Vakitsiz gelen her ayrılık derin bir yaradır 28

67 11 0
                                    

- Amcacığım, ben seni çok iyi anlıyorum. Sanırım hayatta kimsen yok. Sende Zeynep'i bulunca kaybetmek istemiyorsun. Sana bu konuda yardım edeceğim, deyince...

İhtiyar kafasını kaldırır:

- Bana yardım edebilir misin? Ben bu hayatta yalnız başına yaşayan, kurumaya yüz tutmuş bir ağaç gibiyim. Uzun süredir yalnız yaşıyorum ama yalnız ölmek istemiyorum. Hele şuandan sonra hiç istemiyorum, yalnızlıktan korkmaya başladım.

- Biz seni bırakmayacağız. Sen yine Zeynep'in babası olarak gel bizimle yaşa. Senden isteğim ona bir oğlu olduğuna inandır. Oğlu onu çok ama çok özledi. O çocuk şimdi ne durumda size anlatamıyorum. Günlerce gözyaşı döktü, kabuslar gördü. Hayata küstü, önce babasını kaybetti. Babasının yokluğuna alışamadan aniden annesi ortadan kayboldu. En acısı da ne olduğu belli olmadan ortadan kaybolmasıydı.

Bunları anlatırken üçünün de gözlerinden gizliden gizliye küçük gözyaşları akmaya başladı. Hepsi kafasını farklı bir tarafa çeviriyordu. Kimse görmesin diye gizliden gizliye gözyaşlarını silmeye çalışıyorlardı.

İhtiyar bu konuda söz veriyor. 'Sadece sizden bu konuyu anlatmam için bana zaman vermenizi istiyorum.' diyordu.

Kadınla ilgili gerektiği kadarı ile bilgi aldılar. Oradan kalkıp hep beraber ihtiyarın evine gittiler. Eve girdiklerinde evde bir kadının yaşadığı çok belli oluyordu. Bu ev diğer ihtiyarın evi ile kıyaslanmayacak kadar temiz ve düzenliydi. Kızı çay hazırlamaya gidince, ondan önceki hayatından bahsediyordu. Zor şartlarından. Pisliğinden, yalnızlığından yaşadığı her şeyden...

Çaylar ve çayların yanında herkese birer tabak hazırlanmış kek ve kısır geliyordu. Sohbet esnasında çaylar içiliyor, yanındakiler yeniliyordu. Kalkma zamanı gelmeden ev telefonlarını almayı ihmal etmiyorlardı.

Evden çıkınca Cemal, arkadaşına sarılıp başını arkadaşının omzuna dayıyordu. Güven duyduğu bu omuzu çaktırmadan ıslatıp yaptıklarından dolayı arkadaşına teşekkür ediyordu. 'Ben senin ısrarların olmasa inan bulamazdın. Sana ve kararlılığına hayran oldum. Sen bugün aramasaydın inanır mısın gelmeye cesaretim kalmamıştı.' Bu kuru teşekkürle olmaz biliyorum. En kısa zamanda seni ve aileni bir gece dışarı çıkarmak isterim.

Önce muhtarı evine bıraktıktan sonra heyecan içinde evin yolunu tuttu. Yol uzadıkça uzadı. Eve geldiğinde evdekiler uyuya kalmış bulunca heyecanı kursağında kaldı. Bu heyecanını paylaşamadı. Acaba sürpriz mi yapsam diye düşündü. Bunu yapamazdı çünkü Zeynep Hanım geçmişle ilgili hiçbir şey hatırlamıyordu.

Sabah erkenden uyandı. Eşini uyandırdı durumu ona izah etti. Eşinin önce gülümseyen yüzü dinledikçe yavaş yavaş anlamsız bir ifadeye bürünmeye başladı. 

Bunu beklemiyordu. Ölümü bekliyorlardı, sakatlanmış bir köşede kalmış olabilir diye düşünmüşlerdi. Ama akıllarına hiçbir zaman hafıza kaybına uğrayıp, üstelik hiç tanımadığı bir insanla aynı evde yaşadığını düşünmek gelmemişti. Hem de bu insana baba diyerek. 

