Seninim!- Bölüm 18

14K 780 31
                                    

Öncelikle merhabalar arkadaşlar, güzelliğim lemariz sayesinde bir çoğunuz ile yeni tanıştık ve her ne kadar onun yanından bile geçemesem de ilk defa girdiğim yazma serüveninde güzel yorumlarınız ve beğenileriniz inanın bana tarifsiz bir mutluluk ve güç veriyor. Normal şartlarda bölümü hafta da bir ancak atabiliyordum lakin size bir hoş geldiniz hediyesi vereyim dedim ve içime sinen bir bölümle karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz ve beğeninizi veya eleştirilerinizi de dile getirirseniz çok ama çok sevinirim. Üstüne bir de arkadaşlarınıza tavsiye ederseniz uff değmeyin keyfime şeysi olurum yani=) Ancak arkadaşlar bu bölümle ilgili bir uyarı yapmak istiyorum, çok genç okuyucularım olduğunun farkındayım ve inanın bu beni çok mutlu ediyor ama biraz yetişkin içerikli bir bölüm oldu onu bilerek okuyun olur mu? Biraz o güzel yanaklarınızı kızartabilirim çünkü. Bir hatam oldu ise affola, bir sonraki görüşmemize kadar hoşça kalın...

Yiğit CEVAHİR

Eklem yerleri yaralanmış ellerim ile arabamın direksiyonunu sıkarak yol alırken aklımda tek düşünce, dimağımda tek algı var; korku... Elif'i kaybetme korkusu! İnsanların aşklarını, sevgilerini anlatma biçimlerine bakın hep sevgi yanında ağırlık verdikleri ikinci bir duyguları vardır; hayranlık, saygı, utanç, sahiplik... Benim ise Elif' e olan sevgimin huzuruna çıkıp sevgimle kol kola yoluna devam eden en kuvvetli duygum "korku". Oysa ki bu hissin benim hayatımda ki var oluşu dahi tırnak işareti içerisinde yer alan ve sevgi gibi öğrenilmemişti. Ama Elifimin hayatıma sunduğu mucizelerden biri ve her sunduğu gibi bunu da başımla beraber kabul eyledim. Her ne kadar kabullensem de mevcut durumun Elif'i kaybetmenin ihtimal çizgilerinde dolaşması, beni acımasız kılıyor, kontrolsüz, dengesiz kılıyor. Her şey sarpa sarıyor nasıl olaylar bu duruma geldi, olaylar nasıl birbirine bu kadar bağlandı nasıl avucumun içindeki tehlike etrafımı sardı hala inanamıyorum! Mustafa Onur, ablam, Dilara' nın babası Recep'in mahkeme salonunda vurularak öldürülmesi, Elif'in duvarına yazılanlar... Nasıl hepsi karşıma bir bütünün parçası olarak çıktı ve aşılması güç bir sorun haline geldi. Anlamıyorum! Sinirle sıktığım direksiyona daha fazla tahammül edemeyen beynimin komutu ile parçalamak istercesine, Elif'ten uzak dursunlar diye hırpalamak istercesine arabanın direksiyonuna vurmaya başlıyorum. Ve şu anda ki tek şansım gecenin dördünde yolların bomboş olması.

Bir saatlik yolculuğumun evimin önünde sona ermesi ile kafamı koltuğuma yaslayarak evi izlemeye başlıyorum. Eve bakarken Elif 'ten önce ne kadar da anlamsız taş yığını olduğunu ne kadar da boş olduğunu düşünmeden alamıyorum kendimi, şimdi gelmek için çırpındığım huzurumu bulduğum tapınağım...

Eve girip odama çıkarken bildiğim tek şey Elif'e olan ihtiyacım. Odanın kapısını sessizce açarak yatağın karşısındaki tekli koltuğa oturup başlıyorum meleğimi izlemeye. En çok uyurken inanıyorum yakıştırmama en çok uyurken vuruluyorum, en çok uyurken sahipleniyorum Elif'i.

Dolaba yönelerek bir ara alıp koyduğum ipekten iki siyah bez parçasını alarak soyunup yatağa ilerliyorum. Benim yatağa gelmem ile bana doğru dönen Elif'in hemen dudaklarına yapışıyorum, bulduğu ilk fırsatta "Yiğit" diye inleyen Elif'in üstündekileri yırtarak parçalayıp fırlatıyorum odanın dört köşesine. Kaşlarını çatarak bana bakan Elif "Yiğit iyi misin?" demesi üzerine "Sana ihtiyacım var Elifim içinde olmaya, seni becermeye, seni becerirken çığlıklarını duymaya ihtiyacım var. İzin ver bana bu gece yapacaklarım için izin ver, çatma kaşlarını dur dediğin an duracağımı biliyorsun" deyince ben, Elif gözlerini kısarak biraz daha bana baktıktan sonra "Seninim" dedi. Ve bu saniyeden sonra her ne kadar duracağımı söylesem de duramazdım, durduramazdı kimse beni. Elif'in içine kendimi sertçe ittirmem ile dudaklarından bir çığlık ve gözünden bir damla göz yaşı geldi. Göz yaşları teklememe sebep olsa da durmadım sertçe duvarlarına vurmaya devam ettim. Elif'i belini tutarak bana doğru çekerken iyice yerleştim içine iyice doldurdum onu kendimle.Ben ne kadar onun ile dolu isem o da benimle dolsun istedim onu mühürleyeyim istedim. Hala onu kaybetme ihtimalimi düşündükçe içimdeki hayvan salıverdi kendini ve istediği tek şey Elif'ti. Biliyorum, Elif'in beni benim onu sevdiğim kadar sevmediğini, kabullenmediğini. Bu kabullenişim sürerken aklıma ne zaman okuduğumu bilmediğim Can Yücel'in "Dayanamadım" şiirinin dizelerinden en can yakıcı olanı kulaklarımda çınlıyor: Ve zaten genellikle o daha az sever seni...

