4.Bölüm: YEDİ TEPELİ ŞEHİR

En başından başla
                                    

Üşümediğinden emindim, üşümediğini biliyordum. Salon fazlasıyla sıcaktı. Kendisini yarı çıplak görmemem için yapmıştı. Sinirle güldüm.

Kafasını kaldırmadı ama alttan bir şekilde bana baktı. Bakışları üstümdeyken birbirine girmiş gür ve sarı saçları arasından parmaklarını geçirerek saçlarını biraz daha dağıttı. Ben saçlarımı o şekilde dağıttığımda kuş yuvasına dönüyordu, onda ise sanki kuaförde özenle dağıtmışsın gibi duruyordu. Gözlerinin rengini ondan bu kadar uzakken seçemiyordum, diğer zamanlarda ise zaten benimle göz teması kurmuyordu. İlk defa bir erkeği bu şekilde inceliyordum. Demir'i de incelemiştim ama o böyle değildi. Demir'e baktığımda onun fiziki özelliklerini çözebilmiştim ama Ilgar öyle değildi.

Demir'i ilk gördüğümde gizemli olduğunu düşünmüştüm, aslında biraz öyleydi ama Ilgar'ın çeyreği kadar bile olamazdı. Ona bakarken bir saniye sonraki hareketini bile kestiremiyordum.

Göz rengini çözemiyordum, yaralanana kadar sırtındaki dövmeleri bile fark etmemiştim. Altın sarısıydı saçları, ne güzel renkti öyle. Bakışlarımı ona dikmiş olduğumu fark edince hemen gözlerimi kaçırdım. Ona bakmamdan da rahatsız oluyordu. Eğer bir erkek, hiçbir şey yapmadığım halde bana dokunma dese asla bir daha aynı ortamda bile bulunmazdım. Ilgar'dan ise bakışlarımı dahi ayıramıyordum.

"Ne zaman gidiyorsun?" Dedi sanki gideceğimden emin gibi.

"Ne gitmesi?" Dedim at kuyruğumdan çıkan saçı kulağımın arkasına atarken. Güldü alayla.

"Gördün, vuruldum. Yaralandım ve hatta ölebilirdim. Hala kalmak istiyor musun?" Dedi sanki kendisi bu gruptan değilmiş gibi.

"Kalacağım." Aslında kalmak konusunda o kadarda emin değildim ama o beni vazgeçirmeye çalıştıkça kalasım geliyordu.

"İnsanlara zarar verebilecek misin? Kalemden başka bir şey tutmamış elin silah tutabilecek mi? Gözünü kırpmadan ateş edebilecek misin?" Haklıydı ama onun haklı olduğunu bilmesine gerek yoktu.

"Demir kimseyi öldürmediğinizi ve birini de öldürmem gerekmediğini söyledi. Sadece korkutma, yaralama ve kendimi savunma amaçlı olacakmış." Gözleri kısıldı. Ona karşı hazır cevap oluşuma sinir olmuştu.

"Demir'in elleri çok mu temiz sanıyorsun? Öldürdüğü ya da ölümüne neden olduğu kişileri saysam şaşar kalırsın. Ben de bir katilim kimsesiz." Katilim demişti ve hemen ardından kimsesiz diye fısıldamıştı. Bir insanı öldürmek. Söylemesi ne de kolaydı ama bu kadar kolay olmamalıydı. Bir insanın canına almak, nefesine son vermek bu kadar kolay olmamalıydı.

İnsan hayatı değersizdi bu devirde. Televizyonda bir insanın ölüm haberinin izleyip aynı anda yemek yiyebiliyorduk. Böyle olmamalıydı, bu kadar basit olmamalıydı bir insanın hayatı.

"Beni korkutmaya mı çalışıyorsun?" Kafasını iki yana salladı.

"Sana gerçekleri söylüyorum. Kalacaksan bunları bilerek kal. İki katille aynı çatıyı paylaşacağını bilerek kal." Bu sözlerinden sonra gideceğimden o kadar da emindi ki. Belki de doğruları söylüyordu, belki de hemen şu an kalkıp gitmem gerekiyordu.

"Kalacağım."

"Ateşle oynuyorsun kimsesiz." Kimsesiz. Doğruydu söylediği ama bana böyle söylemeye hakkı yoktu.

"Bana bu şekilde hitap edemezsin." Dedim sakin olmaya çalışarak. Sırıttı yarım ağız ve donuk bir şekilde, soğukça.

"Bücürü tercih mi edersin?" Kollarımı göğsümde birleştirdim.

KİRALIK CEHENNEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin