Heyecan- Bölüm 5

23.1K 1.3K 24
                                    

Elif Biçem

Cenazeden itibaren tam 5 hafta, Bodrum'dan döneli 2 hafta geçti. Ofiste işlere boğulmuş vaziyette dosyaları toparlamaya çalışıyorum. Tüm yükü, dosyaların tüm işini ofis arkadaşıma yüklemiş halimden, artık kurtulmam gerekiyordu, açıkçası evdekilerden de biraz uzaklaşmak için bugün itibari ile işe başladım. Durumum aynı hala hissizim, hala sessiz, hastanede sinir krizi geçirmenin ardından hiç kimse ile kayıplarımı konuşmadım. Etrafımdakilerin bir kısmı bana acıyan bakışlar atarken bir kısmı da suçlayıcı bakışlar atmaktan geri kalmıyor. İşin ilginç tarafı alıştım, fiziki olarak ve ruhen tüm tacizlere tüm haklı haksız saldırılara alıştım. Her akşam Mustafa'nın kardeşi Mehmet arıyor, sanmayın ki hal hatır sormak için ağzına geleni söyleyerek 'Seni yaşadığına pişman edeceğim' tehditleri savurup suratıma kapatıyor. Oysa 'Ben sana yenge diyemem sen benim ablamsın' derdi bana bir zamanlar. Artık hiçbir acımasızlık yakmıyor canımı, dedim ya halimi kabullendim diye. Spora verdim kendimi yüzüyorum sürekli, en azından sakinleştiriyor beni ha bir de pole dansına başladım. Baya estetik ama sınırları, kasları zorlayan bir dans türüymüş öğreniyorum. Galiba intihar etmemek için kendimce neden arıyorum. Yani yaşıyorum işte, nefes alıyorum. İşe başladığım ilk günden itibaren farklı dava dosyaları gelmeye başlıyor, nerdeydiniz şimdiye kadar derken şaşırıyorum. Ben müvekkil çevresi dar olan kendi çabası ile bürosunu ayakta tutmaya çalışan bir avukat iken; son iki haftadır farklı numaralardan aranarak birçok dosya için görüşme istediğini belirten müvekkil görüşmelerini sıraya alıyorum. Talepler o kadar artmış vaziyette ki görüşmeleri üç güne ancak sığdırarak randevu ayarlayabildim. Galiba kaderin saçma bir oyunu yine karşımda, ruhumdaki zenginliği kaybettikçe cebimdeki zenginliğim artacak. Dosyalar, müvekkil görüşmeleri, davalar derken iki haftayı daha geride bırakıyorum. Babamla annemi Mersin'e kardeşlerimi kendi evlerine yolcu edeli üç gün oldu. Evet sorularınızı duyar gibiyim, merhum eşim ile kiraladığımız evde onunla birlikte aldığımız eşyaları kullanıyorum ve artık tek başıma yaşıyorum. Her gün Cem arıyor hal hatır sormak için, gerekli gereksiz bir ton şeyden konuşup ki ben çoğunlukla dinleyiciyim sadece, telefonları kapatıyoruz. Anlayacağınız bu süreçte hayatıma bana acıyan bir kişiyi daha katıyorum. İşin ilginç tarafı ise Dilara'nın da arada gizli gizli Cem ve başka biriyle daha benim hakkımda konuştuğuna kulak misafiri oluyorum. Dilara en yakın arkadaşım, üniversitede oda arkadaşımdı ve o zamandan beri en yakınım ayrılmadık hiç, kendisi Ankara'da bir lisede edebiyat öğretmeni ve tahmin edersiniz ki dibimden bir dakika dahi ayrılmıyor. Bazen dışarıda iken ya da herhangi bir yerde izlendiğim hissine kapılıyorum ancak bunun da kendi kuruntum olduğunu bilerek umursamıyorum. Aslında artık tek mutlu olduğum şeye geri başlasam iyi olacak. Eskiden Mustafa Onur'un 'başına bir şey gelecek çok gidip durma şuraya' dediği yere yaşadığımı hissetmem için gitmem gerekiyor, çocuklarıma en kısa sürede kavuşmalıyım. Eski adı ile Çocuk Esirgeme Kurumu yeni adı ile Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü'ne bağlı Ankara Çocuk Yuvası'nda çocuklara basketbol antrenörlüğüne geri dönsem iyi olacak galiba.

