Bölüm 1

33.2K 1.6K 71
                                    

Bir cenaze töreninde mezarın başında hiç ağlamadan, gözünüzden tek damla gözyaşı gelmeden tüm hislerinizi kaybederek beklediğiniz oldu mu? 

Benim oldu; kocam, eşim, hayat arkadaşım dediğim adamın öldüğünü daha doğrusu intihar ettiğini öğrendiğimden beri gözümden tek gözyaşı  gelmeden, ruhumda hiçbir his barındırmadan ve şu anda da zaman kavramını kaybetmiş olarak mezarının başında bekliyorum. Ömür boyu müebbet alan bir mahkumun af çıkacak ümidi ile koğuşunda anlamsız ve ümitsiz bir şekilde beklediği gibi bekliyorum.

Hani ölümden dönen  ya da ölüme çok yakın bir olay ile karşılaşan insanlar derler ya hayatım gözümün önünden film şeridi gibi geçti diye, şu anda kocamın mezarına anlamsız bir şekilde bakarken ben de yok o tanımlanan durum hali. Hatta bırakın hayatımın gözümün önünden geçmesini şu anda hangi evrende, hangi paralelde, hangi canlı türü olarak mevcudiyetimi sürdürdüğümü dahi bilemez haldeyim.

Evliliğimizin birinci yıl dönümünde eşimi uğurluyorum bilinmezine, bilinmezimize doğru! Sahi 'bizim bugün ki planımız neydi' diye sorgularken yavaş yavaş beynim uyanışa geçiyor galiba. 

Aa evet evet, Ankara'nın çok klas bir restoranında akşam yemeği için yer ayırtan eşim ile buluşup evlilikte birinci yıl dönümümüzü kutlamak için yemeğe çıkacaktık değil mi? Planlananlar ve başımıza gelenler dilemmasında yuvarlanıp duruyorum şu anda. 

Hafta başından itibaren her gün en çok sevdiğim çiçek olan papatyalardan bir demet yaptırıp, çiçeğin içine beni kendimden geçiren yazılar yazarak mükemmel bir güne başlamamı sağlayan adamın cenaze törenindeyim şimdi. 

Ne kadar da ironik değil mi? Çok mu soğukkanlı anlatıyorum? Dedim ya içimde şu an his namına hiçbir şey taşımıyorum diye.

Aslında sevmediğim bir adam değil gönderdiğim, en azından dün geceye kadar hayatta en çok sevdiğim insan olduğunu düşündüğüm adamı yolcu ediyorum. Eşim ile üniversitenin ilk günü tanıştık ve çok iyi bir arkadaşlık döneminin sonunda fakültedeki son yılımızda birlikte olmaya başladık. Tam 5 yıl, hayal edemeyeceğiniz kadar güzel günler geçirdim.Hani iki sevgilinin birbirinin gözlerinin içine bakarak yaptıkları, saçma sapan şeylerle dahi mutlu oldukları o iki umursamaz aşık gençlerdik bizde. Biz öyle bir çifttik ki sorunlarla her karşılaşmamızda ya da her başarı elde etmemizde birbirimize dönerdik. Kim olduğumuzu unutmayalım diye, her şeyin geçici bizim kalıcı olduğumuzu sanki hayata ispatlamak ister gibi bu da geçer diye hatırlatırdık her seferinde birbirimize. Geçer, bu da geçer diye diye atlattık bir çok felaketi kaldık hep el ele ayakta... 

Manevi olarak tükendik , parasal anlamda sıkıntı da yaşadık ama hep biz vardık sadece birbirimiz vardık. Hiç kimseden yardım beklemeden hiç kimseye dert yanmadan arzularımızın yön verdiği şekilde yaşayıp gitmeyi de birbirimizden öğrendik. 

Hep çalıştık hep hayal kurduk. Avukatlık bürolarımızı birleştirip işlerimizi büyütecek, daha sonra yavaş yavaş büyüyecekti küçük ailemiz.Bizden olan canlara biz olmayı, aile olmayı öğretecektik. Bizden olanlar hiç bir zaman sevgisizliği, ilgisizliği yaşamayacaklardı. Yani anlayacağınız soğukkanlı oluşum sevmediğim bir adamı gönderiyor oluşumdan değil, soğukkanlıyım çünkü bana kendimi en değerli hissettiren bu adam artık içimde ki en büyük ve en derin yaram. Bana sevgi denen hissin de bir gecede tükenebileceğini öğretecek güçte bir adam.

Ben cenaze töreni boyunca mezara bakıp niteliksiz düşüncelerimde boğulurken, pek sevgili kayın validemin nasırlaşmış elleri ile boğazıma yapışıp acısını hafifletme isteğini ile sıraladığı suçlamaları hissizce dinledim. 

"Hep senin yüzünden, oğlum senin yüzünden canına kıydı."

 Sessiz kaldım, yapmak istediğini yapabileceğini göstermek amacı ile çırpınmadım bile, nefesim kesilene kadar sıktı boğazımı ve nefessiz kalan ben, kolumu kaldırıp müdahale bile etmedim, edemedim. Ama  tepkisizliğimin sebebi ne anne olmasıydı ne de onun acısına kimsenin acısının yaklaşamayacağını bilmemdi.  Tepkisiz kaldım zira kendi ailem de dahil şu anda, bu mezarda bulunan herkes hatta burada bulunmayanlar dahi bu ölümden zaten beni sorumlu tutuyor. 

Neden mi? 

Eşimin Facebook hesabında durum güncellemesinde intihar etmeden önce paylaştığı yazı, hakkımda  yargısız infaz hükümlerini işleterek hükmün kurulmasına sebep oldu.     

Peki eşim ne mi düşünüyordu: ''Hayatımın anlamı olan kadın, eşim, karım şu kısa hayatımdaki hem en temiz sayfam hem de en utanç  tablomsun! Beni istemediğim bir adam, bir cani yaptın şimdi de sen yaşa bu vicdan azabı ile, şimdi de sen hisset, insanın kendisinden iğrenmesi ne demekmiş, her şeyin sorumlusu sensin, yaptığım ve yapacağım her şeyin SORUMLUSU SEN, hoşça kal...''




GÜCENİKWhere stories live. Discover now