Katran Karası Düşler.. Bölüm 19

Start from the beginning
                                    

"Uzak durun kızımdan!" Diye onlara bağırdığım da bir bir kaçışmaya başladılar.

"Kedilerle mi kavga ediyorsun?" Emir'in sesini duyunca ona döndüm ve kaşlarımı çattım. "Mart ayı geldi. Rahat bırak hayvanları."

"Onu nasıl dışarı bırakırsın?" Diye kızdığım da kaşlarını yukarı kaldırdı. Pinti kucağımda rahatsızca kıpırdanıyor ve bana hiç yardımcı olmuyordu.

"Bana sürtünüyordu. Bedenim onun cinsel objesi değil, kusura bakma." Dalga geçiyordu. Ama nedense bu beni güldürmemişti. Yanından geçip giderken arkamdan güldüğünü hissedebiliyordum. Bu daha da sinirlerimi bozmaya yetmişti. Pintiyi eve bıraktım. "Hastaneye gidiyorum."

"İyi gidelim." Dedim bu sefer ben onun yüzüne bakmıyordum. Ve teklif etmese de arabasına oturduğum da sesini çıkarmamıştı. Bundan sonra geçen zaman bize eziyet gibi gelecekti. Bunun haberini şimdiden almıştım. Kavga ederken daha çok rahatlıyorduk. Şimdi birbirimizden ne zamana kadar kaçabilirdik ki?

"Sen gir benim işim var." Bir şey söylemeden arabadan indim. Emir yanımdan ayrılırken arkasından bakmamak için kendimi zorladım.
Hastaneye girdiğim de bir doktorla görüşüp kan vermek istediğimi söyledim. Buse'ye ilik nakli için belki kanım tutar diye. On dakikalık süren kısa bir işlem sonrası, büyük bir iyilikte bulunulabiliyordu. İnsanlar bunun farkına varmalıydı. İşim bitince direk Buse'nin  odasına girdim ve herkesin uyuduğunu görünce adımlarımı yavaşlattım. Barış Buse'nın yanında yatıyordu ve Buse şuan onun göğsündeydi.  Bu tabloya iç çekmeden edemedim. Ceyda benim geldiğimi görünce koltuğun kenarından kafasını kaldırdı.

"Her şey yolunda mı?" Diye sordum. Ceyda Buse'yle Barış'a baktı ve sonra kalkıp onların üzerini örttü.

"Hadi gel kantine inelim." Dedi fısıltıyla. Onaylarca başımı salladım ve kapıyı arkamızdan yavaşça kapattım. Kantine indiğimiz de Ceyda kendine sade bir kahve alırken bende bir çay alıp cam köşesine geçtim. "Çok yorgunum." Diye sızlandı Ceyda ayaklarının altına bir sandalye çekerken.

"Bir gelişme var mı?" Diye sorduğum da olumsuzca kafasını salladı. Sessizce önüme döndüm ve olabildiğince normal gözükmeye çalıştım. Normal gözükmek nasıl oluyorsa, deniyordum.

"Sen ne yaptın? Emir nerede?." Diye sorunca ister istemez omuzlarımı kaldırdım. Onun hakkında konuşmak her seferinde tenime iğneler batmasına sebep oluyordu.

"İşi varmış." Diye geçiştirdim ama Ceyda'nın imalı  bakışlarından kaçamadım. Hemen anlıyordu bir insanı. "Biraz kavga ettik." Diye itiraf ettim daha fazla bakışlarına dayanamayıp.

"Ne için?" Diye sorduğun da boşver dermiş gibi elimi salladım. Dert edilecek bir konu değildi ama ister istemez canım sıkılıyordu. "Söyle. Kafamı dağıtacak şeylere ihtiyacım var."

Konuyu değiştirmek için büyük bir çaba sarfettim. Ceyda'nın benim hakkımda ki düşüncelerinin değişmesini istemiyordum. Hayal'in yerine geçmemden rahatsız oluyordu ve şüphe çekmek istemiyordum. Ama zaten asla böyle bir şey olmayacaktı. Bende konuyu çarçabuk değiştirdim. "İz'den haberin var mı?" Diye sorduğum da gözlerini devirdi. Onun da hoşlanmadığını görebiliyordum. Ceyda'yla bazen aynı yerler de çatışıyordık.

"Hiç sevemedim o kızı. Sende öğrendin sanırım." Diye sorunca maalesef dermiş gibi başımı salladım. "Hep Barış'ın yüzünden oluyor bunlar. O bulaştı bu işe en başından beri. " Emir bana bundan bahsetmemişti. "Zaten bence o kız Barış'a aşık." Deyince ağzımda ki çayı güçlükle yuttum.

"Bunu da nereden çıkardın?" Diye sordum. Bende Emir'e aşık sanıyordum diyemedim. Bu şu an için çok garip gelebilirdi.

