8.BÖLÜM: KURTARICI

2.3K 187 203
                                    

Bir yıl.

Cyrus kaçırılalı bir yıl olmuştu. Kendisi farkında değildi bunun ancak takvimler öyle gösteriyordu. Küçük çocuk, büyüyordu. Büyüdükçe gelişiyordu bedeni. Bedeniyle beraber zihni de olgunlaşıyordu.

İlk cinayetini işlemişti; kendine eğitim yuvası diyen yerde ilk cinayetini işlemişti. İlk cinayetinin üzerinden bir yıl geçmişti. Ara sıra kabus görüyordu fakat yine de alışmıştı işte. Alışmasa yapabileceği hiçbir şey yoktu. 

Dünyanın nasıl bir yer olduğunu anlamıştı henüz çok küçükken. Güçlü olmayan ölürdü. 

Bir yıl boyunca çeşitli şekillerde eğitimler almışlardı. Bu eğitimler, dövüş eğitimleri, aç kalma eğitimleri tarzındaydı. Amacını anlamıyordu. Neden böyle şeyler yapıldığını anlamıyordu. Yine de başarılıydı çocuk. Dövüş eğitiminde birbirleriyle dövüşüyorlardı; birçok rakibini dövebiliyordu. 

Kurtarılmaktan umudunu kesmişti. Bağlanma taktiğini kullanıyordu, eğer kendisini kaçıranlara bağlanırsa kendini kurtarabilirdi. Onların dediklerini yaparsa hayatta kalırdı. Şimdilik, dedikleri yalnızca birkaç emirden ibaretti. İleride ne olacağını bilmiyordu.

Kapı büyük bir gürültüyle açıldı, aynı odada geçirdiği birinci yılda bile kapı hala tamir edilmemişti. Hala büyük bir gürültü çıkarıyordu. İki kişi girdi içeri; içlerinden birini daha önce hiç görmemişti. Birisi ara sıra uğruyordu ancak uzun saçlı adamı hiç görmemişti. Korkutucu görünüyordu.

"Vay canına," dedi uzun saçlı adam. "Burada hazine yatıyormuş, haberimiz yok..." 

"Onları sonraya saklıyoruz," dedi diğeri. "Ah, yapma Billy! Siz okul değilsiniz, onlara matematik mi öğreteceksiniz?" Alayla konuştu uzun saçlı adam, adının Billy olduğunu öğrenen çocuk, Billy'yi sinirli gördü.

"Onlara hayatta kalmayı öğretiyoruz," diye düzeltti onu. Ardından çocuklara döndü. "Evet! İlk görevinize hazır mısınız?"

Kimse ses çıkarmadı. "Korkacak hiçbir şey yok... Sizden sadece bir şey götürmenizi isteyeceğiz. Bu tıpkı alışveriş gibi! Mağazadan oyuncağınızı alıp sahibine götüreceksiniz."

Birkaç saniye sonra içeri birisi daha girdi. Geniş oda giderek kalabalıklaşıyordu. Cyrus, elinde büyük bir poşetle gelen adamın ne yapmaya çalıştığını anlamamıştı. 

"Oyun oynamayı sever misin?" diye sordu birisine. Çocuğun adını hatırlamaya çalıştı, sık sık unutuyordu. "Evet." 

"Peki oyunlarda ödül olmasını ister miydin?"

"Evet."

"Ama her ödüle karşılık bir ceza olmalı... Yanılıyor muyum çocuklar?" 

Ceza... Bir yılda birçok kez ceza yemişti Cyrus. Bodruma atılma, saatlerce dövülme, azarlanma, aşağılanma, sırta iki kez sopa yeme... Bu tarz cezalara alışmış bile sayılırdı fakat bu sefer basit bir ceza olmadığını biliyordu. 

"Şöyle ki... Sizi izleyeceğiz. Siz götürmeniz gereken şeyi götürürken hepinizi izleyeceğiz. Hata yapan veya başarılı olan..." Sırıttı. "...ölür."

Kanı dondu Cyrus'ın, bu odadaki hiç kimse öldürülmekle tehdit edilmemişti. Bu, birinci görevdi. Ve biliyordu ki, görevler artık tehlikeli olacaktı.

"Kazanan?" diye sordu Keaton adındaki çocuk.

"Kazanan, yaşar! Yaşamaktan büyük ödül mü var?"

Renklerin KatiliWhere stories live. Discover now