Hesaplaşma- Bölüm 14

14.9K 832 14
                                    

Elif BİÇEM

Teslim ettim kendimi Yiğit'e aslında sundum desem daha doğru. Ben kendimi sundum o ise bir dakika dahi düşünmeden aldı,temizledi ve ruhuna eş yaptı. Aşkına inandım mı hayır, hala ciddi şüphelerim var. Peki ben aşık mıyım Yiğit'e hayır ama gözlerinde ki bir şeyler bağlıyor beni ona, bir şeyler doğru yer burası diye fısıldıyor kalbime. Zamana bıraktım ama en azından hissizliğimden kurtuldum artık. Recep'in, Dilara'nın üvey babasının duruşmasına gidiyoruz şimdi. Ben, Dilara,Yiğit ve Cem herkesin üzerinde bir sessizlik var ama biliyorum bu suskunluk üzüntüden değil sinirden, adalete karşı olan güvensizliğimizden ve mahkeme de ne karar çıkacağını bilemememizden. Yiğit sol elimi sağ eline almış okşarken arada yoldan gözünü ayırıp bana bakıyor, Dilara'da arkada Cem'in kollarına sığınmış sessizce yola bakıyor ve Cem ile Yiğit'in arada aynadan bakıştıklarına şahit oluyorum. Adliyeye gelip arabayı otoparkına parkederek girişe doğru yürürken elimi tutan Yiğit bir anda geriliyor. Onun gerilmesi ile kafamızı kaldırınca gazetecilerin bize doğru koştuğunu görüyoruz. Arka arabada bizimle gelen korumalar hemen gazetecilerle aramızda bariyer kurarken hızlanarak adliyeye girmeye çalışıyoruz. Ve ümitsizce gazetecilerin sesini duyuyoruz: ''Yiğit Bey, ne söyleyeceksiniz? Elif hanım şikayetçi olacak mısınız? Ya siz Dilara Hanım üveyde olsa babanız nasıl hissiyorusunuz?...'' şeklinde sorular devam ederken kadın bir gazetecinin ağzından '' Elif Hanım, sizin tecavüze uğradığınız yönünde bir haber var gündemde ne diyeceksiniz bu haberlere?'' demesi üzerine her birimiz donup kalıyoruz. Elim ayağım titremeye başlıyor Yiğit kadın gazetecinin üzerine doğru yürüyünce Yiğit'in elinden tutup engelleyerek kadına doğru yürüyorum sakince. Sanki herkes nefes dahi almadan bekliyor sanki ağzımdan çıkacak bir kelime onların kurtuluşu olacakmış gibi bakıyorlar bana. Uzun boylu kadın gazeteciye yönelerek ''Soruyu siz yönlendirmiştiniz bana değil mi hemcinsim?'' diye sorunca ben, kadın sırıtarak ağıma düştün der gibi bana bakıp soruyu tekrarlaması bir oluyor ancak işin ilginç tarafı kadın benden çok Yiğit'e bakarak yineliyor sorusunu. ''Tecavüze uğradım mı evet uğradım ama Recep Bey tarafından değil! Ben bunun cevabını vermekten utanmam çünkü suçu işleyen ben değilim, insanlıktan çıkan ben değilim ben bu kötü durumun sadece mağdur tarafıyım. Ancak dediğim gibi ben bu sorunuza cevap vermekten utanmam ayrıca siz bir kadın olarak bir gazeteci olarak bu soruyu da sorabilirsiniz en doğal hakkınızdır, lakin bu elem soruyu sorarken sırıtarak soramazsınız, zevk alarak soramazsınız, gözlerinizde ki zafer ışığı ile soramazsınız. Bu kadar mı insanlıktan kadınlıktan uzaksınız. Bu kadar mı hırs bürüdü gözünüzü! Ama ben o hırsın gazetecilikte iyi bir yere gelme hırsı da olmadığının farkındayım. Belli ki Yiğit Cevahir'e karşı ciddi bir eğiliminiz var ve belli ki tek gecelik ilişkilerinden birisiniz ve Yiğit'in tadı damağınızda kalmış bunun hırsını gözlerinizden okuyabiliyorum. Ama size bir şey söyleyeyim mi o benim. Ve ben olmasam bile o bir daha sizin içinize tekrar girecek kadar kirletmez kendini. Ve son olarak sakın genç arkadaşım sakın, hayatta insanların düşebileceği en büyük yanılgıya düşmeyin: Karşınızda ki kişinin akıl melekelerini kendi beyninizle bir tutmayın! Sonra ne mi olur ezer geçer de seni, anlamaz gözlerle bakarsın arkasından. Şimdi arkadaşlar başka sorularınız var mı?'' diyerek gözlerimi gezdiriyorum gazetecelerin üzerinde. ''Tahmin etmiştim, iyi günler kolay gelsin.'' diyip Yiğit'in de elini tutup adliyeye yöneliyoruz. Duruşmanın yapılacağı Ağır Ceza Mahkemesi'nin önüne gelmemle mahkeme önündeki banka çöküp, kafamı ellerimin arasına almam bir oluyor. Dilara yanıma yaklaşmaya çalışınca elimi kaldırarak durmasını işaret ediyorum. Herkes sessizce bana bakıyor sadece. Daha fazla dayanamayan Yiğit önüme çökerek ''özür dilerim Elif, ben kendimi çok kötü hissediyorum. Kirim sana bulaşmasın diye çok uğraştım ama belli ki başarısız olmuşum, özür dilerim'' demesi ile kafamı kaldırarak Yiğit'in gözlerinin içine bakıp ''Sorumlusu sen değilsin ve özür dilenecek hiçbir şey yok, yani boşver'' diyerek ayaklanıp salona doğru gidiyorum, diğerleri de arkam sıra geliyorlar. Duruşmada kimlik tespitinin ardından iddianamenin okunmasıyla başlayan süreç devam ediyor. Recep tabi ki yalanlıyor, ben hiçbir şey yapmadım masumiyetine yatıp bizi iftira atmakla da suçluyor. Dudağımda gülümseme sadece bakıyorum gözlerine. Benim de Dilara'nın da utanacak hiçbir şeyimiz yok, bize inatla erkeklerin gözüne bakmamayı onların yaptığı her pisliği bizim üstlenmemizi toplum bize dayatsa da ben inatla gözlerimi dikiyorum Recep'in gözlerinin içine. O ise benimle ve Dilara ile göz teması kurmamak için elinden gelen tüm çabayı sarf ediyor. Mahkeme eksik delillerin toplanması için ara kararını açıklarken ard arda dört el silah sesi duyuyorum. Kulaklarım sağır, Dilara'nın ve annesinin çığlıklarını bile duymaz vaziyette yere yığılan Recep'e bakıyorum anlamsızca. Mahkeme salonu cehenneme dönüyor, herkes kaçmaya çalışırken mağdur koltuğunda oturan ben hareket dahi ettiremiyorum vücudumu. Yiğit'in adımı sayıklamaları geliyor önce, ardından kolları beni sarıp üzerimi kontrol ediyor. ''Elif bana bak bir yerine bir şey oldu mu'' diye soruyor ama şokta olduğumu anlamış olmalı ki beni kucağına aldığı gibi arabaya götürüyor. Benim ağzımdan sadece ''Hayır hayır ölmemeliydi, hayır ölmemeli Yiğit söyle ölmesin böyle olmasın, böyle gidemez, bizi bu kadar yükün altında bırakarak değil'' diyerek hıçkırarak ağlamaya başlıyorum. Yiğit arkada beni kollarının arasında sallarken korumalardan biri arabayı hızla adliyeden uzaklaştırıyor. Ben hırçınlaştıkça Yiğit daha sıkı sarılıyor, dilinde hep aynı ifade '' Özür dilerim meleğim koruyamadım seni özür dilerim'' derken onun da şokta olduğunun farkına varıyorum. Ellerimi yüzünde gezdirip ''Yiğit bana bak, gözlerimin içine bak bana hiçbir şey olmadı, ben iyiyim ve senin hiçbir kusurun kabahatin yok duydun mu beni'' diyerek dudaklarımı dudaklarına mühürlüyorum.

