"Haklısın!"

3.9K 311 49
                                    

Selamlar. Gene çok geç kaldığımın farkındayım ama gerçekten böyle bir yerden sonra tıkanıyorum ve yazamıyorum.

Neyse, neyse. Çok uzatmadan bölüme geçeyim ben. Umarım beğenirsiniz bu bölümü aşkımlar! Yorumlarınızı eksik etmeyin lütfeeğn! 😇😇

Hadi bölüme geçeliiim!

-Ölmeden bölüm yazan yazarınız.

GÖKSU

Ya biz şimdi böyle yola çıktık ama... Onların telefonları inşallah yanındadır. Bütün gece orada ne yapacaklar acaba?

“Telefonları yanındadır inşallah,"  dediğimde Gökçe,

“Murat’ın telefonu araba da. Sizinkileri arayın istiyorsanız.”
“Tamam,” dedim ve Buğra’yı aradım. Çalıyor ama açan yok. Nasıl duymuyor ki? Tunç’u aradım. Onu ki tamamen kapalı.

“Buğra açmıyor. Tunç’un telefonu kapalı,” dedim. Tekrar Buğra’yı aradım. Ama bu sefer açıldı ve açan kişi Müge’ydi.

Efendim Göksu? Buğra Abim telefonunu evde bırakmış. Nereye gittiğine dair herhangi bir fikrim yok. Diğerleri de açmıyor. Haberiniz var mı? Beraber misiniz?”
“Şey... Beraberiz bebeğim. Buğra, telefonunu kaybetti sandı da bir aradım. Sorun yok canım.”
“He beraber misiniz? Tamam canım, kapatıyorum. Sinan’la buluşmaya gideceğim ben de.”
“Yaa! Detayları yarın buluşunca anlatıyorsun aşkım. Hadi öpüyorum...”
“Bende öptüm, görüşürüz.” 

Telefonu kapattım. Bizimkilere döndüm.

“Telefonunu evde bırakmış. Ve şu an sanırım telefonları yok.”

Gökçe arabayı durdurdu ve arkasına yaslandı. Uzun süre öylece bekledi. Gece’yle bakıştık. Çünkü Gökçe yanımızda mal mal hareketler yapıyor.
“Gökçe?”
“Ne?”
“Mal mısın lan? Yanımda salak salak hareketler yapıp durma.”
“Kes. Şu an geri mi dönsek diye düşünüyorum.”
“Ya. Biraz daha bekleyelim. Yeterince korktular zaten. Gidip biraz dırdır yapalım,” diyerek arkadan atladı Gece. Evet, bence mantıklı.

Bir 20 dakika daha bekledikten sonra geri döndük. Üçü yerde oturmuş gülerek bir şeyler konuşuyorlardı. Arabadan indik.

“Kıyamadınız herhalde?”
“Kıyamadık değil. Hepiniz mal gibi telefonlarınızı şey yapınca... O kadar gaddar değiliz işte.” Dedim ve arabaya yaslandım. Ayağa kalktı karşıma geçti Buğra. Ben ne yapacak diye beklerken kolumdan tuttu ve kendine çekip sarıldı.

“Sana bir şey olacak diye çok korktum...” dedi ve alnımdan öptü. Gülümsedim. Ne olursa olsun bu çocuğu gerçekten çok seviyorum.

Birbirimizden ayrıldıktan sonra Gece ve Tunç’un da sarıldığını gördüm. Ama Gökçe’yle Murat sarılmıyordu. Aralarında esen soğuk rüzgarı hissetmemek mümkün değildi.

“Gitsek mi artık?” dedi Gökçe. Kafamızı salladık. Gökçe arkaya binerken kaşlarımı çattım.

“Ne yapıyorsun?”
“Arabaya biniyorum.”
“Öne binsene kızım. Sevgilimizle oturmak istiyoruz biz burada.” Dediğimde ters ters baktı ve öne geçip oturdu. Biz de çiftler olarak arkaya bindik. Tabi sığmamız biraz zor oldu ama olsun.

Sessiz bir yolculuğun sonunda arabadan indik ve eve girdik. Hava yağmaya başlamıştı. İçeriye girince önceden evi açtığımız için aç kalma ihtimalimiz falan yoktu.

İçeriye geçip oturduk.

“Uyusak mı ya? Saat geç olmuş zaten,” dedim. Çoğunluk gidip yatınca bizde Buğra’yla çıktık. Evet, beraber uyumak istiyorum. Daha doğrusu dırdır yapacağım.

“Sabah dedim ki ben bunu nasıl bu kadar hafif atlattım!”
“Cidden böyle hafif mi atlatacağını düşündün? Ya sen... Bana nasıl haber vermeyi unutursun? Hepsini geçtim orada o orospu var. Ben sana güveniyorum ama o pis adi kaşar Didem seni kandırmak için her şeyi yapar. Niye? Çünkü o hala sana aşık. Sen ister kabul et ister kabul etme. O pislik seni benim elimden almak için her şeyi yapacak. Niye? Çünkü o hala sana aşık. Peki bu senin için bir şey ifade ediyor mu? Hayır, tabii ki etmiyor. Niye? Çünkü sen bana aşıksın. İstersen aşık olma, sevme. Benim umurumda mı? Hayır. Bir kere gelip konuşmayacaktın,” dedim derin bir nefes alarak. Kaşlarını kaldırıp bana baktı. Tam bir şey söyleyecekti ki sinirle tekrar konuşmaya başladım.

“Ya sen ne diye bana haber vermiyorsun? Ben sevgilinim lan senin. Bundan sonra bana nereye gideceksen haber vereceksin! HABER VERMEK ZORUNDASIN! Duydun mu beni?! Gerekirse arayacaksın beni herkesin ortasında ‘seni seviyorum’ diye bağıracaksın ki şu orospu da duysun. Ama sende nerde Buğra? Bak kavga etmeyeyim diyorum ama illa kavga ettiriyorsun Buğra! Bak o k---“

“HAKLISIN!” diye bağırmasıyla ona döndüm. Bir dakika bunu beklemiyordum.

“Ya benim daha söylenesim vardı. Sen ne diye haklısın deyip kurtuluyorsun bu konudan?”
“Çünkü haklısın. Bunu demin de söyleyecektim ama bana söz hakkı tanımadın sarışınım.”
“Ha sen şimdi diyorsun ki bana çok konuşuyorsun? Öyle mi Buğra? Öyle mi? Hı? Tamam tamam öy...” dudaklarıma kondurduğu öpücükle susmak zorunda kaldım. Yüzüne baktım.

“Seni çok seviyorum.”

Sarıldım boynuna. Yanağımdan öptü tekrar.

“Ben de seni çok seviyorum.”
“Ben de seni çok seviyorum Göksu. Ne kadar sevdiğimi tahmin bile edemezsin...”

GÖKÇE

Gözlerimi araladım ve yataktan kalktım.
Uyanmamın sebebi karnımın aç oluşuydu.
Ya bir insan gecenin köründe neden acıktığı için uyanır?

Gözlerimi kapattım.

Uyumaya çalış Gökçe. Uyumaya çalış.
YA AMA BEN SEVDİCEĞİMLE DE KÜSÜM. DEPRESYONDAYIM. YEMEK YEMEM LAZIM BENİM YA.

Yataktan kalktım ve emin adımlarla aşağıya indim. Aşağıya inerken Gece’yle Tunç’un kaldığı odaya baktım. Allah’ım inşallah kötü bir manzarayla karşılaşmam...

Kafamı içeri uzattığımda Tunç uyumuyordu. Gece ise uyuyordu.

“Tunç? Gece uyudu mu?”
“Uyudu.”
“Sen ne yapıyorsun?”
“Gece’yi izliyorum.”
“Neden?”
“Ya gelip şunun yüzüne bir bak. Çok tatlı, çok güzel lan. Hem sen şimdi ne diye gelip bizim romantik ortamımızı bozuyorsun? Kendin yaratamıyorsun diye değil mi?”
“He. He. Kendim yaratamıyorum diye. Tunç valla seni gebertirim çocuk! Kes. Aptal.”

Sinirle odadan çıktım ve mutfağa yöneldim. Mutfağın ışığı yanıyordu. Mutfağa baktığımda Murat’ın su içtiğini gördüm.
Senin su içişine kurban olurum ben ya.

“Gökçe?”

Adımı sesinden duymak niye bu kadar iyi hissettirdi bilmiyorum ama bu gerçekten çok güzeldi.

“Şey... su içecektim ben de,” dedim ve bardağa su koyup içtim. Sonuçta şimdi çocuk bu kız her gece böyle yemek mi yiyor diye düşünmesin.

Ben su içerken mutfağın kapısına yaslanmış beni izliyordu.

“Bir şey mi oldu?” dedim yutkunarak. Karşıma geçti.

“Oldu Gökçe. Ben seni çok özledim...”
“Ama...”
“Aması falan yok bunun. Tamam, haklısın merak ediyorsun ama beni de anla. Yanımda özellikle ‘sana asılan’ birinden bahsetmen hoşuma gitmiyor. Zaten en kısa zamanda bulup, belasını sikeceğim o herifin.”
“Ha şey... Ben biliyorum kim olduğunu.”
“Kimmiş?”
“Bizim okulda bir çocuk vardı. Önemli değil. Oymuş işte. Ama senin olduğunu bilmiyormuş. Sonra bırakmış zaten...”
“Adı ne?”
“Önder.”

Derin bir nefes aldı.

“Neyse. Merakını da yendiğine göre... Ve benim seni çok özlediğime göre... Artık kavuşma vakti sanırım?”

Kollarını açtığında bir an tereddüt etsem de ‘sikerim tereddütünü’ diyerek kollarını boynuna doladım.

Yani böyle yakışıklı sevgili bulmuşum... Affetmez miyim hiç?

Saçlarımdan öptü.

“Bir daha saçma saçma sebeplerden kavga etmiyoruz. Anlaştık mı?” dediğinde güldüm.

“Anlaştık ama bunu yapan sensin sevgilim.”
“Ben miyim sevgilim?”
“Sensin sevgilim...”

Yerim yerim yerim!
Aklıma takılan soruyla kaşlarımı çattım.

“O akşam ki kızların arasında eski sevgilin olan var mıydı?”
“Hayır.”
“Emin misin?”
“Eminim.”
“Ne kadar?”
“Yüzde yüz eminim.”
“Tamam. Öp bakayım şurayı.”

Yanağımı gösterince dudaklarını uzunca yanağıma bastırdı.
Yerim ben bu çocuğu ya.

3GHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin