20.BÖLÜM: PARTİ

1.5K 144 160
                                    

-

Birbirine sıkı sıkıya kapanmış olan göz kapaklarının arasına birkaç güneş ışığı sızdı genç adamın. Yüzünde belli belirsiz bir tebessüm vardı; muhtemelen bu tebessüm saatlerdir dudaklarındaydı. Çene kaslarının yorulduğunu yalnızca tebessümünü bozduğunda hissetti. En son ne zaman böyle olmuştu? Hatırlamıyordu. Peki onu kim böylesine mutlu etmişti? İşte bunu hatırlıyordu.

Yüzündeki büyük gülümsenin sahibi, yatağın diğer ucunda yatıyordu. Gözlerini araladı Cyrus. Olivia'nın yüzüne vuran güneş ışıkları, kızın beyaz tenini tıpkı turuncu saçları gibi renklendirmişti. Masum görünüyordu. Onu hiç masum olarak görmemişti Cyrus. Alderia'nın sağladığı karanlık perdeler örtülüydü gözlerinde. Bu perdelerin arkasında gizlenen kızın masumiyeti; genç adamın kendi kendine kurduğu tabularıyla yok edilmişti.

Cyrus elini uzattı ve parmaklarıyla yanağına dokundu. Hayatı boyunca elbette ki sevgilileri olmuştu; sonuç olarak yakışıklı ve zengin bir doktordu. Kendisini isteyen kadınlar, kendisinin de arzuladığı kadınlar vardı. Ancak hiçbirine aşık olmamıştı. Alderia, yani eski bildiği adıyla Morilyn'di onun aşkı. Ancak geçmişte kalmıştı. Cyrus, Morilyn'in masumiyetine aşık olmuştu; Alderia'nın kötülüğüne değil.

İronik bir şekilde masumiyetle alakası olmayan bir seri katilin, masumlara zaafı vardı. Yataktan kalktı ve beyaz tişörtünü üzerine geçirdi. Köşedeki aynadan çabucak saçlarını düzeltti ve şortunu giydi. Saat erken olduğu için Olivia'yı uyandırmak istemiyordu. 

Normalde gitmesi gereken bir iş, tedavi etmesi gereken hastalar vardı. Ancak intikamına o kadar çok konsantre olmuştu ki işini unutmuştu. Bu nedenle başhekimden büyük miktarda azar yemişti. Kendine gelene kadar tekrar doktorluğa dönemeyeceği söylenmişti. 

Doktorluk, adam için ilginç bir meslekti. Bir yandan birilerini öldürüyor, bir yandan birilerini iyileştiriyordu... Bu dengeyi sağlamayı başarmıştı fakat dengesi bozuluyordu. Ve biliyordu ki; denge bir kez bozulursa bir daha toparlanmayacaktı.

Başını kaşıyarak mutfağa gitti. Yiyecek bir şeyler hazırlaması gerekiyordu. Buzdolabını açtı; bir süre bakındı. En sonunda ekmeğinin arasına salam koydu ve salona doğru ilerledi. 

Tam o sırada Olivia, yatakta yarı uyur yarı uyanık vaziyette yatıyordu. Güneş ışınları gözlerini rahatsız etmişti, arkasını döndü ve uyumaya devam etti. Ancak beş dakika bile olmadan boğazında bir el hissetti. 

Hızla ele doğru döndü. Oradaydı. Alderia Lissandra, nasıl girdiği belli olmamasına rağmen Cyrus'ın yatağının üstündeydi; elleri Olivia'nın  boğazındaydı. "Sana ona yaklaşmaman gerektiğini söylemiştim..." Sağ elinden makası çıkardı. Bağırmak istedi Olivia fakat Alderia eliyle kadının ağzını kapattı. 

Makası kadının teninde gezdirdi; o sırada Olivia kadının elini ısırdı. Alderia hiçbir şey hissetmedi. Makası Olivia'nın turuncu saçlarına getirdi. "Cyrus saçlarının hangi kısımlarını okşadı?"

Başının sol tarafına düşen turuncu saçları kavradı ve tek seferde kesti. Ardından birkaç kez daha. Olivia'nın gözleri doluyor, tepki vermeye çalışıyor fakat beceremiyordu. Özenle baktığı turuncu saçları gitmişti. Eğer devam ederse o makasın bir gün kendisine saplanacağını da biliyordu.

Gözlerini sımsıkı kapattı. Beyninin içinde aynı cümleyi yineledi. "Senden korkmuyorum. Senden korkmuyorum. Senden korkmuyorum!" 

Sonuncusunda sesi çıktı; adeta çığlık atarcasına çıktı. Ardından gözlerini açtı. Alderia burada değildi. Nereye gittiğini bilmiyordu. Bir saniyede kaybolabilir miydi?

Renklerin KatiliWhere stories live. Discover now