"Sürekli birileriyle mesajlaşıyor, gözüme takıldı. Sonra Barış'ın telefonun da adını gördüm sandım. Bilmiyorum yanılmışta olabilirim. Sonra zaten Barış telefonuna kilit koydu." Omuzlarını silkti.

Şüphelerimiz bile birbirine benziyordu. Ama o açık yüreklilikle bunları söylerken, ben söylemeye çekiyordum. Üstelik benim ne haddimeydi? Kim oluyordum da bunları sorgulamaya başlamıştım.

"Anladım." Diye geçiştirdim.

"Emir'in tekrar bu işe girmek istediğini biliyorsun sanırım?" Onaylarcasına başımı salladım. "Onu vazgeçirmek için hiçbir şey yapamıyoruz. Buse bile buna mani olamıyor. Ama belki sen.."

"Ben mi?" Ceyda'ya uzaylı görmüşüm gibi baktım. Ben hiçbir halt edemezdim. Emir'e karşı bir şey ifade etmiyordum. İki yaralı bedendik biz sadece. O kadar.

"Yapma Eylül. Birbirinize nasıl baktığınızı görüyorum. Aranızda güçlü bir çekim var. Ya birbirinizi öldürecek yada deli gibi öpüşecek gibi duruyorsunuz." Dediğin de çay neredeyse boğazıma kaçıyordu. Bu kadar şeyi nasıl yüzüme bakıp anlayabilirdi? Ceyda'dan korkmaya başlamıştım.

"Öyle bir şey yok Ceyda. Emin ol bir gün birbirimizi anca öldürürüz biz." Dedim ve bir sigaraya ihtiyaç duyduğumu farkettim. Kendimi dar ağacında gibi hissediyordum. Biraz kıpırdasam bir ip boğazıma dolanarak beni boğacaktı. "Buse için doktorlar ne diyor?" Konuyu değiştirme sebebimi anlamış ama bir şey söylememişti. Sanırım daha fazla üzerime gelmek istemiyordu.

"Buse'ye ilik bulmak zorundayız. Bir çok yere başvurduk. Barış yurt dışında ki iş yaptığı insanlara da mail attı. Dört bir yandan savaşıyoruz ama başka elimizden hiçbir şey gelmiyor. Keşke benim ki uysa da her şeyimi versem." Dedi Ceyda. İşte şimdi ciddileşmişti. Aynı zaman da gözlerinin de dolduğunu görebiliyordum. Anne olmayı sürekli unutup bakıcılarla bu görevini geçiştiren kız şuan kızı için canını vermeye hazırdı. Annelik de böyle bir duyguydu demek ki. Benim hiç tadamayacağım bu duygu gözüme bir zehir gibi görünmüştü.

"Merak etme. Gerekirse kapı kapı gezeriz. Bende kan örneği verdim. Tutar mı bilmiyorum. Ama elimden ne gelirse yapmaya hazırdım." Uzanıp Ceyda'nın elini sıkıca tuttum. Buna şaşırdı. Bu aralar bende kendime şaşırıyor ve bu girdiğim kalıptan bir türlü kurtulamıyordum. Gözlerimin içine baktı ve bir süre sanki bir şey söylemek istiyormuş gibi hissettim. Benim kanımı vermek ne kadar mantıklıydı oda tartışılır bir konuydu. Kanım uysa da belki de hastalığım yüzünden buna izin bile verilmeyecekti.

"Aslında başka bir yolu daha var ama..." Deyince Ceyda'ya onaylamaz bakışlar attım. Kafasında tilkilerin döndüğünü görebiliyor ve hemen buradan uzaklaşmam gerektiğini hissediyordum. Ama onu kim durdurabilirdi. "Kendim yapabileceğim bir şey değil. Bana yardım etmen gerekiyor."

"Ceyda lütfen altından kalkamayacağım şeyler söyleme bana. İnan güvenilir bir insan değilim." Bu söylemlerimin ona bir şey ifade ettiğini sanmıyordum ama beni dikkate almalıydı. Ben kimseye yardım edemezdim. Söz bile vermekten kaçınırdım. Çünkü ne zaman öleceğim belli değildi ve açıkcası bu durum işime geliyordu.

"Seni tanıdım Eylül. Buzdan duvarlarının arkasına saklanmaktan vazgeç artık. İnsanların seni sevmesine izin ver."

İşte yıllardır bundan korkuyordum. Her insandan uzak durmuş kimseyle bir bağ kurmamıştım. Emir'in hayatına girdiğimden beri bir sürü yeni duygu keşfetmiş ve bir bir altlarında kalmaya başlamıştım.

Hayatım domino taşları gibi yıkılıyordu. Ve ne yazık ki altında kalan kişi sadece ben olmayacaktım.

Yaramızda Kalsın ♣️Where stories live. Discover now