Sahte.. Bölüm 25

Start from the beginning
                                    

Ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum ama Ceyda'nın dizlerinin üzerinde kapı gürültüsüyle güçlükle uyandım.  Çocukların hepsi uyanmıştı. Kapı da gördüğüm adam dün bizi buraya getirenlerden biriydi. Elinde ki tepsiyi tek kelime etmeden soğuk zemine bıraktı ve bize son bir bakış atıp çıktı. Ceyda gözlerini ovalayıp kalktığın da ikimiz de sessizdik. Çocuklar tepsiden ekmeklerini tek tek alıp yemeye başladıklarında midem acıyla guruldadı.

En son ne zaman yemiştim? Çocukların biri tepsiyi bize doğru iterken göz ucuyla Alaska'ya baktım. Aynı boş bakışlarının ardından ekmeğini yiyordu. Ceyda vakit kaybetmeden ekmekleri aldı ve bana da uzattı. Bir şey demeden aldım. Çok açtım ama bir şey yiyemeyecek kadar da doluydum.

"Buradan kaçacağız." Dedi Ceyda fısıltıyla. Ekmeğimden bir ısırık alıp ona baktım. Ekmeğin içinde peynir tadı vardı ama kendisinden eser kalmayacak kadar ufalanmıştı. Birde sanırım domates vardı. Ekşi tadından öyle umuyordum.

"Nasıl?" Diye sordum. Nereye geldiğimizi bile bilmiyorduk ki. Nasıl kaçacaktık? Emir bizi bulacak mıydı? Yada biz kaçacak kadar yaşayacak mıydık? Daralıyordum.

"Bilmiyorum ama bir plan kuruyorum dün geceden beri. Mutlaka bir çıkış yolu vardır." Kalabalık birden kafasını bize çevirince ekmeğimi güçlükle yuttum.

"Nerede olduğumuzu biliyor musunuz?" Diye sordum fırsattan istifade bize ilgiyle bakan gözlere. Hepsi ayni hızda başlarını çevirince ofladım. "Eğer bize yardım ederseniz buradan çıkmanıza yardımcı olabiliriz. Güvenin bize. İş birliği yaparsak buradan hepimiz kurtuluruz." Dedim ama yine de onları konuşmaya ikna edemedim.

"Ya bir şey söyleyin!" Diye bağırdı Ceyda.  "Çok mu hoşunuza gidiyor bu çukurda yaşamak!" Çocuklar irkilerek geri çekildiklerin de Ceyda'ya öldürücü bir bakış attım.

"Onları hepten kaybedeceğiz. Sakin ol." Diye uyardığım da elleriyle saçlarını karıştırdı. Gözlerinin altında ki morluklardan nasıl yorgun olduğu belli oluyordu ama böyle giderse elimize hiçbir şey geçmeyecekti.

"Sadece nerede olduğumuzu söyleyin. Neyin içindeyiz?" Diye sordum çaresiz bir şekilde. Aralarından biriyle göz göze gelince yüzüm can çekişir bir ifadeye büründü.

"Eski bir kilisedeyiz." Dedi ama yanında ki çocuk onu hemen dürterek susturdu. Ceyda'yla birbirimize baktık hemen. Nerede olabilirdik? Kullanılmayan bir kilise mi vardı? Öyle yerlerin tarihi yer olarak kapalı olması gerekmiyor muydu? Anlam verememiştik. Kapı tekrar açılınca bir daha soru sorma hakkımızı da kaybetmiş olduk.

"Herkes aşağıda toplansın. Sayım yapılacak. Sonra yerlerinize gideceksiniz." Adam çocukları tek tek dışarı çıkardığın da hemen ayağa kalktım.

"Biz ne olacağız? Daha ne kadar bizi burada tutacaksınız?" Diye sorduğum da adam pis bir gülüşle bana baktı. İçim kalkarak geri çekildim ama yüzümün ifadesizliğini bozmadım.  İstediğim en son şey korkarak onlara yanlış bir izlenim vermekti.

"Sıkıldın mı? Daha yeni eğlenmeye başlamıştık?" Diye dalga geçince yumruklarımı sıktım.

"Patronunuzla görüşmek istiyorum." Diye araya girdi Ceyda. "Paramı aldınız ve istediğimi yapmadınız. Para da sizde kalsın. Bizi bırakın gidelim."

"Başımı ağrıtıyorsunuz." Diye mırıldandı adam boynunu bir kaç kez çıtlatarak. "Beni eğlendirmek isterseniz çağırmanız yeterli. Ama yok baş ağrıtacaksanız sesinizi kesin." Adamın dediğini ikimiz de anlamıştık. Midemin bulantısı katlanarak artıyordu.  Bu olanlara inanamıyordum. Vicdansızların vicdanına kalmıştık ve artık söz konusu canımız değildi. Artık daha da ötesini görebiliyordum ve düşündükçe mideme kramplar giriyordu. "Baba sizinle konuşacak. Sessizce bekleyin." Diyerek çıktı ve kapıyı arkamızdan kilitledi.

Yaramızda Kalsın ♣️Where stories live. Discover now