Yiğit CEVAHİR

Yatakta bir melek gibi ellerini başının altında birleştirmiş uyuyor Elifim. O salonda bir şey olsaydı ona... Gerisinde kullanacağım cümlem dahi yok. Ne kadar çok kaybetme korkusu yaşadım ben, ne kadar çok umutsuzluğa düştüm Elif ile. O adamı kim öldürdü, neden yaptı bunu, kafamda milyon tane soru, her ne kadar bunu ben yapmak istesem de Elif'in omuzlarına bir ölüm daha yükleyemezdim. Ama kim yapmış olabilir ve neden? Aklım bir türlü almıyor. Adamlarıma hemen bana bilgi toplamalarını söyledim ama olayın üzerinden 5 saat geçmesine rağmen hala bir bilgi yok elimde. Bunları düşünürken Cem arıyor o da kısık sesle konuşarak ''Yiğit ne yaptınız Elif nasıl?'' diye soruyor. ''İyi Elif, Cem uyku hapı aldı uyuyor şimdi, siz ne yaptınız?'' dememle ''Biz Dilara ve annesi ile bana geldik, annesi sinir krizi geçirdi ama sakinleştirici iğne yaptırdık ikisi de uyuyor şimdi.'' diyerek susuyor ve ben biliyorum Cem'i huzursuz eden bir şeylerin olduğunu tıpkı beni de ettiği gibi. Cem beni yanıltmayarak ''Yiğit, bu pezevengin evladını kim öldürdü sence? Nereden çıktı bu abi? Ben hiçbir şey anlamadım. Tamam o pezevengi her ne kadar ben de öldürmek istesem de ne Elif'e ne de Dilara'ya yükleyemezdim bu ölümü. Üzülmüyorum ama burnuma pis kokular geliyor demedi deme'' demesi ile derin bir nefes çekip ''Bilmiyorum Cem ama öğreneceğim, ne olup bittiğini ablamın bu olaylarda ki rolünü, Elif'in eski eşinin ne işler çevirdiğini ve bunların merkezindeki Elif ile olayın ne bağlantısı olduğunu öğreneceğim'' diyerek telefonu kapatıyorum. Ardından odadan çıkarken ablam Neriman'nın telefonda numarasını bulup arıyorum, ablamın sesini duymam ile '' Abla artık hesaplaşma zamanı geldi diye düşünüyorum Mustafa Onur ile Elif ile ne bağlantın var öğrenme zamanı geldi bence gün hesaplaşma zamanı geliyorum evde bekle beni'' diyerek konuşmasına fırsat vermeden telefonu kapatıp çıkıyorum evden. Çıkarken Ayşe Hanımı da tembihlemeyi unutmuyorum Elif uyanırsa diye. 

GÜCENİKWhere stories live. Discover now