Bölüm 25

5.2K 296 13
                                    

Resimde yanımda duran kadının Bayan Culkin olduğuna eminim. Hayatta en sevdiğim öğretmenimi nasıl unutabilirim ki? Peki bu resim burada ne arıyor? Öğrenmenin tek bir yolu var...

Çatlak kadın elinde bir tabak dolusu kurabiye ve bir bardak süt ile geldi ve yanıma oturdu.

-Bu resimdekiler kim?
-Ah, o benim en sevdiğim öğrencim, Amberdı.
-Sesiniz kötü geliyor. Yoksa ona bir şey mi oldu?
-Sayılır. Amber'ın psikopat bir babası vardı. Babası Amber'ın annesini öldürdü ve Amber'i kaçırdı. O gün birlikte çok güzel bir resim yapmıştık. Bana bu resmi annesine hediye edeceğini söylemişti. Ama maalesef...

Ağlamaya başladı.

-Beni en çok Amber'ın psikolojisi üzüyor. O çok hassas bir kızdı. Şimdiyse belki de öldü.
(Ben hassas mıydım?!)
-Resimdeki kadın kim peki?
-Benim.
-Amber ölmedi Bayan Culkin...
-Amber?

Bana sımsıkı sarıldı. Ben de ona sarıldım. Yıllar sonra en sevdiğim öğretmenimi bulmuştum. Nihayet işler benim için de yoluna giriyordu. İkimiz de ağlıyorduk, ama bu mutluluk ağlamasıydı.

Bütün gece başımızdan geçen olayları anlattık. Bayan Culkin evlenmiş ama kocası onu aldattığı için boşanmış. Boşandıklarından hamileymiş ama üzüntüden dolayı düşük yapmış.

2 yıl boyunca beni aramış ama bulamamış. Sonunda pes etmiş. Eğer bulabilseymiş beni evlatlık olarak alacakmış. Aslında bu benim için güzel bir şey olurdu. En azından bir annem olurdu. Beni koruyan, beni seven, her gece bana iyi geceler diyen, her sabah bana günaydın diyen, benimle oyun oynayan, beni okula götürüp okuldan alan, bana yemek hazırlayan, benimle alışverişe çıkan biri. Annem bunların bir kısmını yapabildi tabiki. Ama bu kadarı küçük bir kıza yetmez ki? Ben daha 8 yaşındaydım. Şimdiyse annemin mezarının yerini bile bilmiyorum.

Ben de "ölüm" olayım dışında başımdan geçen her şeyi anlattım. "Sen güçlü bir kızsın Amber."

Biraz daha konuştuktan ve kurabiyelerimizi midemize indirdikten sonra dayanamayıp sordum. "Beni annemin mezarına götürür müsünüz?" Kabul etti ve yarın gidebileceğimizi söyledi. Ona tekrar sarıldım ve bana hazırladığı yatağa uzandım. Kendimi uykunun narin kollarına bıraktım.

ERTESI GÜN ☯

Saat 5 gibi uyandım. Heyecandan uykum kaçmıştı. 10 sene sonra annemin mezarını görecektim. Acaba o beni görüyor muydu?
Bir anda odamın kapısı açıldı. Bayan Culkin elinde bir tepsiyle gelmişti.

-Günaydın Amber.
-Günaydın Bayan Culkin.
-Bana Kelly de.
-Peki, Bayan Cul- yani Kelly.
-Kahvaltını yaptıktan sonra hazırlan, çıkalım.
-Peki, Kelly.

Kahvaltıda jambonlu tost vardı.

"Güne güzel bir başlangıç için jambon idealdir." -A. Crosswill

Tostumu yiyip portakal suyumu bitirdikten sonra banyoya gittim. Aynadaki ben miyim? Zombi gibiydim. Göz altımdaki morluklar suratımda bir imparatorluk kurmuş ve gözlerimin etrafını kuşatmışlardı. "Gidin başka gözü kuşatın!" Grace, her zamanki gibi çok komiksin. "Biliyorum."

