildi, ölümü hayal bile edemezken bir ergenin kendisini döverek öldürebileceği gerçeğinin şokunu henüz üzerinden atamamıştı. Bu yüzden de sadece 'devam et' diyebildi- aslında nereden başlayacağımı tam olarak bilemiyorum ama şu efsane -gerçek olayıyla başlasak gayet uygun olacağını düşünüyorum..."

Theshup artık tam olarak tarihlerden emin olamasa da olayları gayet iyi biliyordu hala ve her şey yaklaşık olarak Üykül'ün dediği tarihlerde başlamıştı. Aslında tam olarak on yedi bin yıl öncesine gidiyordu. O zamanlarda Theshup'un babası sadece ülkesini ve halkını adaletle yönetme gayreti içerisinde olan bir hükümdardı. İnsanları da onun katı olsa da sorunları etkili bir şekilde çözebilen ve ihtiyaca gayet iyi cevap verebilen adaletinden gayet memnunlardı. Ya da en azından yazmanların tabletlerde anlattıkları bu şekildeydi. Gerçi Theshup'un yönetime geçtiği zaman görmüş olduğu bolluk; bereket ve düzen bunların doğru olduğunu gösterir nitelikteydi. Tabi kral'ın tek sorunu yönetimdeki eksiklikler veya halkın durumu değildi: kralın bir veliahtının olmaması en büyük sorunlardan bir tanesiydi.

Halk mutlu mesut günlerini geçirirken Theshup'un babası da artık öleceğini hissetmeye başlamıştı ve krallığının akıbetini görerek üzülmeden edemiyordu. Zira o dönemlerde maalesef dünya üzerinde çok fazla 'devlet' yoktu. Hepi topu dört beş devlet vardı ve bunlardan bir tanesi de Omchur'du. Arazi olarak maalesef çok geniş topraklara sahip değildi zira o zamanlar insanlar bu kadar yaygın olmadığından çevre çok büyük tehlikelere gebeydi. İnsanların birbirleri ile savaşmadan yaşayabilmelerinin sebeplerinden birisi de buydu. Lakin günlerden bir gün Omchur'un başkenti olan ve devletin kendisine ismini verecek olan bu şehre kıyafetleri ve dış görünüşü diğer insanlara hiç benzemeyen birisi geldi. Kitabelerde yazılanlara göre 'yanağını avucuna alarak sağ veya sol tarafı üzerine yattığı zaman kalçası ve kaburgalarının arasında kalan boşluktan bir kedinin kuyruğunu dikerek geçebileceği kadar uzun' boylu bir adamdı bu adam.

Adamın anlattığına göre gümüş kama dağları denen dağların etrafındaki verimli araziden çıkıp buralara gelmişti zira geldiği yerde artık kendisinin ilgisini çeken, öğrenebileceği veya geliştirebileceği her hangi bir şey maalesef kalmamıştı. O da kendisine saf demirden bir çift çizme dövmüştü ve eline hem baston olarak kullanacağı hem de silah olarak etkili bir demir döküp yollara düşmüştü. Yaptığı tek şey yenilikler aramak olan bu adamın yolu da bu gezide bir şekilde Omchur şehrine düşmüştü. Ağarmış saçı ve sakalına rağmen, gözlerindeki bilgelik ateşi sönmemiş bu adamın yüzüne bakanlar onun kesinlikle ölümün kıyısında bir kocamış olduğunu düşünmezlerdi. Kendilerinden hiçbir şey talep etmeden kendi kendine bir demir ocağı inşa etmiş ve insanların işlerini kolaylaştıracak alet edevatı üreterek ihtiyaç duyanlara dağıtmaya başlamıştı. Yaşından dolayı ona saygıda kusur etmeyen halk da onun gönlünü ellerinden geldiğince hoş tutmaya çalışmışlardı. Omchurluların hayatları bu şekilde iyiye doğru giderken gelişmelerden haberdar olan kral bu gelişimi sağlayan kişiyi onur konuğu olarak sarayına davet etmek istemişti ve onun adına bir de yemek tertip etmişti.

ejderha günceleriOnde histórias criam vida. Descubra agora