''Yerde yatarken sorun teşkil ediyor gibiydi.'' dedi o da. Kendini de göstermeyi unutmamıştı elbette. ''Erez Soykan'ı mı izlemeye gittin, Melih Alsancak'ı mı?'' diye sordu. Erez'in karşısındaki adamın adı Melih idi demek.

''Tarafsız, ilgi duyuyorum böyle şeylere.'' dedim.

''Hım,'' dedi ve kafasını hafifçe eğdi. ''Bana pek öyle gelmedi.''

''Sana gelişi bana bir şey ifade etmiyor. Sen söyle, sen kimi izlemeye gittin?'' diye sordum bu sorusuna.

''Benim de sadece ilgim var.'' dedi. Aslında böyle söylediğinde niyeti varmış gibi de duruyordu. Daha da üstelemedim ve merakıma yenik düşerek yaşını sordum.

''Kaç yaşındasın?''

''Yirmi yaşındayım. Biraz büyüğüm sana küçük kız,'' dedi. İfadesi alaydan daha sıyrılamamıştı. İçimden çok da  gerekiyordu desem de, dışımdan sustum. ''Sen lise üçsün değil mi?'' dedi.

''Aynen. Nereden biliyorsun?''

''Sadece tahmin.'' dedi omuzlarını silkerek. Bu sırada garson siparişlerimizi masaya bıraktı. Sıcak çikolatadan bir yudum aldım. Boğazımdan kayıp giderken, çikolatanın o enfes tadı damağımda dolandı.

''Çikolataya hayır diyemeyen bir kız daha,'' dedi ve o da çayından bir yudum aldı. Bir şeyler demeye hazırlanıyordum ki, susturdu. ''Yüzündeki ifadeden keyif aldığın belli.'' dedi. Yalan değildi. Çikolatayı severdim.

''Sen nerede oturuyorsun?'' diye sordum. Kendi kendini sormadan açmıyordu. Haliyle içimde merak tohumları yeşeriyordu.

''Aslında, geçici bir süre için buradayım. Arkadaşımda kalıyorum.''

''Tatil gibi mi?''

''Pek değil,'' dedi. Konuya bağlayan başka bir soru sormadım. Özeli olduğu barizdi. ''Ya sen?''

''Ben?'' diye sordum sorusunu kavrayamadığım için.

''Bu çevrede olduğuna göre yenisin buralara,'' diye bir teşhis koydu. Onun buraları nereden bildiğini sormama gerek kalmadan konuştu. ''Bir kaç sene öncesine kadar ben de buradaydım.'' dedi. Kafamı salladım.

''Yeniyim, evet.'' dedim. Nereden, nasıl diye sormadı. Sadece başını sallayarak masmavi olan gözleri ile, denizi seyre geçti kısa bir süre. Gözlerinde yankılanan deniz, parıl parıldı.

''Güzeldir buraları.'' dedi ve sonra ortamı kuşatan müziği seçen kulakları ona hoş gelmişti ki yüzündeki ifade sıcacık olarak, gülümseme boyutuna ulaşmıştı.

''Sezen Aksu, sever misin?'' diye sorar bir şekilde buldum kendimi. Kulağımın ezberlediği o ses cümleme düşmüştü.

''Sevilmez mi?'' diye sordu. Boş bulunmuştum resmen çünkü yüzündeki o ifade yerini huzura bırakmıştı.

''Doğru.'' dedim. Sezen Aksu, iç çektiren, şairane sese sahip olandı. Şarkılarının çoğu ezberimde güzelliği ile parlar konumdaydı. Bir tanesi ise şu an kulaklarımda yankılanan parçasıydı.

Hafifçe mırıldanarak bir kaç satırına eşlik etmişti. Bir kaç anı çağrışır gibiydi ona. Susarak, bekledim. Sert duruşu sadece duruşta saklı gibiydi.

Şarkı bitti, yerini farklı birine devretti. Ondan sonra bana döndü.

''Birsen Tezer'i sever misin?'' diye sordu.

''Severim,'' dedim, gülümsedi. Anladığımca o da seviyordu.

Müzikler değiştikçe, konu konuyu açıyordu. Kapalı kutu gibi kendini saklasa dahi, yüzde yetmişini açmıştı. Çoğu ilgi alanlarımız birbirine benzerken, dans etmeyi sevmediğini söylemişti. Ben müziği dansta yankılarken, o piyano ile uyum sağladığından bahsetmişti. Bir gün denk gelirse çalacağı sözünü de verdi. Şartı ise, dansım ile ona eşlik etmemdi. Tarafımca sorun teşkil etmediğinden kabul etmiştim.

EŞSİZ RİTİMWhere stories live. Discover now