Asıl Engel Engelsiz Olmandır 29

52 11 9
                                    


Muhtarı da alarak eve gitmek için yola çıktılar. Apartmana girerken Tahir heyecandan ölecek gibiydi. Dizlerinin bağı çözüldü, adım atamaz hale geldi. Amcası elinden tuttu. Kapının önüne geldiler. 

Muhtar zile bastı. Kapı açılmadı. Muhtar zile tekrar bastı. Yine ses yok. Muhtar bu sefer zile uzun uzun bastı. İçeriden yavaş yavaş ilerleyen bir ayak sesi duyuldu. İhtiyar adam kapıyı açtı. İçeri girip oturdular. Ama evde bekledikleri kişiyi göremediler. 

Cemal daha fazla dayanamadı ve sordu 'Kızınız nerde?' İhtiyar uykulu gözlerle kafasını kaldırdı: 'Ben de bilmiyorum. Belki bakkala gitmiştir.' Dedi ve sustu. 

Bu cevap herkesin neşesini kaçırdı. Herkes oturduğu yerde sessiz sedasız neler olacağını beklemeye başladı. Aradan on dakika geçmeden anahtar ile kapı açılmaya başladı. Gelen tabi ki beklenen insandı. 

Elindekileri mutfağa bırakarak odaya girdi. Odaya girdiğinde Tahir'in gözleri kocaman oldu. Yerinde duramıyordu. Daha fazla dayanamadı. Koştu kucağına atladı. Sımsıkı sarıldı. Annesini çok özlemişti. Kadın ne olduğunu tam algılayamamış şekilde döndü babasının gözlerine baktı. 

İhtiyar adam 'Kızım, oğluna sarılsana. Baksana seni ne kadar çok özlemiş.' Bu sözler onun için hiçbir anlam ifade etmedi. İçinden gelmeden Tahir'e sarıldı. Bu sarılma o kadar soğuk ve isteksiz sarılmaydı ki tarif edilemezdi. 

Kadın Tahir'i kucağından indirdi. Arkasından saçını okşayarak yerine oturmasını söyledi. Tahir daha fazla dayanamadı. Oturdu yerine. Kimseye bakacak cesareti yoktu. Kadın göz ucu ile çocuğu süzmeye başladı. 

Çocuğun gözlerinden kan damlıyordu. Bu acıya anlam veremiyordu. Sarıldım saçını okşadım acaba daha ne yapacaktım ki diye kendi kendine düşünmeye başladı. İçerdeki hava iyice ısındı mı buz mu kesti... Herkesin elinden yüzünden ateş püskürüyordu. Tahir'in bu hali hepsine kısa zamanda sirayet etti.

Muhtar: 'Biz bir yere gidip gelelim' dedi. Dördü de yüzleri kızarmış ateşleri başlarına çıkmış vaziyette dışarı çıktılar. Kapının önüne çıkar çıkmaz Tahir koptu zaten. Çocuk kendisinden geçti ağlamaktan:

- Amca, bu benim annem olamaz. Benim annem olamaaaaaz. Benim annem duyguludur, hassastır sevgi doludur. Bu benim annem olamaz. Bana sarılmak bile istemedi. Gözlerimin içine bakmaktan korktu. Benim annem bana dokunmaktan, gözlerimin içine bakmaktan korkmazdı...

Arkasından yengesi ağlamaya başladı. Diğerleri ağlayamadı ama gözlerinden akan yaşlara da mani olamadılar. 

Nereye gideceklerini, ne yapacaklarını bilemeden arabaya bindiler. Araba da ne tarafa gideceğini bilemeden yollarda ilerledi durdu. 

Sonunda bir araba parkında park ettiler. Parkta yürümeye başladılar. Yürürken gözlerine çarpan bir kayalığın üstündeki çay ocağı gözlerine çarptı. 

Hiç konuşmadan kayalıktaki çay ocağına indiler. Küçücük bir yer. En fazla beş masa, olsa olsa yirmi de minicik tabureleri vardı. Bunların beş tanesini zaten doldurdular. Masalarına gelen sıcacık çayları zaten acıdan yanmış olan boğazlarından daha da yakarak geçiyordu. İçlerini kayalara çarpan denizin dalgalarının sesi birazda olsa rahatlatıyordu.

İlk önce konuşmaya muhtar başladı:

- Ben böyle bir şeyi ne duydum ne de gördüm. Bunun üzerine roman yazılır hatta film bile yapılır. Çünkü normal hayatta buna benzer şeyler olmaz. Başka birisi bana anlatsa sanırım inanmazdım. Git işine be kardeşim bu kadarı da olur mu derdim.

- İnanın bunları ben yaşamamış olsaydım, derdim ki hadi canım sende olmaz böyle şeyler. Bu sadece Türk Filmlerinde olur. Bazen kendimi, kendi kendime konuşurken buluyorum. Yavaştan kendimi dinlemeye başlıyorum. Bunları söyleyen ben olamam diyorum. Kulağımı çekiyorum, kendimi cimcikliyorum hey kendine gel be adam diyorum. Sonra kendi, kendime gülüyorum...

- Of be Cemalim offfff. Ne diyeyim sana bilmiyorum ki. Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun? İnan vereceğin cevaptan da korkuyorum artık. Hayat beni hiçbir anında bu kadar şaşırtmadı.

-Bu günkü durumla karşılaşmayı beklemiyordum. Gerçi beklemediğim o kadar çok şeyle karşılaştım ki (biraz gülerek alaycı bir ifade ile). Ama bugün yıkıldım tam anlamıyla. Bundan sonra ne yapacağımı bilmiyorum. Çocuk iyice hayattan koptu. Bu güne kadar biraz umudumuz vardı. Şimdi neyimiz var onun bile farkında değiliz.

- Mutlaka buna da bir çözüm bulunur. Bu şekilde bulunmasa daha mı iyiydi demek geliyor içimden ama bunu söylerken kendimi de suçlu hissediyorum. Şimdi en azından nerede olduğunu biliyorsunuz. Önceden hastalık vardı ama hastalığın ne olduğu belli değildi. Şimdi hastalığın ne olduğu belli oldu. Şimdi yapılması gereken şey hastalığın ilacını bulmak. Bu da zaman, sabır ve gayretle olur.

Bu cümleler Cemal'e bir ışık gibi geldi. Biranda gözünün önü aydınlandı. Yanlarına Tahir ile eşinin yaklaştıklarını fark edince konuyu değiştirdiler. Kalkarak arabaya doğru yürümeye başladılar. Yürürken muhtar evine konuk etti. Onlarda bu ince daveti kabul ettiler. Arabaya binince muhtarın evine gittiler. Muhtarın eşi konuklarını çok sıcak karşıladı:

- Muhtar kaç gündür. Sizden bahsediyor. Ben de sizi tanımış kadar olsam da çok merak ettim. Geldiğinize çok sevindim. Sanırım bugün kaybolan hanımın yanına gidecektiniz. 

Ne yaptınız?

Kanlı ZeytinWhere stories live. Discover now