11.BÖLÜM - EKİP

1.7K 166 167
                                    

Günler geçiyor, haftalara dönüşüyor, haftalar aylara dönüşüyordu. Uzun zaman olmuştu kaçırılalı. Belki de yıllar.

Kaçırıldığında on iki yaşındaydı Cyrus, şimdi ise on dört. Bedeni gelişiyor, boyu uzuyordu ama kilo almıyordu. Çünkü gün içinde yediği şeyler sınırlıydı. Günden güne eriyordu adeta; incecik kalmıştı.

Herkes tıpkı Cyrus gibiydi. David, kaçırıldığı gün oldukça şişman olmasına rağmen şimdi inceydi.

"Acıktım," dedi David aniden. Sessizliği bozan sesi çocuğun kulağında çınladı. Uykulu sesiyle yanıtladı. "Sabret, daha birkaç saatimiz var."

"Sabredemiyorum." Ayağa kalktığı an yere düştü David. "Olmuyor. Bu kadar açlığa dayanamıyorum."

Başını kaldırdı ve Morilyn'e baktı. İki hafta önce Olivia'yı dövdüğü için sağlam bir dayak yemişti. Gözlerinin altı mosmordu, yanaklarında çizikler vardı ve yürürken topallıyordu. Bir keresinde canının yanıp yanmadığını sormuştu. Morilyn, yalnızca gülümsemişti.

Dokuz kişilerdi. Stephan, bir önceki görevde ölmüştü. O görevden sonra ara verilmişti, bir daha herhangi bir görevde bulunmamışlardı. "Ben bir şeyler sakladım." dedi Morilyn ve yastığının altına özenle sakladığı sertleşmiş ekmeği çıkarıp çocuğa uzattı. "Çok sert ama olduğu kadar."

"Çaldın değil mi?" Olivia'nın alaycı sesini görmezden geldi. "Hırsızsın sen. Hem hasta hem hırsız."

"Kes sesini," dedi Morilyn. Bir saat boyunca hiç susmadan atıştılar. En sonunda ikisi de pes edip uyumaya karar verdi.

Uyanmalarını sağlayan kapının sert bir şekilde açılmasıydı. "Günaydın," dedi kapıdaki adam sırıtarak. "Hazır mısınız?"

"Kötü bir şey geliyor," diye mırıldandı Cyrus. "Sizi uzun süredir aç bıraktığımızı biliyoruz. Bu yüzden size bir ziyafet vereceğiz!"

Cyrus ve Morilyn hariç herkesin gözü umutla parladı. İnanmıyorlardı onlara. Karşılığında mutlaka bir şeyler isteyeceklerdi. "Menümüzde domates çorbası, et ve salata var! Merak etmeyin, herkese yetecek." Sırıttı ve geri çekildi.

Birkaç saniye sonra içeri beş kişi geldi ve dokuz ayrı tepsiyi tek tek çocuklara dağıttı. "Afiyet olsun." Kapıyı kapatıp gittiğinde odadaki çocuklar fikir olarak ikiye ayrılmıştı.

Yememelerini söyleyen Cyrus ve Morilyn, direkt yemeye koyulan odadaki diğer yedi kişi. "Onlara neden güveniyorsunuz?" diye sordu Cyrus. "Bize yaptıkları kötülükleri unuttunuz mu? Nasıl onları yiyebilirsiniz?"

"Açlıktan öleceğime onlara güvenirim," dedi içlerinden biri. Pes etti Cyrus. İnsanlara bir şeyi anlatmak çok zordu. Anlamamak için ekstra bir çaba gösteriyorlardı adeta.

Canı çekiyordu ama yemeyecekti. Aniden ellerinde bir sıcaklık hissetti. Morilyn, ellerini Cyrus'ın ellerinin üzerine koymuştu. "Boşver gitsin," dedi Morilyn. Kızın mavi gözlerinin içine baktı çocuk. Giderek gelişiyordu, ikisi de ergenlik çağındalardı. Ve bu yaşlar, ilk aşık olma yaşlarıydı.

"Benden korkmuyor musun?" Morilyn'in sorusuna karşılık olarak başını iki yana salladı. "Senden korkmuyorum. Bu dünyada korkulması gereken şeylerin sonundasın." Gülümsedi. "Peki ya sen benden korkuyor musun?"

"Senin hakkında hiçbir şey bilmiyorum ki."

"Adım Cyrus. Annemi beş yaşımda kaybettim. Beni babam büyüttü. Elinden geleni yaptı ama böyle oldum işte."

Renklerin KatiliWhere stories live. Discover now