Hırçınlaşıyorum, Elifin gözlerinden akan yaşını göremeyecek kadar körleşiyorum duvarlarına vururken yapışıyorum dudaklarına. Kısa süre sonra Elif kafasını geriye atıp vücudunu gerginleştirerek çığlık eşiğinde boşalıyor. Birkaç defa daha hareket etmem ile bağırarak boşalıyorum içine. Kafamı iki gögüsünün arasına koyarak soluklanıyorum, kokusunun en yoğun olduğu yerden içime çekiyorum son nefesim gibi. Saçlarım da Elif'in parmakları dolaşırken fısıldıyor "Yiğit benimle konuşmak ister misin?" sorusu beni yine harekete geçirerek "bu gece konuşma yok, bu gece sadece seni becereceğim Elif, duydun mu beni?" demem üzerine gözlerinden bir an geçen hayal kırıklığını görsem de kafasını yavaşça sallayarak yine tekrarlıyor "Seninim". Yatağa getirdiğim ipek kumaşları alarak Elif'i yüzükoyun çevirip ellerini Viktoryan tarzı yatağın kollarına sıkmadan, gerdirmeden bağlıyorum. Sessizce beni izleyen Elif'e "Dur dediğin an duracağım, duydun mu?" diye kulağının yanında söyleyince ben, hafifçe kafasını sallıyor. Kafasını arkaya doğru tutup çevirerek sahiplenircesine teslim alıyorum dudaklarını, ellerim her yerinde çok geçmeden sıklaşan nefeslerine inlemeleri de eşlik ediyor. Aşağıya doğru kayarken öpmediğim yalamadığım hiçbir noktasını bırakmıyorum. En çok kalçalarında oyalanıp, öpüyorum, hafifçe ısırıyorum. Belinde aşağıya doğru yalayarak yol alıyorum kuyruk sokumuna kadar gidiyorum, kulaklarımda Elif'in derin nefesleri geliyor, umursamıyorum. Elif'i istediğim pozisyona getirdikten sonra tekrardan yukarı çıkarken "dur dediğin yerde duracağım" diyerek elimi bellinden ön kısma getirerek teker teker parmaklarımı içine sokuyorum ve bir taraftan da kulaklarını yalıyorum. Artık Elif'ten hiç duymadığım sesler gelmeye başlıyor. İyice açılan vajinasının dış dudakları Elif'in ne kadar tahrik olduğunu ispatlıyor bana. Parmaklarımı içinde daha fazla hızlandırırken süreci hızlandırıyorum ve çok yaklaştığını anladığım Elif'in kulağın "Sadece benimsin Elif, benim" diyerek arkasından içine sertçe giriyorum. Bir an gözleri açılan Elif'in dudaklarından istemsiz bir hıçkırık çıksa da tekrar kapanıyor gözleri ve kendisini benimle birlikte hareket ettiriyor. Ellerimin acımasızlığı devam ederken gidip geliyorum içinde. Daha fazla dayanamayan Elif bütün evi ayağa kaldıran bir çığlık ile boşalırken, ben hareketlerimi hızlandırıyorum sürekli tekrarladığım aynı şey ile "Benimsin" naraları ile boşalıyorum içine ve yığılıyorum üstüne. Nefeslerimiz düzene girmek için soluklarımızı esir alırken Elif'in ellerini çözerek bana çeviriyorum. Islanmış yanaklarını görmem ile sarıp sarmalıyorum hemen. Dua gibi dilimde defalarca tekrar ediyorum " Seni seviyorum Elif, seni kaybedemem buna izin veremem" derken gözlerim bilinçsizliğe yol alıyor.

Sabah rahatsız bir uykudan uyandığımda daha gözlerimi açmadan Elif'in yanımda olmadığının huzursuzluğu dört bir yanımı sarıyor. Gözlerimi açarak Elif'in yattığı tarafa bakmam ile yatağın yanında ki komidinin üzerinde bulunan kağıdı yırtarcasına açmam bir oluyor. Ve kanım damarlarımdan çekilirken gözlerim bana yaptığım hatayı haykırırcasına isyan ile kapanıyor ve o saniyeden sonra beynimde Elif'in el yazısı ile yazılmış Özdemir Asaf'ın mısraları dönüyor: "Senden beni çıkarınca nasıl da herkessin. Hoşça kal Yiğit"...



GÜCENİKWhere stories live. Discover now