Saçımı taradım. Mezarlık için kıyafetim uygun olduğu için değiştirme gereği duymadım.
"Doğru, mezarlığa çok uygunsun. Zombi gibisin." Sen bensin Grace. "Mesaj alındı."

-Hazır mısın tatlım?
-Evet! Geliyorum!

Bu kadın artık o kadar çatlak değil. Ön yargılı davranmamak lazım. "Kamu Spotu." Gider misin Grace? Sağol.

Arabaya bindik. Mezarlığa gidene kadar hiç konuşmadık. Arada yolda duraklayıp çiçek aldık. Papatya... Annemin en sevdiği. Mezarlığın girişinde "Herkes bir gün ölümü tadacaktır." yazıyordu. "Gel, öl" mü demeye çalışıyor?

Mezarlıkta bir süre yürüdük. Bir an duraksadım. İşte tam karşımdaydı: Anabella Grace Crosswill. "Kelly, bizi biraz yalnız bırakır mısın?" Kelly başıyla onaylayıp uzaklaştı. Mezarın üstüne papatyaları koydum ve yere oturdum.

"Önceden gelemediğim için üzgünüm. Ama biliyorsun beni. Başımı mutlaka belaya sokarım. Küçükken komşunun çitini kırdığım zamanki gibi. Keltoş, göbekli komşumuz beni sana şikayet ettiği zaman nasıl kahkahalarla güldüğünü hatırlıyorum. Hiç kızmamıştın bana hatta birlikte gülüyorduk. O gülümsemeyi bir daha görebilmek için neler vermezdim. O kahkahanı bir daha duyabilmek için neler vermezdim. Seni bir daha görebilmek için neler vermezdim. Seni çok özledim anne? Neden beni bıraktın ki? Beni bu zalim dünyada neden savunmasız bıraktın? Küçük kızını..." Ağlamaya başladım. Boğazım düğümlenmişti. Yutkunmaya çalışsamda o yumru bir türlü geçmiyordu. "Sana ihtiyacım var."

"Anne? Sen misin?" Anneme elimi uzattım. Tam tutacakken babam geldi ve onu geri çekti. Gittikçe uzaklaşıyordu. "Anne! Gitme!" Hareket etmek istesem de sanki ayaklarım yere çivilenmişti. "Anne! Sana ihtiyacım var! Gitme!" Babam onu sürüklemeye devam etti. Bir süre sonra gözden kayboldular. "Amber? Uyan!" Gözlerimi açtım. Mezarlıkta uyuyakalmıştım. Arkamı döndüğümde gözü yaşlı bir Ethan ile karşılaşmayı beklemiyordum.

-İyi misin?
-Evet.
(Bunu soğuk bir ses tonu ile söylemiştim.)
-Neden soğuk davranıyorsun?
-Cidden bilmiyor musun Ethan?!
-Bilmiyorum?
-Dün Judy'e bizim sevgili olduğumuzu söylemedin?!
-Nedenini bilmek ister misin?
-Evet?
-Judy'nin psikolojik rahatsızlığı var. Ben ona küçüklüğümden beri kardeş gibi davrandım. O da bana bağlandı ve beni paylaşmak istemiyor. Takıntılı diyebiliriz. Sevgilim olduğunu öğrenseydi senden kesinlikle nefret ederdi. Hastalığından dolayı sana zarar verebilirdi bile. Seni korumak için öyle dedim. Nicolette'den önceki sevgilime babamın av tüfeğini doğrultmuştu. Elinden almasay-
-Ethan?
-Evet?!
-Senin kaç sevgilin oldu?
-Seninle birlikte 4. Senin?
-Seninle birlikte bir buçuk.
-Bir buçuk?
-Sana daha önce anlatmıştım. Luke...
-Affedersin. Şey... O... Annen mi?
Dedi annemin mezarını göstererek.
-Evet, annem. Senin burada ne işin var?
-Babamı ve kardeşimi görmeye geldim.
Dedi yandaki mezarı göstererek.
-Annem ve senin babanın mezarı yan yana. Tesadüfün böylesi...
-Kader...

Kötü Kızlar ÖlmezWhere stories live. Discover now