1.Bölüm: YABANCI

En başından başla
                                    

Ağlamaya başlarken yine güçsüzlüğüme lanet ettim. Ben güçsüzdüm her konuda, kendimi korumakta, bir şeye inanmakta ve hatta yaşamakta. Ben acıyla büyütmüştüm kendi kendimi. Hiçbir zaman yere düştüğümde elimden tutup kaldıran bir babam olmamıştı, hiçbir zaman bana şefkatle bakan bir annem olmamıştı. Ben her zaman kimsesizdim ve şimdi de öyleydim. Bir ailem olsa belki de onlar beni bu adamların elinden kurtarırlardı ama gerçek şuydu ki beni burada öldürüp atsalar cesedimi, arayacak tek kişi bile olmazdı. Gerçek korkutucuydu, gerçek acıydı ama gerçekti.

Adamlardan biri içi yırtıklarla dolu eski çantamı açtı ve içinde ki her şeyi yere döktü. Tüm kitaplarım, defterlerim ve kalemlerim aynı benim gibi düşmüşlerdi. Yerden doğrulmak için avucumu yere bastırdım ve yerden desek aldım.

"Yemin ederim, hiç param yok. Telefonumda yok. Size verebileceğim hiçbir şey yok." Ağlayarak dudaklarımdan çıkan kelimeler karşısında sadece gülmüşlerdi. "Lütfen gitmeme izin verin." Onlara yalvarırken kendimden nefret ettim belki bininci kez. İçimde bir ses fısıldadı 'Güçsüzsün' diye. Haklıydı o ses, öyleydim.

Tam elimden destek alarak kalkmayı başarmıştım ki beni yere düşüren adam dirseğime tekme attı sertçe. Acıyla çığlık attım ve tekrar kalkamadan düştüm. Gözlerim acının etkisiyle kapandı. İçimden tek bir şey dile getiriyordum; 'Allah'ım sen bana yardım et.'

Aynı adam saçlarımdan tutarak kafamı kaldırdığında bir çığlık daha attım.

"Bırak beni." Diyerek çığlık attım. Canım acıyordu.

"Biraz eğlendikten sonra belki bırakırız." Saçlarımdan tutarak beni sürüklemeye başladı. Fiziksel acıya alışkındım ama bu gurur kırıcıydı ve bana yapacaklarını düşünmek bile acı veriyordu.

"Lütfen a- abi bırakın beni. Ben daha küçüğüm." Ben daha küçüktüm! Ben her şey için küçüktüm. Bir yetimhanede tek başıma büyümek için küçüktüm, dayak yemek için küçüktüm, ben ailesiz kalmak için daha çok küçüktüm. 'Ben daha çok küçüğüm' diye bağırmak istedim ama bu sefer karşımdaki heriflere değil, dünyaya bağırmak istedim.

Karşımdaki insan kılıklı canavarlar sadece daha fazla güldü. Komik bir şey yoktu, acı vardı ve karşımdakiler de acıdan beslenen aşağılık yaratıklardı. İnsanlar böyleydi, acıdan beslenirlerdi insanlar. Bunu bilecek kadar çok acı çekmiştim ve karşımdaki insanları çok beslemiştim. Ben ise kurbandım. Hayatımın her bir döneminde her rolünde, sadece kurbandım.

Adam birden üzerimdeki montun fermuarını açtı. Boğazım düğümlendi, bana iğrenç bir şekilde dokunmuştu. Midem bulanıyordu. Ve birden eli gömleğime gitti. Eskimiş beyaz gömleği tek bir hareketiyle iki yana ayırmıştı. Debeleniyordum, çığlık atıyordum ama kaçamıyordum. Üstümde sadece beyaz atletim ve beyaz sütyenim kalmıştı. Acı soğuktan ve pis dokunuşlar yüzünden delicesine titriyordum. Korkuyordum ve en kötüsü de kurtulamayacağımı biliyordum. Çaresizdim yine. Bu sefer diğer iki adamda üstüme yürümeye başladı. Büyük bir hıçkırık çıktı dudaklarımdan.

"Bize hiçte küçük gözükmedin." Dedi ayaktaki adamlardan biri. Pardon, adam dedim.

"Yardım edin!" Boğazımı sızlatacak şekilde çığlık attım, haykırdım ama kimse duymadı. Zaten ne zaman duymuştu ki biri sesi mi? Sonuna geliyordum yaşamımın. Uğruna yaşayacağım bir şey olmasa da bu dünya bana sadece acı verse de seviyordum nefes almayı. Bu şekilde mi olacaktı sonum? Böyle mi ölecektim?

Birden bir şey oldu, bir ses duyuldu. Ürkütücü, kan dondurucu bir ses. Silah sesi. Karşımdaki pislikler durdu ve arkalarına döndüler. Onlar önümden çekilince görüş alanıma silah girdi ve silahı tutan kişi. Uzaktaydı, cılız sokak ışığı aydınlatıyordu bir tek siluetini. Uzun boylu, yapılı bir adamdı. Heybeti uzaktan bile belli oluyordu. Havaya doğrulttuğu silahı indirdi ve karşımdaki adamları hedef aldı.

KİRALIK CEHENNEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin