Bölüm 6

11.2K 528 45
                                    

"İşte şimdi yandım!" diye düşünürken Ethan bana gülümsedi ve "Artık teklifimi kabul etmek zorundasın." dedi. Ciddi misin? Dostum, motoruna çarptım, büyük hasar verdim üstelik. Senin tepkin bu mu yani? Ben bu çocuğun yerinde olsaydım var ya çoktan gebertmiştim. Ve konuşmaya devam etti:

-Artı bugün akşam yemeğine bana geleceksin, itiraz yok!
-Ama motoruna çarpt...
-Merak etme, babam onu bana doğum günümde almıştı ama ben pek binmesini beceremiyordum. Annem de zaten korkuyordu kaza yaparım diye. Ben kaza yapmadan parçalanması daha iyi.
(Sanki ukala Ethan gitti, mütevazi Ethan geldi.)
-Kızmazlar mı yani?
-Hayır... Bu arada sen burada ne yapıyordun?
(Aha, cevapla Amber...)
-Şey, canım sıkıldı, çıktım dışarı.
-Bu ayakla mı?
(Gene ukalalaştı.)
-Sorun mu var?
-Yok, yok canım...
Gözü kutuya ilişti. O kadar motoruna çarptım yani, ikram edeyim di mi?
-İster misin?
-Ne o?
-Kurabiye?
(Küçük çocuk sesiyle konuşmaya başladı)
-Neli?
(Ben de ona eşlik ettim.)
-Zencefilli!
-Oley! En sevdiğim!
(Sonra ciddileştim.)
-Alacak mısın, almayacak mısın?
-Tamam atarlanma. Unutma, motoruma çarptın!
Utandım.
-Pardon, Ethan...
-Eee... Saat yediye yaklaşıyor. Akşam yemeği vakti.
(Yine anlamamazdan geldim.)
-Yani?
-Yani, şimdi benimle gel?
-Emredersiniz.
-Hadi ama, bana borçlusun!
-Peki.

Evine doğru yürümeye başladık. Daha doğrusu o yürüdü, ben sırtındaydım. Çocuk her şeye rağmen beni taşıdı. Ne tatlı! Bir dakika... Ben tatlı mı dedim? Yok ya... Ben der miyim öyle şey? Demem.

Evin kapısını açtı. Gayet lükstü. Küçüklüğümdeki evimize çok benziyordu. Tek fark annem yoktu.

-Sen burada otur, ben yemek hazırlayayım.
-......
-Rahat ol, kendi evin gibi davran.
(Sanki bir evim varmış gibi konuşuyordu. Oysaki bilmiyor ben depoda yaşıyorum.)
-Annen baban nerede?
-Yurtdışındalar. Bir konferans için gittiler.
-Yalnız kalmana nasıl izin veriyorlar?
-Artık 19 yaşındayım. Yetişkin sayılırım. Sen kaç yaşındasın?
-17
-Iyi, aramızda çok fark yok.
-Olsa ne olur?
(Afalladı. Demiyor ki senden hoşlandım.)
-Eeemm, neyse acıktım ben, yemeği hazırlıyım.

Mutfağa gitti. Ben de evin içinde safariye çıktım. Safari cidden çok iyi bir benzetme oldu doğrusu. Duvarda bir sürü resimler vardı. Galiba küçüklük resimleriydi. Gayet tatlı bir çocuktu. Masmavi gözleri ve sapsarı saçları vardı. Gözlerinin içi Güneş gibi parlıyordu. Yanakları elma gibi kıpkırmızıydı. Ben öyle şair gibi onu betimlerken gözüme sehpanın üstünde duran eski albüme takıldı. İlk sayfada bebeklik fotoğrafları vardı. Ama bu kez yanında ona ikiz gibi benzeyen bir çocuk daha vardı. Sonraki sayfada aile fotoğrafı vardı; annesi, babası, muhtemelen kardeşi olan çocuk, köpeği ve kendisi. Ethan her an gelebilir diye albümü sehpaya koydum. Içinden bir gazete parçası düştü. Üstünde büyük harflerle "NOEL'DE TRAFIK KAZASI" tam detaylı bakacaktım ki Ethan'ın burnunu çekme sesini duydum. Arkama döndüm. Ethan'ın gözünden yaşlar akıyordu. Sonra mutfağa doğru koştu. İçim cız etti. Peşinden gitmek istedim ama ayağım izin vermiyordu. "Ethan! Buraya gel!" diye bağırdım. Ethan birkaç dakika sonra gözleri kıpkırmızı olarak geldi. Elimle koltuğa "yanıma otur" anlamında vurdum. Oturdu. Ilk defa konuşmayı ben başlattım sanırım:

-Iyi misin?
-Ah...Evet...Bazen böyle olurum. Aldırma...
-Anlatmak istersen ben buradayım...
-Sağol...
-Babam ve annenin yurtdışında olduğunu söylemiştin.
-Babam üvey babam. Annem öz annem.
(Ona aile fotoğrafını gösterdim)
-Bu çocuk kim?
-Ikiz kardeşim...
-Yoksa o da mı...
-Evet... O da öldü.
-Seni üzmek istemedim.
-Önemli değil. Alıştım artık. 10 yıl oldu.
-Peki üvey babanı seviyor musun?
-Evet, başta her ne kadar babamın yerini alacağından dolayı sevmesem de...
-Anlıyorum...
-Eee... Senin hikayen ne?
-Hikayem?
-Evet, hikayen. Amber eeemm...
-Amber Crosswill.
-Evet sağol. Amber Crosswill kimdir?
(Ona her şeyi anlatmaya karar verdim. Hemen hemen her şeyi anlattım. Ünlü olma ve ölme olaylarına girmedim tabiki.)
-Bunca şey yaşamış bir insan olarak gayet iyi görünüyorsun...
(Sinirlendim.)
-Ne demek istiyorsun? Sen bana anneni babanı umursamıyor mu diyorsun?
-Hayır, o anlamda demek istemedim. Güçlü biri olduğun anlamında dedim. Bu iyi bir şey.
-Teşekkür ederim.

Ve benim de gözümden yaş geldi. Ethan bir anda bana sarıldı. Normalde onu iterdim ama bu sefer içimden gelmedi. Sımsıkı sarıldım ona. Sonra yüzüme doğru iyice yaklaştı. İçimden "Kahretsin, beni öpecek!" dedim ama ben de istiyordum galiba. Hoşlanmıyorum gene de. Çünkü benimki hoşlanmak değil, aşık olmaktı sanırım! Ethan'a aşık olmuştum! Daha 2 gündür tanıdığım birine nasıl aşık olabilirim? Hele Luke'dan sonra! Tam dudaklarımız değecekti ki mutfaktan alarm sesi geldi. Ardından da duman. Ethan mutfağa koştu. Alarmı susturup, yanan yemeği temizledi.
"Eeeemm... Umarım pizza seviyorsundur. Çok iyi bir pizzacı biliyorum."
Telefondan pizzacıyı aradı ve 3 tane karışık pizza hem de duble peynirli, yanında da bir şişe kola istedi.

Sonra yanıma geldi:
-Nerede kalmıştık?
-Albümüne bakıyorduk, Ethan.
(Ethan resmen bozuldu hahaha kötülük!)
-Daha fazla bakmasak. Bu beni üzüyor.
-Peki...
-Susadın mı? Içecek bir şeyler ister misin?
-Su olabilir...
-Tamam ben getiriyim.
-Yok ben alırım!

İkimiz de mutfağa doğru yönelirken benim ayağım kaydı ve tanıştığımız günkü gibi üzerine düştüm. Aynı anda gülümsedik. Sonra Ethan ayağa kalktı ve göremediğini fark etti. "Lenslerim!" diye bağırdı. Lens mi? O güzelim mavi gözler sahte miydi? Sonra lenssiz de mavi gözlü olduğunu farkettim. Lensler hep renkli gözlü olmak diye takılır sanırdım. Yanlış düşünmüşüm. O hala mavi gözlü! Çok tatlı ya! Yine mi tatlı dedim ben?

Lenslerini aramaya başladık. Ikimizde aynı anda bulduk ve alalım derken ellerimiz üst üste geldi. Bir an bakıştık. Ama beni pek iyi gördüğünü sanmıyorum. Yine de güzel bir andı. Hala bir lens kayıptı. Baya aradık ama bulamadık. En sonunda Ethan korkuyla bana baktı.

-Başka çarem yok... Hazır mısın Amber?
-Neye?
-Buna...
Dedi ve bir odaya girdi. Birkaç dakika sonra gözlükleriyle geldi. Gözlükleriyle çok tatlı gözüküyordu! Tepkinizi biliyorum: "Yine tatlı dedin!" Evet, dedim. Ne olmuş?
-Wow...
-Biliyorum... Korkunç di mi?
-Yoo, bence çok tatlısın.
(Kahretsin! Bunu yüksek sesle mi söyledim ben?)
-Ne dedin sen?
-Hiçbir şey...
-Boşuna çabalama, ilk seferinde duydum zaten.
LANET OLSUN!

Tam konuşmaya devam edecekti ki kapı çaldı. Pizzacı hayatımı kurtardı. Iyi bir bahşişi hak ettin dostum!

Kötü Kızlar ÖlmezWhere stories live. Discover now