1.BÖLÜM: SİLAH

10.8K 496 488
                                    


Saat, biri on geçiyordu. 

Bu saatler en sevdiği saatlerdi adamın. Kimse olmazdı; şehirde rahatça dolaşırdı ve istediği her yere giderdi. Zaten alışmış olduğu gecelerde daha rahat hissederdi kendini, gecenin karanlığıyla daha çok bütünleşirdi. 

Etrafına bakındı. Yaklaşık yirmi metre uzaklıkta tezgahını toplamak üzere olan çiçekçi kadından başka birisini göremedi. Kalın tabanlı botlarını sürüdü yerde; birkaç saat önce yağan yağmurdan kalan suları etrafa sıçradı. Adımları özgüven kokuyordu. 

Kadın, kendisine doğru gelen uzun boylu, yapılı adama baktı. "Buyrun?" Adam, tezgahtaki çiçeklere göz attı. Birkaç demet gül ve bir demet manolyadan başka hiçbir şey kalmamıştı. "İki demet gül," dedi sert bir ses tonuyla. "Ve manolyalar." Çiçekleri torbaya koyarak kendisine uzatan kadına cebindeki parayı verdi. Çiçek fiyatından daha fazla tutması, çok umurunda değildi. 

Muhtemelen kadın, adamın eşinin çiçekleri sevdiğini düşünecekti. Ancak işler öyle değildi. Cyrus Redd, çiçekleri sevgilisine veya eşine götürmüyordu. Tam aksine; yolda gördüğü birisine verecekti. 

Adımlarını sıklaştırdı. Çiçekçi kadın olmazdı. Güzel olamayacak kadar yaşlıydı. Peki kim? Kim olabilirdi bu çiçeklerin sahibi?

Zaman ilerliyordu. Güzel ruhlu, güzel görünüşlü insanlar birer birer uykularına yatıyordu. Zaten adamın ihtiyacı olan güzel ruhlu insanlar değildi. Güzel görünüşlü kötüler sahibi olmalıydı çiçeklerin.

Tam o sırada, bir kızın kendisine doğru geldiğini fark etti. Sarı saçlı, yeşil gözlü bir kızdı. 25 yaşlarında sayılırdı. Düzgün adımlar atmıyordu; seyrek yürüyordu ve ayaklarının ucu düz bakmıyordu. Kendinde olmadığını gözlerinin altındaki morluklardan anlayabilirdi. Bir uyuşturucu bağımlısı olduğu yadsınamaz bir gerçekti. 

Güzel, diye geçirdi adam içinden. Güzel görünümlü kötü bir ruh. İşte çiçeklerin sahibi!

"Paran var mı?" diye sordu kız. "Yeni mallar istiyorum ama param yok." 

"Sana neden para vereyim?" dedi adam kıza yanaşarak. Kız, bir adım daha attı adama. Adeta meydan okuyordu. "Çünkü öyle istiyorum."

Adam, kendisine meydan okunmasından hoşlanmazdı fakat hoşuna gitmişti. Hoşuna giden şey kızın meydan okuması değildi. Meydan okurken yüzünde oluşan ifadeye bayılmıştı.

"Tanrı'm!" diye haykırdı. "Ne güzel ve fotojenik bir yüzün var! Sarı saçlarının arasına bir manolya ne güzel yakışır!" 

"Ne? Ne saçmalıyorsun?" Adam, kızın bileğinden tutarak insanlar tarafından görülmeyen bir köprü altına çekti. "Sana para veririm. Ama önce resmini çizeceğim." 

Bir kahkaha patlattı genç kız. Her gece mutlaka garip insanlara rastlardı fakat böylesini ilk kez görmüştü. İlginç birisiydi ve işin ucunda para vardı. "Tamam, kabul."

Köprü altı, eroin bağımlılarının uğradığı; orada bol bol eroin içtikleri ve polislerin bilmediği bir yerdi. Birçoğu orada yaşadığı için birkaç oturacak tabure bulunuyordu. Bu gece hiçbirinin orada olmaması, adamın işini kolaylaştırıyordu.

"Paran burada," dedi adam cebinden üç yüz dolar çıkarıp. "Dediğimi yaparsan senin olacak." Üç yüz doları görünce kızın aklında birkaç torba eroin canlandı. Hayali bile muhteşemdi; bu yüzden yabancı ne derse yapacaktı.

"Tabureye otur," dediğinde tabureye oturdu. "Şimdi duruşunu bozmanı engellemek için kollarını iple bağlayacağım. Ama işim biter bitmez çözeceğim." Başını salladı kız. Paraya ihtiyacı vardı, yabancı ne derse o olmalıydı.

Adam, eldivenli elleriyle kızın kollarını iple bağladıktan sonra aldığı manolyaları saçlarına taktı. Birkaç parçasını da V yaka tişörtünün içine sıkıştırdı. "Çok güzel!" 

Birkaç adım geriledi ve çantasını çıkarıp tuvalini açtı; boyalarını çıkardı. Boyaları, silahıydı adamın. Canı isterse kırmızı kullanırdı, bazen mavi, bolca siyah. 

On dakika içinde hızla kızın yüz hatlarını çizmiş bulunmaktaydı. Küçük bir burun, çökmüş gözler ve morarmış gözaltıları kızın güzelliğini bozmamıştı. Sıra boyamaya gelince kızın sıkıldığını fark etti. Tam o anda, ayağa kalktı ve cebindeki soğuk silahı çıkarıp kıza doğrulttu.

Neler olduğunu anlayamayan kızın suratını endişeli bir ifade kapladı. Tam o anda susturucu takılmış silah, ateş etti. Mermi, kızın kalbine girerken elleri bağlı olduğu için hareket edemedi; yere bile düşemedi. Yüz ifadesi ise aynı endişeli haliyle kaldı. Gözleri hala açıktı.

Gülümsedi Cyrus. "İşte bu ifadeye bayılıyorum!" Tuvaline döndü ve kızın ifadesini resme döktü. Kaşları hafif çatılmış, alnı gerilmiş ve pembe dudakları hafifçe aralanmıştı.

Silahı saydığı boyalarıyla renklendirdi eserini. Daha sonra kağıdı kopardı ve kızın cesedinin yanına bıraktı. 

Tuvali ve boyalarını çantasına koydu, kıza verdiği parayı geri aldı, çiçeklerini torbaya attı ve tıpkı yarım saat önceki kendinden emin adımlarla ilerleyerek olay yerini terk etti. 

İşlediği ilk cinayet değildi. Son da olmayacaktı. 

Çünkü o, Renklerin Katili'ydi. Ölüm ise bir sanattı.


Renklerin KatiliWhere stories live. Discover now