Yiğit Cevahir

Cenazenin üzerinden tam 4 ay geçti, Elif'i gizliden izlemeye başlayalı ise 3 ay bir hafta. Bodrum'da hastaneden sonra gitmedim hiç yanına, benim yüzümü görmedi. İstemedim o sürecini, durumunu kendi lehime kullanıp bana mecbur hissetmesine ya da başlamadan her şeyi bitirmesine... Arka planda kaldım onun yerine iyileşmesini yaralarını sarmasını bekledim. İşlerini toparlayıp, kafasını işleri ile dağıtabilmesi amacıyla çok fazla dava dosyası yönlendirdim. Lakin her birinin altından da hakkıyla kalkıyor, yönlendirdiğim arkadaşlarım çok memnun Av. Elif Biçem'den. Bizim şirketin de birçok dosyasının Elif'e aktarılmasını sağladım. Her gün sabah ve akşam gördüm onu, her görmem de özlüyorum onu yanında olamadığım için sinirleniyorum, şaka gibi gelebilir size ama uzaktan uzağa tanımadığım bir kadına aşık oldum. Ayarlasam daha güzel bir insana aşık olamazdım. Elif'in haberi olamadan onu hayatımın merkezi haline getirdiğimden beri şükür dilimde hiç bitmiyor. Bir tek gülümsemesini görebilmek için dünyayı yakacak hale geldim. Ama hala iyileşmedi, arada bahşediyor gülümsemesini, ama hala yaralı hala sessiz hala amaçsız. Ve ben hala Elif'in kafasındakini gerçekleştirmesinden korkuyorum. Bugün şirketimizin kuruluş yıl dönümü var ve bu şirket için büyük bir olay, günlerce gerek ulusal gerek yerel gazetelerde kim ne giydi kim ne dedi, ne konuşuldu, hükümet temsilciliklerinden kim vardı haberleri gazetelerde döner. Aslında bu etkinliğe de şaşaasına da fazlasıyla alıştım, ancak bugün farklı Cem'in Elif'e benim de Cem' e yaptığım baskı ile bugün Elif' de geliyor, bugün tanışma zamanı güceniğim. Karşımdaki görüntüye bakıyorum, belki beğenir belki o da benim gibi hisseder belki tanımak ister beni diye hayatımda hiç tatmadığım bir duygu ile başa çıkmaya çalışıyorum; Özgüvensizlik... İyi ki rakiplerim bu durumumu görmüyor, yoksa acımasızlığım ile ün sandığım bir piyasada bir çift gözün karşısında titrediğim ortaya çıkarsa, herkese karşı inandırıcılığımı da yitiririm. Cem bile görmedi bu hallerimi onun yanında hep soğukkanlı durmaya çalışıyorum, ama farkında Cem galiba her şeyin. Ha bu arada Cem ve Elif baya yakın arkadaş oldular başı her sıkıştığında Cem'i arayacak kadar Cem'e güveniyor. Bazen korkuyorum, ya diyorum Elif Cem' e... Tamam tamam yeter artık kafayı yemek üzerindeyim, balo salonunda Cem İle Elif'in kapıdan girmesini beklerken sürekli gözlerim kapıya gidiyor. En sonunda Elif, Cem'in kolunda kapıdan içeri giriyor, üzerinde yine siyah bir elbise ama bu sefer onu tanımama bilmeme rağmen çoğu insan gibi bu güzelliğe tutuluyorum. Üzerine tam oturan siyah elbisenin, göğüs kısmı kavisli geliyor kuyruğu uzun ve elbisenin önünde diz kapağının yaklaşık bir karış üzerine kadar gelen derin bir yırtmaçlı elbise ile karşımdaki Elif, lügatımda ki tüm güzellik kavramını siliyor. Bir insan aynı anda hem seksi hem masum nasıl olabilir anlamıyorum. Hafif makyajlı yüzü mat kırmızı ruju ve dağınık topuzu ile her şeyin orantısını görüyorsunuz vücudunda, her şeyin doğru matematiksel değerini bulmuş hali gibi Elif... Cem sırıtarak bana bakıyor ve Elif ile birlikte yanıma geliyorlar. Ben ergenliği atlatalı, ilk kez bir kızla öpüşeli çok oldu ya da olmadı mı hatırlamıyorum. Şu an ben kimim ve Elif dışındaki dünyanın anlamı ne onu bile hatırlamıyorum. Sadece Elif var, hafif gülümsemesi ile bana yaklaşan kıvrımlarıyla gel beni öldür, gıgım çıkarsa namerdim diye kamyon şoförüne bağlıyorum, aldığım Harvard eğitimini falan unutarak. Cem'in suratındaki sırıtmanın yüzüne yapıştığını düşünürken yanıma gelen Cem, Elif' e dönerek ' Elif canım bu benim patronum ve en yakın arkadaşım Yiğit' dedi ve sonra da yine aynı yüz ifadesi ile bana dönüp ' Yiğit dostum bu Elif, hım benim...' deyip sustuktan sonra o dakika ölüyorum sandım, orada elimin titremeye başladığını hissettim ki bu benim başıma hayatımda ilk defa geliyor. Allah 'tan Cem çok uzatmadan ' ...arkadaşım' demesi ile derin bir nefes aldım. Bunun hesabını Cem' e soracağımı belirten bir bakışla Cem'den Elif'e dönüp bembeyaz elini alıp, dudaklarıma götürdüm. Elif ise gülümseyerek 'sanki sizi bir yerden tanıyorum' demesiyle şimdiye kadar ondan uzakta geçirerek beklediğim zamana lanetler okuyup hiçbir şeyin istediğim gibi ilerlememesine içimden bir sağlam sövüyordum, tabi ki bu uzak kalma fikrinin mucidi alan Cem' de hakkına düşeni fazlası ile alıyordu.

GÜCENİKWhere stories live. Discover now