Başrol-Bölüm 27

10K 677 6
                                    

Elif BİÇEM

Yine aynı kabus, yine aynı korku... Atlattım geçti artık, ben sadece mağdurum dediğim her ana inat yine her anını tekrar tekrar yaşıyorum. Hep aynı oluyor. Uyuyor da olsam bu berbat durumu tekrar yaşamadığımı da bilsem beynimin oyununa yeniliyor yine iradem. Sanki nefes alamıyor gibi sanki hala canım acıyormuş gibi uykudan ecel terleri dökerek çığlıklar eşliğinde uyanıyorum. Benim yataktan fırlayıp klozete kafamı sokmam ile saçlarımı tutan bir çift el hissediyorum. Ürksem de hatırlatıyorum beynime 'korkma o Yiğit, korkma o adam sana zarar vermez' diye tekrarlıyorum. İçimde kusacağım hiçbir şey kalmayınca doğrularak aynaya bakıyorum yine aynı kirlilik hissi yine aynı tiksinti. Soyunmam ile duşa atmam bir oluyor kendimi. Suyun altında avuç içlerimi duvara yaslamış vaziyette kendimi temizlemeye çalışırken Yiğit'te giriyor yanıma. Hiçbir şey demeden hiç ses çıkarmadan eline aldığı kesenin üzerine duş jelini döküp temizlenmedik hiçbir yerimi bırakmıyor. Sol elimden tutup beni kendisine çeviriyor, bir taraftan her tarafımı temizlerken dua gibi tekrarlıyor yine "Senin hiçbir suçun yok, sen tertemizsin meleğim. Her şey geçecek her şey bitecek inan bana"diyerek bitiriyor işini. Benden önce çıkıp bornozu üzerime geçirerek çıkarıyor beni banyodan. Yine beni giydirme işi de saçlarımı tarayıp kurutma işi de ona kalıyor. Gözlerim sadece onu izliyor. Hiç söylenmeden hiç bana kızmadan hiç yüksünmeden işini bitiriyor.

Sağ elini çenemin altına koyarak gözlerimizi yine mühürlüyor birbirine "Meleğim, istersen bitki çayı yapayım birlikte içelim olur mu? Hem şömineyi de yakarım ısınırsın biraz. Ne dersin?" demesi üzerine sadece kafa sallamakla yetiniyorum.

Elimden tutup aşağıya birlikte inerek şöminenin yanında ki tekli koltuğa oturtuyor beni. Sadece izleyiciyim hayatında, etkisiz eleman. Şömineyi yakıp mutfağa yöneliyor ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama elinde dumanı tüten iki bardakla geri geliyor. Bana ıhlamur kendisine de sek kahve yapmış. Her ne kadar soğukkanlı davransa da kendisinin de zarar gördüğünü o an fark ediyorum. Kendime kızıyorum yine yine. İnsanların hayatına kendi sorunlarını da katıyorsun diye. İç çekerek bakışlarımı tekrardan şömineye çeviriyorum. Ne kadar geçti bilmiyorum ya da nasıl konuşmaya karar verdim onu da bilmiyorum galiba Mustafa'nın iş arkadaşı Aleksander Rezmov'un kendini tanıtması tetikledi bastırılmış her şeyi ve hiç kimseye karşı dile dökmediğim acılarım ben farkına varamadan cümlelerimde ki yerini almaya başladı.

" Küçükken basketbol antrenörüm derdi ki bir sayısı hayatınızın temel felsefesi olmalı, insan her şeyi bir sayıyla kazanır bir sayıyla kaybeder, bir anda ölümden kurtulur bir anda ölüme teslim olur. Bu nedenle, hayatınızda sakın her şeyin bir an da olduğunu unutmayın diyerek maça gönderirdi her zaman bizi. Küçük beynimle maç motivasyon konuşması diye düşünürdüm ama değilmiş, Mustafa'nın bana yaşattığı acı ile öğrendim olmadığını. Her şeyimi bir anda kaybedince öğrendim neden hayat felsefem olması gerektiğini. Ben kolay kolay erkeklere güvenen bir tip hiçbir zaman olmadım. Başımdan felaketler geçti de ondan mı? Hayır. Güvenmedim çünkü çoğunuzun niyetinin kötü olduğunu öğrenecek kadar çok şey gördüm. Galiba o da bana hep erkeklerden geri durmam gerektiğini öğretti."derin bir nefes alarak çayımdan bir yudum alıp cesaret topluyorum devam edebilmek için bu sayfa ile kitabı bitirip yeni kitaba başlayabilmek için.

"Ama hiçbir zamanda düşmanlık beslemedim. İyi de anlaştım hep erkek arkadaşlarımla çünkü aksinin sağlıklı bir düşünce olmayacağının da farkındaydım. Mustafa Onur ile kendimi ilk defa bir erkeğe tam anlamıyla teslim ettiğimi düşündüm. Ancak yanılmışım. Son gece ne biriktirilmiş ne hissedilmişse kusuldu. Mustafa Onur kustu neyi var neyi yoksa sonra da çekip gitti." Son sözlerim ile Yiğit'tin gerilen vücudunu sıkılan çenesini yüzümü ona dönmeden fark etsem de durmuyorum, kararlıyım çünkü bu sefer başladığım şeyi bitirmeye.

GÜCENİKWhere stories live. Discover now