Kafes.. Bölüm 24

Start from the beginning
                                    

"Bak parayı aldın. Lütfen senden istediğimi yap yeter. Sonra da buradan çekip gideceğiz. Bir daha bizi görmeyeceksin bile." Ceyda'nın söylemlerine karşılık kaşlarım çatıldı. Hala neyin peşinde dolanıyordu? Sadece buradan gitmek istiyordum.

"Sen o şansı çoktan kaybettin küçük fare. Onu bana oyun oynamadan önce düşünecektin." Diye tükürürce konuşan adamın kelimeleri bizi sonumuza hazırlar gibiydi. Burada ölecek ve kimse ölümüzü bile bulamayacaktı. Aklımın köşelerinden fırlayıp geçen Emir'in görüntüleri beynimi sarstı ve kalbim acıyla kıvrandı. Sonra daha önemli bir gerçek beni kendime getirdi. Buse. Uzun bir süre yutkunamadım.

"Oyun yok. Yemin ederim yok. O ilik nakline ihtiyacım var!" Ceyda'nın çaresizce çıkan sesine karşılık bakışlarım hızla ona döndü. Tüm taşlar yerine oturmuş, bulunduğumuz ortamı göz kamaştıracak bir şekilde aydınlatmıştı. Bu yüzden mi buradaydık? Yasal olmayan yollarla mı bunu elde edecekti? Peki bunun için kimin canını yakacaktı? Aklıma gelen düşünceler midemi alt üst etti. Boğazıma kadar çıkan safrayı güçlükle yutmayı başardım.

"Etrafta kimse yok." Adamlar geri geldiklerin de bizim sonumuzun ne zaman geleceğini düşündüm. Şimdi? Bir dakika sonra mı? Sırtıma saplanan korku kaburgalarımı parçalamaya başladı.

"Bunları ne yapacağız?" Adam silah tutan eliyle sakalını kaşıdı. Muhtemelen bizim için bir şeyler düşünüyordu ama bunların iyi yönde olmadığına bahse girerdim. Israrla gözlerinin içine bakmıyordum. Kimseyi ölümümün  planını yaparken görmek istemiyordum.

"Şimdilik kafese götürün. Sonra baba icabına bakar."

Ceyda'yla bakışlarımız arasında geçen yardım çağrısı gözlerimizden okunuyordu. Ondan özür dilemeyecektim. Ama içimde ki pişmanlık tortusu bana karışmamam gerektiğini vurguluyordu. Belki de parayı verip işini halledebilirdi. Peki bunun sonunda canı yanan kim olacaktı? Hangi günahsızın vebalini cehenneme kadar taşıyabilirdik ki?

Korkunun kokusu kemiklerime kadar ulaşmış, o pis koku herbir zerreme sinmişti. Omuzlarımdan aşağıya dökülen saçlarım kısa sürede beni idam etmek için hazırlanmış bir ipe dönüşmüştü. Çok geçmeden biri altımızda ki sandalyeyi teklemeyecek ve bizi korkunç bir ölüme terkedecekti.

Bizi önce gözlerimizi ve ellerimizi bağlayıp sonra araçlara bindirdiler ve çıt ses çıkarmadan bir yere götürdüler. Bunu bizi daha fazla tedirgin etmek için yaptıklarını düşündüm. Çünkü insan gözleri bağlıyken ve bir şey duyamazken çıldıracak gibi oluyordu.

"Üzgünüm." Ceyda'nın fısıldayan sesine karşılık sanki onu görebilecekmişim gibi kafamı ona doğru çevirdim. "Tek istediğim Buse'nin düzelmesiydi."

İç çektim. "Biliyorum."

Bir bilinmeze sürüklenmeden önce aklıma Emir geldi. Bizi bulabilirdi değil mi? Şimdiye kadar her seferinde beni bulmayı başarmıştı. Tek umudum oydu ve kalbim bir an bile olsa çılgınca atmaya bu umutla ara verebiliyordu. Bir kaç saniye sonra arabanın yavaşlayarak durduğunu hissettim ve tüm bedenim kasıldı. Biri kolumdan sertçe çekip; "inin!" Diye uyardı. Yavaşça araçtan inip beni yönlendirmelerine izin verdim.

Giderken adımlarımı sayarak ilerledim. Eğer gözüm kapalı da olsa buraları ezberleyebilirsem kaçabilirdik. Ufak bir şanstı ama yine de denemeye değerdi. Arabadan inince tam seksen dokuz adım saydım. Yani arabayla girdiğimiz yer arasında seksen dokuz adımlık bir mesafe vardı. Bir adım daha atacakken kolum soğuk bir metale çarpınca onun bir kapı olduğunu varsaydım. İçeri girdik. On beş adım daha saydım.

Yaramızda Kalsın ♣️Where stories live. Discover now