15.BÖLÜM: İŞKENCE

1.7K 153 215
                                    

Saat gecenin üçüydü.

Cyrus hiçbir zaman bilmiyordu saatin kaç olduğunu, oda her zaman karanlıktı. Aydınlık asla o odaya uğramazdı. Bu nedenle gününün çoğunu uyuyarak geçiriyordu.

Hayatının değişeceği gece de tıpkı diğer geceler gibi uyuyordu. Ancak uykusunu aniden içeri dalan adam böldü. Gözlerini açıp adama baktı Cyrus. Uzun boylu bir adamdı, yüzü görünmüyordu. Oldukça iri bir yapısı vardı. Kendisinin iki katı sayılırdı. Onu daha önce görmediğini düşündü.

Zihnini yokladı. Hayır, görmemişti.

Adam yanlarına doğru yaklaştı, yüzünde bir maske olduğunu düşündü Cyrus. Maske acemice yapılmış gibiydi; kırmızıydı ve bazı kısımlarında çıkıntılar vardı.

Adam, Cyrus ve Morilyn'in yanına yaklaştığında düşüncesinde yanıldığını fark etti adam. Bu, maske değildi. Yüzünde büyük bir yanık vardı; o yüzden kırmızıydı ve çıkıntılar yanık izleriydi.

Herkese yüzünü gösterdikten sonra kapıya doğru yürüyüp tekrar baktı herkese. Uykusundan uyanmış çocuklar ne olduğunu anlamamış bir şekilde bakıyordu ona. Adam, yüzüne kocaman bir tebessüm kondurdu ve sakin ancak ürkütücü bir sesle konuştu.

"Artık benimsiniz."

Ardından elindeki bombayı odanın içine fırlattı. Bomba patladığı an etraf dumana büründü. "Bu bir sis bombası," dedi Cyrus. Etrafını göremiyordu. "Morilyn? Morilyn neredesin?"

Kız elini çocuğun elinin üstüne koydu. "Sis bombasından da farklı..." Morilyn'in sesi uykulu geliyordu. Cyrus ayağa kalktı; karşı koymaya çalıştı ancak kalkmasıyla düşmesi bir oldu. Dumanlar başını döndürüyordu; gözlerini kapatma isteği uyandırıyordu.

Direnmeye çalıştı fakat beceremedi. Başına geleceklerden habersiz bir şekilde yere yığıldı.


Uyandığında başında korkunç bir ağrı vardı. Başına masaj yapmak için ellerini başına götürdü fakat metal bir şeyle karşılaştı çocuğun elleri. Gözlerini açtığına emindi fakat etraf hala karanlıktı. Başında ise metal bir şey vardı.

Bir başlığa benzetti. Küçükken izlediği filmde görmüştü; insanların başına metal bir başlık takıyorlardı. İçi ürperdi çocuğun. Elleriyle başlığı çıkarmaya çalıştı fakat çıkmıyordu. Başına yapışmış gibiydi. Başlık, başının üstünü tamamiyle kaplıyor ancak kulaklarını ve burnunu açık bırakıyordu. Yalnızca başını ve gözlerini kapatıyordu.

Biraz daha zorladı. Canı çok yanıyordu; adeta başlık kafasına yapışmıştı. Hiçbir şekilde hareket etmiyor, çıkmıyordu. "Burada kimse var mı?" diye bağırdı çocuk. "Sesimi duyan var mı?"

Bir sandalyede oturuyordu. Elleriyle yokladığında sandalyenin tahta bir sandalye olduğunu fark edebildi. Eskimişti; bacakları neredeyse kopmak üzereydi. Sandalyeden kalktı ve temkinli bir şekilde yürümeye başladı.

Gözü görmeyen insanların halini işte o an anlamıştı. Karanlıkta yaşamak zordu. Karanlıkta yaşamak dünyadaki en zor şeylerden birisiydi.

Ellerini oynatıyor, bir nesne yakalamaya çalışıyordu. Birkaç saniye uğraştıktan sonra bir duvara tutundu. Duvarın soğukluğu, terlemiş ellerinin sıcaklığıyla birleşti.

Bir duvar, bir sandalye. Duvara tutunarak odayı turladı. Küçük bir odaydı. Okul tuvaletine benziyordu. Eli demir kapıya değdi. Bu kapı, sandalye gibi parçalanmak üzere değildi. Oldukça sağlam görünüyordu. Kapının kolunu bulduğunda kolu aşağı yukarı çekti fakat işe yaramadı.

Renklerin KatiliWhere stories live. Discover now