13.Bölüm: ANNE

En başından başla
                                    

"Kuzeniz biz kuzeniz." Oynadığımız oyuna gönderme yaptım.

"Rol icabı o güzelim. Kollarım sana her an açık." Arabaların yanına indiğimizde Demir beni kendi arabasına yönlendirmişti çoktan. Çağkan'da Demir'in arabasına binmek için yanımıza gelmişti. Demir ön kapıyı açtı geçmem için, ben öne binerken Çağkan'da arkaya binmişti.


Arabada çalan kısık bir şarkı eşliğinde İstanbul trafiğine takılmıştık. Ne kadar kalabalık bir şehirdi böyle. Camdan dışarı baktım. Akşam vakti bir başka güzel oluyordu Boğaz köprüsünün görüntüsü.

"İstanbul'u sevdin mi Efsa?" Demir'de trafikten sıkılmış olmalıydı.

"Bir şehri sevip sevmemek o şehirde yaşadıklarına bağlıdır bence. Ben daha karar veremedim buna." Kafasını yana doğru yatırdı gülümseyerek.

"Umarım İstanbul'u seversin o zaman Efsa." İçimden bir ses nefret edeceğimi söylüyordu, umarım o ses yanılıyordur.

Uzun zamandır sesi çıkmayan Çağkan'a çevirdim kafamı. Durgundu, cama bakarak bir şeyler düşünüyordu. Onu böyle sessiz sedasız görmek değişikti. Rahatsız etmemek için geri önüme döndüm.

Artan trafiğe bakarak derin bir nefesini çektim İstanbul'un. Söyle bana İstanbul, seni sevecek miyim?














Uzun ve yorucu bir yolculuğun ardından nihayet varmıştık Ali'nin evine. Demir kapımı açmadan indim arabadan, hemen arkamızdaki arabadan Ilgar, Karan ve Aleda inmişti. Demir'in uzattığı koluna girerek site içindeki müstakil evleri inceledim. Aklıma yetimhanemin olduğu yerdeki eskimiş binalar geldi. Hayat adaletsizdi, hemde çok.

Büyük evlerden birinin önünde durduk. Demir kapıyı çaldı, çok geçmeden açıldı. Kapıyı bizzat Ali açmıştı. Yüzündeki sıcak gülümsemeyle karşıladı bizi. Demir'e sanki uzun zamandır dostlarmış gibi sarılmıştı. Demir sadece beni ona yakın tutmuyordu, kendisini ve bu sözde ailemizi de ona yakın tutuyordu. Onu alıştırıyordu.

Bana da kısaca sarıldı. Ali sevecen bir adamdı. İçeri geçtiğimizde evin ne kadar sportif ve düzenli olduğu ilgimi çekti.

"Kusura bakma biraz geciktik, malum İstanbul trafiği."Dedi Ilgar samimi bir şekilde. Rolünün hakkını vermeye çalışıyordu.

"Sorun değil yemekler hala sıcak." Dedi Ali misafirperver bir şekilde ve gülümsemeye devam etti. Suçluluk hissi yayıldı kanıma damardan çekilmiş bir uyuşturucu gibi hızla. Yapmak zorundaydım, ailemi öğrenecektim affet beni Ali.








Mutsuzdum, bu sahte tablodan mutsuzdum. Yanımda oturan Ali bir şeyler anlatıyordu, dinlemiyordum. Ali aslında yalnız bir adamdı. Parası, iyi bir işi ve harika bir yüzü vardı ama her şeye rağmen yalnızdı. Bir ailesi yoktu, benim gibi. Yüzüne baktım uzunca. Babası kısa süre önce ölen bir insana göre fazla çabuk toparlanmıştı.

Kafamı önüme çevirdim, yeşil bir çift göze takıldım bu sefer. Bana bakıyordu, o da rol yapmaktan memnun değildi. Öylece birbirimize bakıyorduk, ne bir şey söylüyorduk ne de bakışlarımızı kaçırıyorduk. Yeşil gözlerine saatlerce bakmak istiyordum, biçimli kaşları ve uzun kirpileri gölgeliyordu güzel gözlerini. Mükemmel bir tablo gibiydi, özenle resmedilmiş kadar kusursuzdu.

Demir'in bana seslenmesi üzerine Ilgar'ın hipnozundan kurtulabildim.

"Efsa'da çok heyecanlı sanat okulunda tiyatro eğitimi göreceği için." Konudan o kadar uzaktım ki. Kafamı sallarken Aleda'ya takıldı bakışlarım. Bana dikkatlice bakıyordu, kaşları çatıktı. Ne düşündüğünü deli gibi merak ediyordum.

KİRALIK CEHENNEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin