Katil.. Bölüm 3

Start from the beginning
                                    

Kısa bir yolculuk ardından eve doğru gittiğimizi anladım. Ev güvenli miydi, bilmiyordum ama içten içe onun bir konu da haksız çıkmasını istiyordum. Gizemli tavırları can sıkıyordu. Kapının önünde bir süre oyalanıp sonunda kilidi açtım. Hemen arkamdaydı. Nefesini ensemde hissediyordum. Lakabının hakkını veriyordu. Yüzümü ona döndüm ve bir anda burun buruna geldik. Bu garipti.

"İçeri girmeyeceksin herhalde?" O kadar yakında duruyorduk ki, sanki asıl geri çekilirsem beni yanlış anlarmış gibime geliyordu.

"Bu evde olmama alışmaya çalış. Şimdi çekil, yoksa canın yanar." Bu bir tehditten çok, bir tür uyarıydı. Ve gözleri kesin bakıyordu. Ne olursa olsun dediğini yapacak türden birine benziyordu. Babam birşey diyorsa bunu kulak ardı edemezdim. Bu yüzden çekildim ve tekrar zafer kazanmasına içten içe küfrettim.

"Babama ulaştığım en kısa zamanda buradan gideceksin!" Şimdilik hükümdarlığını sürmeye devam et. Eve girip ışığı açmadan etrafı yokladı. Her zaman böyle tetikte miydi? Yoksa beni mi kokutmaya çalışıyordu anlamadım. Uzaklarda küçük patilerin birşeyleri eşelediğini duyabiliyordum. O sesi oda duymuş olacak ki, parmağını dudağına bastırdı. Yavaşça salona doğru ilerledi ve küçük patiler koşarak Emir'in yanından geçti ve ayaklarıma dolaştı. Emir bir kaç adım geri çekildi.

"Sikeyim!" Koca bir kahkaha attım. Kedimden korkmuştu. Onu bize zarar verecek bir şey sanıyordu. Bu anın biraz tadını çıkardım.

"Pinti, gel kızım." Dedim ve sırıtarak ona sarıldım. O kadar rahatına düşkün bir kediydi ki, bu yüzden ona bu ismi vermiştim. Emir'in yüzü yay gibi gerildi. Kediye düşmanca bakıyordu.

"O şey bu evde mi kalacak?"

"Pinti, beş senedir bu evde." Dedim, ismine vurgu yaparak. İsimlerle ilgili sorunu neydi? Bu takıntısı her şeyi ondan daha aşağıda mı tutuyordu? "Rahatsız olan gidebilir."

"Öyleyse onu kapının önüne koyman gerekecek." Gözlerimi kıstım. Bu her an seninle kavga edebilirim demekti. Biri gidecekse o kesinlikle kedim değildi. Onu korumak isterce sıkıca sarıldım.

"O hiçbir yere gitmiyor." Kedime daha sıkı sarıldım. Ondan başka kimsem kalmamıştı. Bu düşünce biraz canımı acıtmış olsa da, surat ifademi farketmesin diye arkamı dönüp salonu aydınlattım. Emir kediye kısa bir bakış atıp koltuklardan birine rahatça oturdu. Bu ilk kez bir savaşı kazandığım anlamına mı geliyordu? Çünkü şuan resmen bir zafer kazanmışım gibi adrenalin doluydum. İleri ki zamanlarda yapılacak onlarca savaşlardan sadece birini.

"Babana ulaştın mı?" Diye sorunca kuşkuyla ona baktım. Oda mı ulaşamıyordu yoksa buradan gitmek için zaman mı kolluyordu anlamadım. İkinci şık kulağa bir şarkı gibi geliyordu.

"Sen de mi ulaşamadın?" Sesimde ki endişe yüzüme yansımıştı. Emir beni ölçmek isterce yüzüme baktı ama sonra gözlerini kaçırdı. Düz suratı tek bir duyguyu ele vermeyen bir zırh gibiydi. Bana cevap vermedi. Bu sırada telefonu çalınca ayağa kalktı ve benden biraz uzaklaştı. İçime çoktan endişe düşmüştü. Babam neredeydi?

"Evet?" Emir telefonu böyle açmıştı. Bir süre karşıyı dinledi. "Şimdi mi haber veriyorsunuz?" Bir şeylere kızmış gibiydi. Omzunun üzerinden bana baktığın da hemen gözlerimi kaçırdım. Ona bakarken yakalanmıştım. "Geliyorum." Telefonu kapattı. Gidiyor muydu? Biran evde yalnız kalma düşüncesiyle başa çıkamadım. Bana dönüp kirli sakallarıyla oynadı. Onun da kafası karışmışa benziyordu.

"Her şey yolunda mı?" Kendimi buna sormaya mecbur hissettim. Neden bilmiyorum. Çünkü Emir'i böyle görmek garip hissettirmişti. Onu bu duruma sokan şeyi merak etmiştim. Kim için endişeleniyordu?

Yaramızda Kalsın ♣️Where stories live. Discover now