Evden çıkıp sokağa doğru koşmaya başladım. İyice uzaklaştığımda kulaklığımı taktım. Şarkı listeme girdiğimde hareketli bir şarkı açtım fakat bu şarkı bile ağlamamı durdurmadı. Hem koşuyor hem de ağlıyordum. Ayağım taşa takılıp yere düştüğümde daha da çok ağlamaya başladım. Bacağıma baktığımda taytımın yırtılmış ve diziminde kanadığını gördüm. Umursamadan yere yattığımda ağlamam devam ediyordu. Yüzüme gelen güneş ışıklarıyla gözlerimi kapattım. Çok geçmedi ki bir gölge güneşi engelledi.

Gözlerimi açıp baktığımda başımda biri durmuş bana bakıyordu. Tek elini bana uzattı. Elini tutup kalktığımda yerdeki telefonumu eline alıp bana uzattı. "Bu şarkıyla ağlayanı ilk defa görüyorum."dediğinde istemsizce güldüm.
O da bana güldüğünde yüzüme baktı. "İyi misin?"diye sordu.

"İyiyim."dedim ellerimle gözlerimi silerek. Gözlerini benden çekip dizlerime baktı. "Dizin kanıyor."

"Önemli değil."dedim omuz silkerek.

"Mikrop kapabilir ileride eczane var. Oraya gidebiliriz istersen?"dedi. Onunda benim gibi üzerinde spor kıyafetleri vardı.

"Teşekkür ederim. Gerisini ben hallederim."dedim yavaşça yürümeye başladım fakat bileğim çok acıyordu. Düşerken bileğimi incitmiş olmalıydım yoksa bu kadar acıyacağını sanmıyorum.  Tekrar yere düşecektim ki bir el belime sarılıp beni kendine yasladı. "Seni eczaneye kadar götürsem daha iyi olacak sanırım."dedi gülümseyerek.

"Sanırım."deyip bende gülümsedim. Başka bir şey demeden ona yasladım. Yavaş adımlarla yürümeye başladık. "Ayak bileğin burkulmuş olabilir. Hemen morarması normal değil çünkü."dediğinde gözlerimi ayak bileğime çevirdim. "Olamaz. Yüzme kursum vardı."dedim oflayarak.

"Yürüyüşünüze engel oldum. Çok özür dilerim."dedim yüzüne bakarak.

"Pek keyifli bir yürüyüş sayılmazdı zaten aldırış etme."dedi. Eczaneye geldiğimizde beni pencerenin kenarındaki boş sandalyeye oturttu. Çalışan elemanların birinden yardım istediğimizde içlerinden biri gelip dizime pansuman yaptı. Ayak bileğimide bandajladı. Ağrı kesici ve birkaç krem verdi. Yanımdaki çocuk ücreti ödediğinde ona baktım.

"Size gerçekten çok yük oldum."dediğimde güldü. "İçini rahatlatacaksa borç gibi düşün."dediğinde bende gülümsedim.

"Ödeyeceğim."dedim. Yavaşça yerimden kalktığımda belimden tuttu. Yüzü yüzüme çok yakınken gözlerime baktı. "Bu arada ben Nate. Siz demene gerek yok yani."dedi gülümseyerek.

"Bende Briella."











Evin ziline bastığımda kapıyı annem açtı. Beni baştan aşağıya süzdüğünde gözleri ayak bileğime takıldı. "Ne oldu sana?"diye sordu. İçeriye girdiğimde anneme baktım.

"Gitti mi?"dedim babamı kast ederek. "Evet. Peki sana ne oldu?"diye sordu tekrar.

"Koşarken ayağım taşa takıldı yere düştüm. O sırada hem dizimi yaraladım hem de bileğimi burktum." Merdivenleri yavaşça çıkarken annem arkamdan gelip çıkmama yardım etti. Odama girdiğimde yatağıma oturdum. Annem bana baktı. "Biraz daha dikkatli ol hayatım."

"Olurum."dedim kısaca. Yanıma gelip yatağıma oturdu ve bana sarıldı. Konuşmaya başladım. "Ayrı eve çıkmak istiyorum ama babam izin vermiyor. Her şeyime karışmaya başladı anne. Geç gelmeme, araba kullanmama.."dediğimde kafasını bana çevirdi.

"Büyüdüğünü kabul etmiyor. Maalesef bunu bende kabul edemiyorum."dedi saçlarımdan öperek.

"Anne, lütfen.."dediğimde gülümsedi. Annem ayağa kalktı. "Seni yalnız bırakayım."dedi. Odamdan çıktığında ayağa kalktım ve üzerimdekileri çıkardım. Üzerime pijamalarımı giyip yatağa yattım ve elime telefonu aldım. Grace'i aramaya başladım. "Neredesin?"dedi telefonu açar açmaz.

"Bileğimi burktum. Bu hafta gelemeyeceğim."dedim. Bu sene üniversiteye gitmek istemediğim için çeşitli kurslarla kendimi geliştiriyordum. Daha önce buz pateni kursuna gitmiştim. Şimdi ise yüzme kursuna gidiyordum. Üniversiteye gitsem de bir şey değişmeyecekti hayatımda.

Babam bu konuda endişelenmemem gerektiğini düşünüyordu. Hayatımın sonuna kadar bana yetecek kadar mal varlığı bıraktığından bahsedip duruyor. Aslında üniversiteye gitmek istemememin sebebinin babamla hiçbir ilgisi yok. Kendi tercihim. Kendimi oraya gitmeden de geliştirebilirdim.

Üniversiteye gitmek bir ayrıcalık veya bir nitelik değil. İnsanlar lise mezunu olanlara cahil gözüyle bakıyorlar. Yirmi birinci yüzyılda bile hala bu şekilde düşünen insanların olduğunu bilmek bu yüzyılın ne kadar yozlaşmış olduğunu gösteriyor. Bence bu ideallerinle alakalı bir durum. İleride ne olmak, ne yapmak istiyorsan ona göre istediğin bölüme, istediğin okula ve belki de istediğin mesleğe karar vermeliydin. Kim bilir belki de fikirlerim değişir ve seneye üniversiteye gidebilirdim fakat şu an bunu düşünmüyordum.

"Nasıl oldu bu?"diye sordu.

"Sabah koşarken ayağıma taş takıldı ve yere düştüm o sırada burkuldu."dedim. Kapım açılınca içeriye Natalie girdi. Elimdeki dumanı tüten bardağı yanımdaki sehpaya bıraktı ve odamdan çıktı. "Pekala, hocaya söylerim. Şimdi telefonu kapatmam gerek sonra görüşürüz."dedi. "Görüşürüz."dedim ve telefonu kapattım. Bardağı elime alıp içmeye başladım. Yeşil çay.

THE COINCIDENCE / chris evansWhere stories live. Discover now