17.BÖLÜM: VEDA

1.3K 139 142
                                    

-

Başına dayanan silaha baktı aynadan Cyrus. Kaç saniyesi kalmıştı? Kurbanları da kendisi gibi mi hissediyordu? Ölmek üzere olan birisi ne hissederdi? İnsan ruhunun yirmi bir gram olduğunu savunur bilim adamları. Bu yüzden ölürken yirmi bir gram kaybedermiş vücut. Yirmi bir grama ne sığardı bilmiyordu. Yaşadığı bunca acıların, çaresizliğin birleşimi yirmi bir gram mı ediyordu bilmiyordu.

Kendisine acımalı mıydı bilmiyordu. Zamanında çok acı çektiği doğruydu fakat çektiği acının yüzlerce katını çektirmişti insanlara. Pişman mıydı? Değildi. Cyrus Redd, sanat için insan öldüren birisiydi. 

Gülümsedi Cyrus. Arkasında duran Keaton, Koda'dan çıkan kimsenin aslında iyi bir insan olamayacağının göstergesiydi. Koda insanı bu hale sokardı. İçine işlediği kötülük tanecikleri ömür boyu peşini bırakmazdı. Kalbe enjekte edilen kötülük kalbi ele geçirir, kırmızıyı siyaha çevirirdi. Oysa ne kadar kolaydı kırmızının beyaza dönmesi! 

İnsanlığın tezatı da burada gizliydi. İyi olmak bu kadar kolayken kötülüğü seçmek bir başarıydı. Önünde duran iki uzun yoldan zor olanını seçmek bir başarıydı. Cyrus, yaşayan bir başarıydı.

 "Son sözünü söyle," dedi Keaton. Yüzünde büyük bir tebessüm vardı. 

"Son sözüm mü?" diye sordu Cyrus. "Renklerin Katili, Hayalet'e diz çöktürür." 

Ellerini yukarı kaldırdı ve Keaton'un ensesinde birleştirip hızla öne eğdi. Adam, savunma yapamadan elindeki silahı yere düşürdü ve Keaton'un başını lavabonun köşesine vurdu. Ardından adamın ensesini kavradı takım elbisesinin kravatını çıkardı.

Keaton, bu bir saniyelik fırsatta dirseğiyle adamın karnına vurdu ve geri çıktı. Silahı yaklaşık dört metre uzağa düşmüştü. Silahına doğru hareket etti fakat Cyrus, kravatını adamın boynuna dolayarak onu engelledi.

Nefes alamadığı için duraksadı Keaton. Cyrus, Keaton'un sırtına oturdu ve kulağına eğildi. "Kes şunu, Keaton. Aynı tarafta olmalıyız, karşı tarafta değil." 

Keaton omuzlarını silkti ve Cyrus'ı bacaklarından tutup geriye fırlattı. Ardından üzerine çöktü ve yüzüne seri bir şekilde yumruk atmaya başladı. Elini kaldırdığı her seferde geçmişi hatırlıyor, adamın yüzüne vurduğu her seferde de geçmişini siliyordu adeta. Cyrus geçmişiydi. Cyrus adamın karanlığıydı. Cyrus yok edilmeliydi.

Cyrus, belindeki silahı çıkardı ve Keaton'un başına dayadı. "Çekil yoksa vururum."

Silahı ilk kavrayışı değildi. Çok iyi biliyordu; son da olmayacaktı. Silahla bir bütündü adam. Silah olmadan Cyrus olmayacaktı.

"Öyle mi?" Adam, dirseğiyle silahı ittirdi ve Cyrus'ın boğazına sarıldı. Nefessiz kaldığını hissediyordu Cyrus. Bir saniye. İki saniye. Üç, dört, beş, altı. 

Ne kadar dayanacaktı? Kaç saniye nefes alamadan duracaktı? Yüzünün kızardığını, görüşünün bulanıklaştığını hissediyordu. Bir şeyler yapmalısın, dedi kendine. Bir şeyler yapmalısın. Böyle ölemezsin. Böyle olmaz. 

Keaton'un fırlattığı silaha baktı. Uzakta sayılmazdı. Kolunu yana uzattı ve zorlanarak da olsa silahı kavradı. Elindeki silahı gören Keaton da kendisini geriye attı ve yerdeki silahı kaldırıp Cyrus'a tuttu.

Birbirini öldürmeye çalışan iki seri katil... 

Birisi, bedenden akan kırmızı rengin, paletteki diğer renklerle buluşmasına aşık. Ölümün güzelliğini seven bir ölü sevici, insan bedeninin renklere kavuşmasının güzelliğini benimseyen bir katil. Cyrus Daemon Redd.

Renklerin KatiliDonde viven las historias. Descúbrelo ahora