Her şey bir tarafa hayatta olması en güzeliydi. Bunu Tahir'e açıklamak kolay değildi: 'Oğlum annen bulundu, ama hafızasını kaybetmiş. Seni tanımazsa ona darılma.' İnanamıyorum bu çok ağır olacak bu çocuk için. Bu kadar detaylı düşünmediğini fark eden Cemal, sinirleri bozuldu. Oflayıp püflemeye başladı. 'Ben bu kadar düşünmedim. Bunu bu çocuğa nasıl açıklayacağız. İçim daralıyor.' Oflaya puflaya kahvaltısını yaptı.

Kahvaltılarını bitirdikten sonra konuyu açıklama zamanı geldi. Amcası konuyu anlatmaya başlayınca, ilk iş olarak Tahir'den sevinç çığlıkları gelmeye başladı. Amcasına sarıldı. Cemal devamını anlatmaya devam etti. 

Konuyu anladıkça başı önüne eğilmeye, gözleri yaşarmaya başladı. Gözyaşları gözlerinden inci tanesi gibi akıyordu. Sürekli kafasını sallıyor, kendi kendine mırıldanıyordu. Kendi kendine 'Vay benim kadersiz annem. Bu da mı gelecekti başına? Biz bunları hak edecek ne yaptık canım anneciğim.' Gözlerinden akan inci taneli gözyaşlarının sayısı gittikçe artıyordu. 

Hıçkırıklarla ağlamaya başlayan Tahir daha fazla duramadı. Kendisini lavaboya zor attı. Elini yüzünü yıkadı. Banyodan çıktığında gözleri kan çanağına dönmüştü.

Amcası onu sakinleştirmek amacıyla: 'Oğlum, annenin, seni bu şekilde görmesini ister misin? Bence biraz sakinleşmelisin.' Bu cümleler çok etkili oldu. Biraz da olsa kendisini sakinleştiren Tahir: ' Ne zaman çıkıyoruz amca?'

Cemal sahte bir gülümseme içinde yerinden kalktı, kapıyı açarak dışarı çıktı. Cemal arabayı çalıştırdı. Hepsi heyecan içinde , heyecanın olduğu kadar da korku içinde yola çıktılar. 

........  :( 

Fatma'nın kafasında Zeynep ve Kemal'in nişanları vardı. O gün ne kadar çok eğlenmişlerdi. Ne kadar çok oynamışlardı. O günden beri kardeşlikleri başlamış ve devam etmekteydi. Her koşulda birbirlerini yanında olmaya çalıştılar. Fatma biricik oğlunu kaybettiğinde de en çok Zeynep'in omuzlarında ağlamıştı. Zeynep her an her dakika Fatma'nın yanındaydı. Elini hiç bırakmadı.

Tahir, annesini hatırladığında mutlaka annesinin yanında yakınlarında babasının da olmasını istiyordu. Annesi ve babasını bulutların üstünde uzun tüyleri olan bir halının üzerinde otururken hayal ediyordu. 

Annesi bembeyaz elbiseler içerisinde elindeki bir pamuğu babasının yüzünde, omuzlarında, sırtında, karnında gezdirdiğini görüyordu. Babasının vücudunda pamuğu gezdirmeden önce sapsarı bir tasın içine pamuğu dokundurarak  çekiyordu. Pamuğu tastan çekince bir iki damla sıvı tasa damlıyordu. 

Sonra pamuğu vücudunun bölümlerinde gezdirmeye devam ediyordu. Babasına baktığında babasının gözlerinin açık olmadığını fark etti. Babasının gözlerinin neden açık olmadığını sorgulamak aklına bile gelmedi. 

Ama annesinin beyazlar içinde ne kadar hoş olduğunu hemen farkına vardı. Annesinin hayatta olması mutlu etmiyordu. İçindeki tedirginlik ifadesi yoktu. Cemal direksiyonun başında düşünmemeye çalışmasa da aklından çıkaramıyordu. Tahir'i annesini buluşturduğunda karşılaşacağı durumdan çok tedirgin oluyordu.

Kanlı ZeytinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin