Nilüfer- Bölüm 48

7.7K 582 44
                                    


Gecikti biraz kusura bakmayın birazcık yoğundum=( Ama geldi işte yeni bölüm=) Yorumlarınızı, eleştirilerinizi, oylamalarınızı dört gözle bekliyorum. 



Cem Dorukan

Yiğit'in anlattıkları, hazmedilir gibi değildi. Kabullenilir gibi hiç değil. Ben bu durumdaysam Elif'i düşünemiyorum bile, Allah bilir içinde neler yaşıyordur şimdi. Bu deli adam, bu kadar işin altından tek başına nasıl kalktı anlamıyorum, bu kadar güce nasıl meydan okudu kafam basmıyor. Neden Elif'in güvenliğine bu kadar takmış vaziyette şimdi anlıyorum, neden sinirleri tepe taklak oldu, neden o sakin adam gitti ve yerine sinir kontrolü yapamayan bir adam geldi işte şimdi anlıyorum, şimdi taşlar yerine oturdu.

Yiğit'in sözünü bitirmesi ile Elif, kendini dışarı attı. Anlıyorum nefes alamıyor, bildiği her şey başına yıkıldı. Nasıl tekrardan Yiğit'i kabul edecek, nasıl vazgeçmeden devam edecek bilmiyorum. Her şey mi boka sarar arkadaş, her şey mi çıkmaza girer! İçine sıçtığımın hayatında hiç mi gülmez bir insanın yüzü!

Sinirle Yiğit'e sövüp, Elif'in arkasından koşuyorum. Onu sırtı bana dönük korumaların şaşkın bakışları altında ellerini arabanın kaportasına dayamış güç almak ister gibi kafasını yere doğru eğmiş dururken buluyorum. Korumaları el işareti yaparak uzaklaştırıp, Elif'in yanına yaklaşıyorum.

"Elif, güzelim iyi misin?" Bakmayın öyle ne biçim soru bu diye zira anlamsız soruların efendisiyim ben. Kızlar mallıkta üstüme yok, anlattığımız hayatımızın sonuna geldik hala anlamadınız yahu benim mallık limitimi!

Anlamsız gözlerle kafasını yan tarafa çevirerek bana bakan Elif, acı çeker gibi veriyor cevabını. "Bilmiyorum Cem, inan ne hissettiğimi, nasıl olduğumu bilmiyorum. Sadece buradan derhal uzaklaşmak istiyorum."

"Tamam, güzelim şimdi arabaya geç, biraz nefes alalım olur mu?" diye korkarak soruyorum. Korkuyorum, Yiğit'in yaptığı dangalaklığa beni de kurban etmesine korkuyorum. O canım benim, kız kardeşim, eksik kalan ailem ve beni de kurban ederse yapacağım hiçbir şey olamaz.

Hiçbir şey demeden arabanın yolcu tarafına geçip, arabaya biniyor. Derince bir nefes alarak nefesimi dışarı bırakıp omuzlarımda ki gerginliği azaltmaya çalışıyorum.

Hızla arabaya binip, arabayı çalıştırarak, Gölbaşı'na doğru arabayı sürdüm. Yarım saat boyunca hiç konuşmadan yol aldıktan sonra göle yakın olan ormanlık alanda arabayı durduruyorum.

"Elif, geldik. Biraz temiz hava almak ister misin? Bak arabanın tam önünde bank var oturabiliriz."

Tam o sırada çalan telefonun ekranına bakarak Hasan'ın adını görmem ile hızlıca açıyorum.

"Cem Bey, biz arkadayız. İçiniz rahat olsun etrafa korumaları yerleştirdim." Diye güvenlik bilgisi veriyor. İçim rahatlayarak telefonu kapatıyorum. Hiç erkeklik yapmaya gerek yok, çünkü düşman çok güçlü saldırı nereden geleceği belli değil. Bu nedenle her şey en ince detayına kadar düşünülmeli ve yine Yiğit devreye giriyor işte burada da.

Hiç ses etmeden arabadan çıkarak banka oturan Elif'in yanına yerleşiyorum. Ne denir böyle durumlarda ne teselli eder bilmem ki ben. Elimden gelen tek şeyi yapıyorum, Elif' i kollarımın arasına alarak sıkı sıkıya sarılıyorum.

Omuzları titremeye başlayıp hıçkırıkları kulaklarımı doldururken kollarımdan uzaklaşıyor. Bankta ellerini beline sarıp iki büklüm olarak hıçkırarak ağlıyor. İçim yanıyor bu çaresizliğine, çaresizliğimize. Sadece içindekileri kussun istiyorum, ne varsa döksün. Ama bu bitecek gibi değil. Hafif hafif sallanırken sayıklamaya başlıyor.

GÜCENİKWhere stories live. Discover now